Duygunun, estetik bir ifadesi olan şiirin çıkış noktası insanlık tarihi kadar eskilere dayanıyor. Zaman içinde türlere ayrılan ve teknik olarak belirli kurallar çerçevesinde yazılan şiir, günümüzde de bedensel, sosyal ihtiyaçlarımız kadar, ruhumuzun manevi gıdası olmaya devam ediyor. Şiir ve denemeleriyle edebiyat dünyasının gözde isimlerinden olan Şair-Yazar Mustafa Çatıkkaş ile kitapları hakkında konuştuk. Şahit olduğu olayları kendi iç dünyasının süzgecinden geçirip, sanatseverlere bir edebi eser olarak kazandıran Çatıkkaş, şiirlerinin çıkış noktası hakkında şu bilgileri verdi: “Ben yazdığım tüm şiirlerin bedelini ödedim. Bedelini ödemediğim hiç bir şiiri hem yaşamadım hem de yazmadım. Yazdığım şiir, öykü ve kısa öyküler toplumumuzun kadim acılarından, dertlerinden, kederlerinden, yoksunluklarından, hüzünlerinden ve çelişkilerinden doğmuştur.” Şair-Yazar Mustafa Çatıkkaş, sorularımıza samimi yanıtlar vererek, edebiyatseverlere yeni çıkacak kitapları hakkında da bazı ipuçları sundu.

·       Sizi tanıyabilir miyiz? Kelimeler ile yakın ilişkiniz nasıl başladı?

1966 yılında Sivas’ta doğdum. İstanbul Sefaköy Lise’sini tamamladıktan sonra Akdeniz Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Bölümü’nden mezun oldum. Edebiyata olan ilgim lise yıllarında başladı. Özellikle Türkçe ders kitaplarında yer alan yazar ve şairlerin fotoğraflarına dakikalarca bakar, hayatlarını ve eserlerini incelerdim. Bizim zamanımızda ‘kompozisyon yazılısı’ vardı. Bir konu hakkında bir sayfa yazı yazmamız istenirdi. Verilen en yüksek not ise 10’du. Ben bu sınavlardan hep 9 aldım. Hiç 10 alamadım ama hiç 8 de almadım. Edebiyat öğretmenlerim her sınavdan sonra benim yazılarımı diğer sınıflara da okuturlardı. Çok değerli öğretmenlerimin bu ilgisi nedeniyle daha çok okumak, daha çok yazmaya başladım. Yaklaşık 40 yıldır yazıyorum. Bazen bir gazetede, bazen bir dergide, bazen bir blogda, bazen de bir not defterine sürekli yazdım, yazıyorum.  Askerliğimi yaparken de yazıcıydım. Komutanlarımın aşk mektuplarını da ben yazıyordum. 1988 yılında muhabir olarak başladığım gazetecilik maceram, köşe yazılarıyla devam ediyor. 1990 yılında derlemesini yaptığım “Genç Harman” isimli şiir kitabını hazırladım, 1992 yılında bu kitap çok ilgi gördü. “Karışık” isimli deneme kitabı, “Haksızlık” isimli deneme kitabı ve “Farkında Değildin” isimli şiir kitabım var. Evliyim, bir tane oğlum var.

“ŞİİR YAZMAK DA ÇOK ZOR ŞİİRİ YAŞAMAK DA…”

·       Deneme ve şiir kitaplarınızın çıkış noktasını anlatır mısınız? Kitaplarınıza gelen ilginin boyutu ve aldığınız yorumlar ne durumdadır?

Yaklaşık olarak 60-70 tane şiirim var.  Şiir yazmak da çok zor, şiiri yaşamak da… Ben yazdığım tüm şiirlerin bedelini ödedim. Bedelini ödemediğim hiç bir şiiri hem yaşamadım hem de yazmadım. Yazdığım şiir, öykü ve kısa öyküler toplumumuzun kadim acılarından, dertlerinden, kederlerinden, yoksunluklarından, hüzünlerinden ve çelişkilerinden doğmuştur. İnsanlık tarihi derin acılar ile derin emek sömürüsünden ibarettir. Bu acılar savaşlar, ölümler, kadın katliamları, çocuk katliamları, hayvan katliamları, doğa katliamları, salgın hastalıklar gibi karşımıza çıkarken, emperyalist sömürü sistemi ile de açlık sınırında yaşamak zorunda kalan insanlar ile karşımıza çıkar.  Basit olarak, en düşük ev kirasının 15 bin lira olduğu bir ülkede aylık asgari ücretin 17 bin lira olması kabul edilebilecek bir konu değildir. Tüm şiir ve yazılarımın çıkış noktası bu bakış açısıdır. Kitaplarıma olan ilgi içinse şöyle diyebilirim; ‘Karışık’ isimli kitabım 2’nci baskısını yaptı. ‘Farkında Değildin’ isimli şiir kitabım da yine 2’nci baskısını yaptı.

