Yaşanılası kentler konusunda bir tartışma açılmaya görsün.

Kimi yaşadığı kentin doğal güzelliklerinden dem vurur,

Denizini, göllerini, dağlarını, ormanlarını anlatır kasıla kasıla…

Kimi tarihi, turistik ve kültürel zenginliklerinden bahseder uzun uzun…

''Paris'' der biri…

Ötekisi ''Londra'yı'' sokuşturur…

Diğeri ''Venedik'ten dem vurur…

Tabii kimileri de ''İstanbul'' der başka bir şey demez.

Anlatır da anlatır tarihi kenti…

Ankaralılar ise bir vardır- bir yoktur tartışmada…

Roma Hamamı'ndan, Agustus Tapınağı'ndan söz eder fırsatını bulunca, Ankara Kalesi'ni, Jülien Sütunu'nu, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzeleri'ni anlatır uzun uzun…

Daha sıralayacak çok şey vardır, sonunda da ''Anıtkabir'' deyip havlu attıracaktır herkese ama, birileri ''Ya gece yaşamı?'' diye oyun bozanlık yapınca, sus-pus olur, sessizliğe bürünür.

Ankara'nın ve Ankaralıların yarasıdır ''yarım hayat''

Karanlığın çökmesiyle birlikte duran yaşam…

Karalara bürünen bir kent…

Olabildiğince sessiz…

Olabildiğince ıssız…

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş umut olmuştu 24 saat yaşayan Ankara hayalinin gerçeğe dönüşmesi için…

Başkan'ın da hayaliydi…

Öyle söylemişti…

Yapılanlar, o umudu hep yeşertti,

Hep canlı tuttu.

Pandemi denilen illlet bile söndüremedi o umut ışıklarını…

Onca taş koymalar da…

Karamsarlığa yer yok…

Yapılanlar, yolu aydınlatıyor…