Yaratma sürecindeki en önemli ilham kaynağının başta doğa olduğunu belirten Seramik Sanatçısı Ferda Meltem Uludağ, “Zaten kadın ve doğa ilişkili eserlerimde de yola çıkmama vesile olan süreçte kendi kişisel tarihim ve doğayı ele alış biçimim oldukça önemli bir rol oynamıştı. Kendimi bildim bileli hayata karşı hep bir duruş biçimim, kendime özgü bir felsefem kısaca bir nevi bir kavgam olmuştur. Dolayısıyla hayatımın her safhasında hep hayatın içinde, ona pencereden bakar gibi bakmayan mücadeleci biriydim. Bu yanım ve aldığım sanat eğitimim birbiri ile son derece örtüştü ve kendimi ifade etmemde araç olan sanat, beni ben yapan değerlerin, içsel kaynaklarımın, hayata ve insanlığa dair düşüncelerimin dışa vurum aracı oldu.” diye ifade ediyor.
Kendi kuşağının parlak temsilcilerinden biri olarak sanatsal açıdan öne çıkan özgün çalışmalar yapmakta olan Seramik Sanatçısı Ferda Meltem Uludağ’ın seramik ile olan hikâyesini konuştuk.
• Eğitiminiz ve kısa bir özgeçmişinizle başlayalım isterseniz. Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? Ferda Meltem Uludağ kimdir?
Seydişehir/Konya’da dünyaya geldim. İlk, orta ve lise eğitimimi orada tamamladıktan sonra ilk olarak Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini, ardından Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünü bitirdim. Kısa bir aranın sonrasında ise Gazi Üniversitesinde yüksek lisansı akabinde de Hacı Bayram Veli Üniversitesinde Sanatta Yeterlilik alarak akademik eğitimimi noktalamış oldum. Eğitim hayatım süresince çeşitli kamu kurumlarında da görev yaptım. Her zaman kendime özgü bir atölyem olsun ve sanatsal çizgimde üretimler yapayım, sergiler açayım istiyordum. Dolayısıyla sanatta yeterlilik eğitimim devam ederken baktım çalışmalarımı bulunduğum üniversitede üretme imkânım ve yeterli destek yok zaman bu zamanmış diyerek atölyemi açtım. Başlangıç tahminlerimin çok ötesinde şekillendi. Zira tam o esnada pandemi süreci başladı. Kişilik olarak umutsuz bir insan olmadığım için kendime inandım, çok çalıştım ve piyasaya pek çok iş yaptım.Bu şekilde de atölyemin her türlü altyapısını elimden geldiğince tamamladım. Böylelikle de sanatta yeterlilik çalışmalarımı da üretebilme olanağım oldu.
“HAYATLA HEP KAVGAM OLMUŞTUR”
• Yaratma sürecinizde ilham kaynaklarınız ve varsa ritüelleriniz nelerdir? Sizi yaratıcı kıldığına inandığınız zaman ya da mekânlar var mı?
Yaratma sürecimdeki en önemli ilham kaynağım başta doğanın kendisi ve tabi ki doğayla iç içe büyüdüğüm kendi hayatım ve içinden çıkıp geldiğim coğrafya. Zaten kadın ve doğa ilişkili eserlerimde de yola çıkmama vesile olan süreçte kendi kişisel tarihim ve doğayı ele alış biçimim oldukça önemli bir rol oynamıştı. Kendimi bildim bileli hayata karşı hep bir duruş biçimim, kendime özgü bir felsefem kısaca bir nevi bir kavgam olmuştur. Dolayısıyla hayatımın her safhasında hep hayatın içinde, ona pencereden bakar gibi bakmayan mücadeleci biriydim. Bu yanım ve aldığım sanat eğitimim birbiri ile son derece örtüştü ve kendimi ifade etmemde araç olan sanat, beni ben yapan değerlerin, içsel kaynaklarımın, hayata ve insanlığa dair düşüncelerimin dışa vurum aracı oldu.
• Yaratma sürecinde bir planınız, bağlı kaldığınız bir çizim ya da eskiz var mı yoksa elinizden öylece dökülüveren bir dışavurum mu şekillenen?
Eserlerimi üretmeden önce mutlaka eskizlerini hazırlarım hatta eskizleri ile birlikte yazılarını yazarım. Eskizleri olmayan çalışmalar bana çok da özgün gelmiyor. Bir sanatçının eserlerini yaratma sürecine dair elinde bir takım belgelerinin, kaynaklarının, çizimlerinin olması gerektiğini düşünüyorum. Değilse öylece dökülüp çamura yansıtılan işler farkında olarak veya olmayarak özü kendi manifestosuna veya sanatçısına bağlı olmayan aşırılmış çalışmalarmış gibi geliyor. Kaldı ki sanat eğitimi aldığım akademik süreçte de kendi üretim pratiğimde kendimi buna alıştırdım.
• Nasıl bir ortamda çalışmak size daha rahat hissettiriyor?
Ne yazık ki benim kendi hayat tempomda oldukça zor olmakla birlikte çok fazla gürültülü olmayan, aydınlık, daha sakin ve yalnız olduğum bir ortamda çalışmak bana son derece iyi geliyor.
