Maaşlar azdı belki ama gül gibi geçinip gidiyordu herkes…
Şimdiki gibi daha ayın başında sonunu düşünmüyordu kimse.
Düşük gelirli ailelerin yoğun olduğu semtlerde bile ‘’veresiye defteri’’ tarihe karışmıştı…
Keş paraydı alış-verişte geçerli olan…
Çok değil 20, bilemedin 25 yıl öncesinden söz ediyoruz.
Eskilere gidince, konu da ‘’hal ve gidiş’’ olunca çocukların sevgilisi Recep’i hatırlamamak olur mu?
Dükkanının bir kısmı bakkal, bir kısmı da manav olan Recep.
Ortadan hallice yaşamın hakim olduğu semtin sevilen ticaret erbabının başında gelirdi Recep.
Büyükler alış-veriş yaparken Recep çocuklarla daha fazla ilgilenir, ellerine birer muz ya da şeker sıkıştırırdı.
Recep daha yolun başlarında sayılacak yaştaydı…
Yaşı küçük sayılırdı ama gönlü zengindi.
Bir zamanlar kilosu 3-4 liraya satılan muzun tanesinin 20 lirayı bulduğu günümüz koşulları, Recep’i anımsattı.
Ekonomik krizden o da nasibini almış, bedava muz dönemini sonlandırmıştır herhalde diye düşündüm.
Belki de, iflas kervanına katılmış, dükkanın kepengini indirmiştir çoktan diye kötü düşünceler geçirdim aklımdan.
Ya Recep’in bakkalına komşu asık suratlı kasap…
Verdiği bir kilo etin yarısından fazlası kemik olan kasap.
Günün büyük kısmını çocuklara bedava muz servisi yapan Recep’i biraz da hasetle izleyen kasap.
Adını bile anımsamadığım…
O ne yapıyordur kim bilir?
Etin kilosu uçuşta…
Bizim Recep, muz yerine sakızla filan idare ediyordur durumu.
Ama kasabın işi zor…
Bundan fazla kemiği terazi bile kabul etmez…
Daldık mazinin derinliklerine…
Dertler depreşti yine…
Fazla düşüncelere dalmak da iyi değil…
Sağlığından oluyor insan…
Bir tek o kaldı zaten…
O da ara sıra alarm veriyor…
Ah Recep!
Bir muz bizi nerelere getirdi görüyor musun?
Bir yandan yürüyor, bir yandan o günleri anımsıyordum mırıldanarak:
‘’Nereden nereye…’’