Ankara’nın merkezinden söz edildiğinde ilk akla gelen yer Kızılay Meydanıdır.

Meydan, adını, 1979 yılında yıkılan Kızılay binasından almıştır.

Başkentin simgelerinden olan bina  1930 öncesi yapılmış tüm binalar gibi ‘’tarihi eser’’ olarak tescilliydi. Ancak Yüksek Anıtlar Kurulu’nun çoğunluk sağlanmadan yapıldığı öne sürülen  toplantısında alınan “Tarihi eser değildir” kararı üzerine yıkıldığı belirtilir.

Yolum ne zaman Kızılay’a düşse o üç katlı sarı binayı ve çatısına yerleştirilmiş olan kurumun simgesi devasa boyutlu kırmızı hilal maketini anımsarım.

Ve Kızılay’ın (Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin) kurucuları arasında yer alan ve ilk genel başkanı olan Marko Paşa’nın, kurumun bahçesinin bir köşesine yerleştirilmiş büstünü.

Bir de yıllar önce tanık olduğum, ‘’güler misin, ağlar mısın’’ dedirten bir olayı.

Önce, Marko Paşadan söz edelim;

Marko Paşa hastalarını uzun uzun sabırla dinleyen, dertlerine tıbbi yönden yardımcı olmakla birlikte, onlara manevi huzur ve rahatlık vermeye de özen gösteren bir hekim olarak anılır.

Marko Paşa’nın gönlü kapısına geleni başından göndermeye hiç razı olmazmış. Karşısındakine derdini çözemeyeceğini de söyleyemezmiş. Derdi dinler dinler, hastanın konuşması bitince, “Anladım anladım, ama ne?” diye sorarmış. Hasta da şaşırırmış tabii. Başlarmış baş­tan anlatmaya. Yine anlatır, anlatır, lafın sonu gelince aynı tepkiyle karşılaşırmış: “Anladım anladım, ama ne?”

Üçüncü anlatmadan sonra paşa yine aynı tepkiyi verince karşısındaki çaresiz kalır, en sonunda pes eder, evine geri dönermiş. 

Kısa zamanda Marko Paşa hekimliğiyle değil de hiçbir şeye çözüm bulmamasıyla anılır olmuş. İnsanlar o günden beri çözülemeye­cek bir işle karşılaştıkları durumlarda “Derdini Marko Paşa’ya anlat” diyerek konuyu kapat­maya başlamışlar.

Şimdi de, sözünü ettiğim yıllar öncesine uzanan 20’li yaşlar anısını aktaralım:

Akşamın ilerleyen saatleri. Sinema dönüşü arkadaşlarla Kızılay Binasının önünden geçiyoruz. Marko Paşa’nın büstünün önünde orta yaşlarda bir adam…

Arada bir sağa sola sallanıyor. Belli ki, biraz çakır keyif…

Hayat pahalılığından uzun uzun yakınıyor…

Arada bir de ‘’söyle paşam ben ne halt edeyim’’ diye de soruyor.

Dert babası adamcağızın yakınmalarını bir süre izleyip ‘’gülmekle ağlamak arasındaki yüz ifadeleriyle yeniden evlerimizin yolunu tuttuk.

Şimdilerde de durum farksız.

Yaşam koşulları ağırlaştıkça çaresizlik batağına düşenlerin sayısı artıyor.

Kızılay binası yıkıldı…

Marko Paşa büstü de yok ki, dert yanıp ağlayasın.