Ramazan geldi ve gıda fiyatlarındaki artış tartışılmaya başlandı...

Ben kendimi bildim bileli her ramazanda bu konu tartışılır ve her zaman aşağı yukarı benzer cümlelerle 'fırsatçılar' suçlanır...

Son zamanlarda gıda enflasyonu alıp başını gittiğinden konu biraz daha can yakıcı hale gelse de, konunun ele alınış tarzı hiç değişmemiştir: İş döner dolaşır 'spekülasyon' olayına dayanır; spekülasyonun kaynağı da üretimin azalmasıdır.

***

Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı Hüseyin Demirtaş'ın 'Gıda Fiyatlarındaki Artışa Ramazan Dopingi' başlığıyla yayınlanan basın açıklamasını gördüğümde benzer bir yaklaşımla karşılaşacağımı düşünmüştüm...

Çünkü açıklama, 'Her yıl Ramazan ayına girerken temel besin maddelerinde'ekstra' artışlar yapılmasına alışmıştık. Bu yıl da beklenen oldu' sözleriyle başlıyordu...

Ne var ki, açıklamanın devamını okuyunca ezberim bozuldu!

***

Açıklamada, yukarıdaki cümlenin hemen ardından, 'Ancak olay yalnızca bu yönüyle açıklanamayacak kadar karmaşık ve önemlidir' deniliyor ve şu bilgiler veriliyordu:

'Bu fiyat artışları, üretimin azalmadığı, aksine arttığı koşullarda yaşanıyor. Örneğin, küresel hububat hasadı 2020 yılında arttı, artışın bu yıl da devam etmesi bekleniyor. Bu artışa rağmen FAO verileri hububat fiyatlarının 2021 ocak ayında bir önceki aya göre % 4,3, Şubat ayında %1.2 oranında arttığını gösteriyor. Yağlı tohum üretimi 2020 yılında artarak 577 milyon tona ulaştığı ve 2021 yılında artışın devam etmesi beklendiği halde bitkisel yağ fiyatları da küresel düzeyde düşmek yerine %6.2 oranında artmış bulunuyor.

Bu tablo, beklenenin aksine üretim artışına fiyat artışının da eşlik ettiğini gösteriyor.'

***

Hem üretim hem de fiyatlar artıyor; üstelik bu olay küresel çapta yaşanıyor!..

Peki, bu nasıl oluyor?

Açıklamada bu sorunun cevabı şöyle veriliyor: 'Bu olgunun altında koronavirüs salgını dolayısıyla ekonomik kayıplara uğrayan ihracatçı ülkelerin ürünlere ek ihracat vergileri getirmeleri, gıda güvenliği amacıyla ihracatı kotalarla sınırlamaları ve küresel çapta stokçuluk eğiliminin artması yatıyor.'

***

İthalatçı ülkelere gelince: 'Yaşananlardan en çok zararı, üretim açığını ithalatla karşılamaya çalışan ülkeler görüyor. Türkiye, bu ülkeler arasında yer alıyor. Ülkemizde bir çok temel üründe üretim ve kendine yeterlilik gerilerken ithalat sürekli artıyor. Bu da fiyat artışlarını getiriyor.'

Tabii bu noktada işin içine 'döviz krizi'de giriyor...

Bizim gibi üretim açığı olan ülkelerde bu açık ithalat yoluyla kapatıldığı için döviz fiyatlarındaki yükseliş hem ithal tarım ürünlerinin hem de bunların üretiminde kullanılan girdilerin fiyatlarının katlanarak artmasına yol açıyor...

O zaman da gelsin 'sıfır gümrüklü ithalat'!

***

Kısacası, olay öyle bir hale gelmiş ki, bizim 'Ramazan fırsatçıları', küresel gıda üreticileri ve pazarlamacıları karşısında çoktan 'yaya' kalmış!

Ancak açıklamayı okumaya devam edince onların da pek boş durmadığını görüyoruz:

'İşin başında sözü edilen spekülasyon işte bu ortamda devreye giriyor. Bu da üretici fiyatları ile market fiyatları arasındaki rekor düzeyde farklar yaratıyor. Ramazan ayına girdiğimiz şu günlerde tarım ve gıda ürünlerinin üretici fiyatları ile market fiyatları arasındaki farkın 5 kattan 8 kata kadar çıkmasının sebebi de bu durum.'

***

Açıklamada bir de uyarı yer alıyor: 'Ülkemizde yaşadığımız sorunlar yalnız bizim sorunlarımız değil. Küresel ekonominin kumanda merkezinde yer alan ülke ve şirketler, bu politikaları tüm ülkelere dayatıyor. Bu dayatmalar karşısında önlem almayı başaramayanlar bir süre sonra açlık ve kıtlık başta olmak üzere bir çok ekonomik ve toplumsal sorunla karşı karşıya kalıyor.'

İnsan bu satırları okuyunca, 1974 yılındaki petrol krizi sırasında ABD Başkan Yardımcısı Kissinger'in söylediği 'Petrolü ele geçirirseniz tüm ulusları kontrol edersiniz; gıdayı ele geçirirseniz tüm insanlığı kontrol edersiniz' sözlerini anımsamadan edemiyor...

Açıklama, şöyle sona eriyor: 'Türkiye, uygun doğası ve üretimde çeşitliliğe imkan veren iklim koşulları nedeniyle bir çok ülkeye göre şanslı durumda; ancak bu uyarılara bizim de kulak vermemiz gerekiyor, çünkü 'çanlar bizim için de çalıyor'!