Bir önceki yazımızın sonunda ABD'nin Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesini engellemek için yürüttüğü çabalara değinirken, 'Bu çabaların bir kısmı açık olarak yürütüldüğü için herkes tarafından biliniyor. Ancak bir de işin günümüze kadar fazla üzerinde durulmamış olan yönleri var.' demiştik...

Bu yönlerden biri de 1974 yılında Kıbrıs Harekatı sırasında üç savaş gemimizin kendi uçaklarımız tarafından bombalanması ve bunlardan Kocatepe muhribinin batırılmasıdır...

Bu bombardımanı gerçekleştiren hava flosunda görev yapan pilotlarımızdan binbaşı Zeki Kılıç, yıllar sonra gazeteci Emin Çölaşan'a yaptığı bir açıklamada olayla ilgili olarak şunları söylemiştir:

'Biz bu gemilerde Türk bayrağı olduğunu gördük. Ama bize hiç kimse 'Bunlar Türk gemisidir, ateş etmeyin' demedi... Kendi kendimize acaba diye soruyorduk ama bir yandan da harp sahası ilan edilen o bölgede bizim gemilerimizin olmayacağını düşünüyorduk…

'Savaş gemilerimizle uçaklarımız arasında telsiz bağlantısı yoktu…

'Biz döndük Mürted ana üssümüze ve komutanlarımıza gemilerde Türk bayrağı gördüğümüzü söyledik. Araştıralım dediler. Biraz sonra bunların Yunan gemisi olduğu bize tekrar bildirildi ve yeniden kalkış emri geldi… Emir şöyleydi: Bunlar düşman gemisi. Yeniden kalkın ve kalan varsa batırın. Eğer gemi göremezseniz Baf limanını yok edin... Bunu duyunca 12 pilot birbirimizle kucaklaştık, şapkalarımızı havaya fırlattık. İçimizdeki kuşku yok oldu. Uçaklarımız yeniden yüklenmişti. O moralle uçaklarımıza koştuk. İkinci göreve daha büyük coşkuyla gidiyorduk şimdi…'

Binbaşı Kılıç, olayın ertesi günü yaşananları ise şöyle anlatmıştı:

'Sabah 9'da Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Emin Alpkaya üsse geldi ve Deniz Kuvvetleri ile yaptığı konuşmaların teyp kayıtlarını bize dinletti. Bu bant herhalde devlet arşivindedir…

'Alpkaya dedi ki 'Kendilerine yirmi defa sordum, ilk taarruz sırasında pilotlarımızın bu gemilerde Türk bayrağı ve panosu gördüklerini söyledim. O bölgede kesinlikle Türk gemisi olmadığını ve bunun bir Yunan aldatmacası olduğunu söylediler. Ayrıca bu cevabı bize vermeleri tam üç saat sürdü ve bu süre içerisinde zaten olan oldu'…'

***

Bu olay, bir şekilde fazla tartışılmadan tarihe intikal etti...

Ancak o olaydan sonra Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de varlığının garantisi olan hava ve deniz kuvvetlerini ilgilendiren bir çok 'tartışmalı' olay cereyan etti...

Örneğin...

2 Ekim 1992 tarihinde Türk ve ABD deniz güçlerinin katılımıyla Ege'de yapilan Nato Kararlılık Tatbikatı sırasinda Muavenet muhribi Amerikan Saratoga ucak gemisinden atilan Sea Sparrow fuzeleri tarafindan vuruldu. Aralarinda geminin komutanının da olduğu 5 denizcimiz şehit oldu... Dönemin ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Lawrence Eagleburger Washington Büyükelçisi Nüzhet Kandemir'e haberi verirken 'Geminizi batırdık özür dileriz' dedi!

Emekli Tuğamiral ve eski Deniz Harbokulu Komutanı Türker Ertürk, bu olayla ilgili olarak 23 yıl sonra şu açıklamayı yaptı:

'SeaSparrow füzesi atabilmek tek bir kişinin tabancayı eline alıp ateşlemesi gibi kolay bir şey değildir. Yine bu füzenin fırlatılabilmesi SHM'de vardiya tutan bir subayın kolunu ateşleme düğmesine yanlışlıkla çarpması açıklaması ile de izah edilemez. Füzenin kazaen ateşlenebilmesinin önüne geçebilmek için sistem çok sayıda emniyet tedbirini içermektedir. Füzeyi başarı ile ateşleyebilmek için 6 aşamadan geçilmesi ve gemi komutanın onayının alınması gereklidir. Ayrıca füze at ve unut (fire andforget) türü bir güdümlü mermi değildir. Füze ateşlendikten sonra hedefini vurabilmesi için bilgiye ihtiyacı vardır.Bu nedenle atan geminin hedef gemisini (Muavenet) radarla aydınlatması gereklidir... Sonuç olarak olayın kaza olmasının imkan ve ihtimali yoktur. Kaza olma şansı bir milyonda bir dahi değildir. ABD, en yetkili ağızlarından bu olayın bir kaza olduğunu açıkladı. Ama bize göre Muavenet kasten, isteyerek, bilerek ve planlanarak vuruldu.'

***

Bu örnekleri uzatmayalım...

Son olarak deniz kuvvetlerimiz içindeki bir çok yurtsever subayın FETÖcü 'arkadaşlarının' kurduğu kumpaslarla nasıl suçlanıp ordudan ihraç edildiklerini, hapse atıldıklarını ya da intihara zorlandıklarını... 15 Temmuz askeri darbe girişimi sırasında NATO ve İncirlik 'iltisaklı' FETÖ'cü pilotların başta TBMM olmak üzere kendi kurumlarımızı ve vatandaşlarımızı nasıl bombaladıklarını hepimiz gördük, yaşadık... Bunların hepsinin altında Kıbrıs'a yapılan müdahalenin ardından 'stratejik müttefikimiz'in Türkiye'nin denizlerde ve havada güçlenmesini önleme çabası vardır.

Bütün bu yaşananların ışığında dönüp de Kocatepe muhribinin batırılmasına baktığımızda, insanın aklına ister istemez, 'Acaba o olay daha sonra olacakların habercisi miydi?' düşüncesi geliyor.

(Devam edecek)