“SANATÇI SÖYLEYECEK SÖZÜ OLAN İNSANDIR”
• Seramik oldukça hassas bir malzeme, her dokunuş seramiğe bir anlam yüklüyor ve bu anlamda bitmeyen bir yaratma serüveni olarak tanımlayabilirim. Bu eser bitti, tamamladım duygusu nasıl oluşuyor. Eserde tamamlama, “içe sinme” aşamasına geldiğinizi nasıl anlıyorsunuz?
Sanatçı her şeyden önce bir fikir insanıdır. Yani dünyaya söyleyecek sözü olan bir insandır. Ürettiğiniz her bir eser sizin dünyaya söylediğiniz, seyirciye iletmek istediğiniz bir mesajı içinde barındırır. Dolayısıyla eseri bitirmek, söyleyeceğiniz o cümleyi tamamlamak gibidir. Ne kadar ve ne söylemek isterseniz onu şekillendirir ve orda nihayetlendirirsiniz. En azından bu süreç bende bu şekilde ilerliyor diyebilirim.
“PANDEMİ İLGİYİ ARTTIRDI”
• Son dönemde seramik workshop ve eğitimlerine oldukça yoğun bir ilgi var. Yeni başlayanlar ve bu alanda ilerlemek isteyenler için öneri ya da tavsiyeleriniz nasıl olur?
Evetilgi oldukça yoğun lakin denetimsiz. Özellikle yaşadığımız pandemi süreci ve sonrasının bu ilgiyi fazlasıyla artırdığını düşünüyorum. Bu sürecin bu şekilde ilerlemesinde elbette sosyal, ekonomik, psikolojik, teknolojik pek çok neden var lakin ne yazık ki her seramik workshopa katılan bu işi öğrenmiş olmuyor. Tıpkı farklı meslek sahibi kişilerin gittikleri o kursları veren asıl meslek sahipleri kadar o işi hemen öğrenemeyecekleri gibi. Zira seramik sanatı teknolojik yönüyle diğer sanat dallarından oldukça farklı sorumlulukları beraberinde getiriyor. Endüstriyel üretimlerde seramik sırları ve teknolojisi konusunda yetkin olmak insan sağlığını doğrudan etkileyeceği için oldukça önemli. Ama ne yazık ki ülkemizde sanat ve sanatçı kavramları çok çabuk harcanan kavramlar oluyor. Her alanda olduğu gibi bu alanda da eğitim alacak bireylerin işin ehli kişilerden eğitim almaları ve ciddi bir araştırma sürecinden geçmeleri ve çok pratik yapmaları gerekir.
“ÜRETEN KİŞİ KALIPLARIN ÖTESİNE ÇIKAR”
• Küçük bir tüketim endüstrisi içinde yaşıyoruz. Yaygınlaşan workshoplar ve seramik kurslarında daha çok işlevselliğin ön planda olduğu objelerin üretildiğini görüyoruz. Hazır kalıplar, fonksiyonellik bende seri üretim ve endüstrileşme algısı yaratıyor. Sizin bu konuya yorumlarınız nasıl olur?
Seramik kurslarında veyahut workshoplarda fonksiyonel üretimlerin yaygın olmasında pek çok sebep olmakla birlikte en önemli faktörün kapitalizmin ve teknolojik globalleşmenin yarattığı bir nevi dayatmacı bir düzenin olduğunu düşünüyorum. Ders veren, üretim yapmayı hedefleyen, seramik her türlü malzeme satmaya çalışan sektörle ilgili her kesimin ortak paydası para kazanmak. Dolayısıyla aslında birbirinin aynısı kalıplarla aynı tarz ya da benzer işler ben de benzer hayatlar, benzer düşünceye sahip insanlar yani kısacası aynı o seramik kalıplarda olduğu gibi insanlığı bir kalıba sokmaya çalışan bir düzenin sanat yoluyla hayata sokulmasıymış gibi geliyor. Bunu bu nedenle üzerine bir şey katılmadan alınıp dijital veya özel eğitimlerle hayata sunulan seri üretimlerin sanatsal değil kapitalist bir yaklaşım olarak görüyorum. Üreten kişi bu farkındalıkla kalıpların ötesine çıkabilir üretimlerine bambaşka boyutlar katabilirse o zaman zaten bu kalıpları yırtmışolur.
• Yeni planlar ya da gelecek sergileriniz var mı? Neler bekliyor sizi önümüzdeki günlerde?
Evet elbette var. Hatta önümüzdeki Ekim ayında ilk olarak Kuşadası İbramaki Sanat Galerisinde “Zeytine Yas” adlı 3’üncükişisel seramik sergim daha sonrası yine kişisel sergilerim ve karma sergilerim olacak. Hayatım boyunca çok yönlü kişiliğimin bir uzantısı olarak sanatın pek çok alanında gezindim. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte yine geçmişte yaptığım gibi bir takım sosyal projelerde gönüllü olarak çalışmayı ve seramik üretimler yaptırmayı hedefliyorum. Bununla birlikte kendi seramiklerimin resimlerini yapıyorum. İstediğim nitelikte bir birikime ulaştıkları zaman yine onları değerli sanatseverlerle paylaşmayı hedefliyorum.