·       Şiirin korunması gereken özellikleri olduğunu savunuyor musunuz? Bu bağlamda örnek aldığınız şairler kimler?

Örnek aldığım herhangi bir şair yok ama şiirlerinden etkilendiğim şairler var. Ahmed Arif, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ataol Behramoğlu ve Ahmet Telli gibi toplumcu, gerçekçi şairlerimizin şiirleri su gibi hem huzur verir hem su gibi öğreticidir hem de su gibi yavaş yavaş önündeki her şeyi değiştirir. Şiir de bu isimler gibi ustaların sözcükleri ile yeniden kendisini tekrar tekrar yaratır. Bu şairlerimizi korumak ise korumamız gereken en büyük değerlerimizdir.

·       “Çocuklarınıza haksızlık karşısında sessiz olmayı öğretin ki; haksızlığa uğramasınlar” sözünüzdeki “sükunet ve soğukkanlılık” vurgusunu biraz daha açar mısınız?

Sizin de bahsettiğiniz gibi; “Haksızlık” isimli kitabımızın arka kapağında, “Çocuklarınıza haksızlık karşısında sessiz olmayı öğretin ki; haksızlığa uğramasınlar” diye bir cümle yazmaktadır. Bu cümle elbette ironi içermektedir. “Haksızlık karşısında susanlar, dilsiz şeytanlardır” şiarıyla yazmaya çalıştığım yazılarda hak ve hukukun herkese, her zaman lazım olacağının altını çizmeye çalıştım. Öte yandan; kitabın adını belirlemeye çalışırken haksızlığa uğramış insanlara, bu haksızlığı yapanların ‘Hakk’sız yani “Allahsız” olduklarının altını da çizmeye çalıştım. Elbette burada bahsedilen “Allahsızlık” kavramı dini bir anlam taşımamakla birlikte halk dilinde kullanıldığı şekliyle; vicdansız, ölçüyü kaçırmış, bencil, acımasız, kötücül insanlardan bahsedilmektedir.

Bu cümle ile aslında çocuklara ve gençlere, “Haksızlık karşısında sesinizi yükseltin” demek istenmiştir.

BU ZAMANIN RUHU DA BÖYLE İŞLİYOR

·       Geçmiş dönemlerde belki de teknolojik yetersizlikler nedeniyle yazar ile okuyucu arasında bir “mesafe” vardı. Yani yazarlar okuyucu gözünde gizemleşiyordu. Şu an ise kitabını okuduğunuz yazarların günlük hayatlarını bile takip edebiliyorsunuz. Sizin bu konuda bir rahatsızlığınız var mı?

Teknolojinin gelişmesi, sosyal medyanın toplum tarafından bu kadar çok kabul görmesi nedeniyle artık hemen hemen herkes dilediği her kişiye rahatlıkla ulaşabiliyor. Bu zamanın ruhu da böyle işliyor. Okuyucu ile yazar arasında mesafe olması zaten hoş değil. Bu mesafe de yine bir eşitsizlik yaratıyor, bu mesafenin ortadan kaldırılması gerekir. Teknoloji sayesinde “Tanrı yazarlık” denen ulaşılamaz olan yazarlık kavramı da bitmiş oldu. Şimdi taraflar arasında daha çok eşitlik var. Zaman içerisinde bu eşitlenmenin de daha çok artacağını zannediyorum. Yazar ile okur arasındaki birbirine ulaşabilme olanağının artması hem yazarı hem de okuyucuyu daha çok besliyor diye düşünüyorum.

·       Geleceğe dönük yeni kitap çalışmalarınız olacak mı? Planlarınızı anlatır mısınız?

Çalışmasını devam ettirdiğim kısa öykülerden oluşan yeni bir kitap çalışmam devam ediyor. Bununla birlikte 2 tane de belgesel çektim. Bunlar, “Diyaliz Hastaları ve Sorunları” ile “Selimpaşa” adlı belgesellerdir. Önümüzdeki günlerde; ‘Küçükçekmece Hikayeleri’ adında bir belgesel daha çekmek için de çalışmalarım devam ediyor. Gösterdiğiniz ilgi için emeği geçen tüm dostlara çok teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim.

Muhabir: Tolga ALCA