13 Ekim 1923'te TBMM'de yapılan uzun tartışmalar sonucunda Ankara, başkent ilan edildi.
Oysa, bu adının konmasıydı yalnızca…
Ankara, çoktan başkent olmuştu çünkü.
Çünkü Cumhuriyet henüz ilan edilmemişken, ülkemiz işgal altındayken başlayan kurtuluş düşünün ve mücadelesinin kalbinin attığı yerdi orası.
Cumhuriyet düşünün de…
***
Mustafa Kemal Atatürk'ün anlattığına göre, başta Refet Paşa olmak üzere, İstanbul milletvekillerinden bazıları İstanbul'un hükümet merkezi olarak kalması konusunda ısrarlıydılar.
Onlara göre Ankara, 'gerek iklim, gerek ulaştırma araçları ve gelişme kabiliyet ve istidadı ve gerekse mevcut tesisler ve kuruluşlar bakımından hiç de uygun ve elverişli' değildir. 'İstanbul'un 'payitaht' olması lazımdır ve mutlaka olacaktır'.
Atatürk'e göreyse, Ankara'nın yasayla başkent ilan edilmesi, 'payitaht' sözünün yeni Türkiye Devleti'nde kullanılmasına gerek kalmadığını da göstermektir.
***
Atatürk'ün, 6 Mayıs 1924'te Yunus Nadi'yle yaptığı söyleşi de çok önemlidir. Onda Ankara'nın başkent seçilmesi düşüncesi nasıl doğmuştur sorusunun yanıtı vardır o söyleşide:
'Ankara, durumu itibariyle ülkemize idare merkezi olması bakımından çok çekici ve güven verici bir noktadır. Bu nedenle benim kararlarım, harekat ve girişimlerim üzerinde doğal olarak etkilerini göstermiştir. Gerçekten işe ülkenin doğusundan, doğu sınırından başladım. Sonra daha batıya gelmek zorunluluğunu hissettim. Nihayet Ankara'da durdum ve ülke işlerini, milletin arzusu doğrultusunda sevk ve idare etmek için başka yere gitmeye gerek duymadım. Türkiye'nin ve Türk milletinin ve milli menfaatlerin en emin savunmasının da ancak Ankara'dan olabileceği olaylarla sabit olmuştur.
En zor koşullar içinde, en az hazırlıklı olduğumuz halde en büyük darbelerin tersine çevrilebilmesinin en kuvvetli etkenleri arasında Ankara'nın coğrafi konumu da vardır. Ankara'nın doğal ve coğrafi konumuna değer katan bir yön daha vardır: En acı ve felaketli günlerde millet her taraftan çeşitli araçlarla zehirlenirken, Ankaralılar ülke ve milletin gerçek kurtuluşuna yönelik girişim hakkındaki iman ve güvenlerini bir an dahi sarsmamışlardır.'
Atatürk, Ankara'ya ilk geldiği gün hiç bir unvanının olmadığının, 'sadece bir vatandaş' olduğunun altını çizerek, buna karşın o gün Ankara halkının şehir merkezinden Dikmen sırtlarına kadar bütün ovayı doldurduklarını anımsatır. Yabancı subay ve askerlerin işgali altındaki Ankara İstasyonu'ndan hükümet dairesine kadar uzanan caddenin bıçaklarını ve tabancalarını kapıp gelmiş gençlerle dolduğunu… Ankara'yı bir harabe olarak değerlendiren yabancıların o manzara karşısında nasıl da kaygı duyduklarını…
Ankara'yı coğrafya kitaplarından çok tarihten öğrendiğini söyler Atatürk. Selçuklu idaresinin parçalanmasının ardından kurulan Ankara Cumhuriyeti'ni anımsatır. Ankara'nın hala cumhuriyete yatkın olduğunu söyler.
'İstanbul sokaklarını dolduran yabancı süngüleri, Boğaziçi'nin sularını karartan düşman zırhlıları'nın Ankara'ya dair düşüncelerini saplantı haline getirdiğini belirtir.
***
Bugün 29 Ekim…
Ankara'da Cumhuriyet'in ilan edilişinin yıldönümü.
Neredeyse yüzyıl geçti o ilanın üzerinden…
Bense, Cumhuriyet'in ilanının yıldönümünde, Ankara'nın başkent seçilişine dair düşünceleri, sözleri anımsadım işte…
Nedense!