Edebiyat dünyasına kazandırdığı “Fidan”, “Nergis” romanları ve “Yüreğim Gözbebeklerinde” şiir kitabıyla tanılan Şair Yazar Dilek Arslan Tetik ile Başkent olarak konuştuk. Eserlerinde “kadın” temasını ağırlıklı olarak işleyen Dilek Arslan Tetik, gençlerin teknolojiyi doğru kullanamaması noktasında da uyarılar da bulundu. Kendini sanatçı olarak tanımlayan kişilerin topluma yön verme gibi yükümlülüklerinin olduğunu hatırlatan Tetik, şu değerlendirmeyi yaptı: “Sanat, duygusal insanların işidir. Okumak ile birleşirse insan kendini geliştirir. Bir sanatçı önce yaptıklarıyla yaşadıklarıyla örnek olmalı. Özü ile sözü bir olmalı. Devire göre değişmemeli. Sağlam karakterli ve dik durmalı, idealleri olmalı. Zulme sessiz kalmamalı. Sesini çıkarmalı, duyurmak için çaba sarf etmeli.”

·       Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Tokat Niksar doğumlu olduğum için eğitiminim çoğunluğunu Niksar ilçesinde aldım. Lise son sınıfta Tokat'a taşınmamız sebebiyle lise son sınıfı Tokat Gazi Osman Paşa' da tamamladım. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni ikinci sınıftan terk ettim, devam edemedim. Benim için yanlış bir seçimdi, alanım değildi. Fen kolu mezunu olmama rağmen edebiyata gönül vermiş biri olarak hem iş hayatına atıldım hem de edebiyat çalışmalarını devam ettirdim.

“YAZILI MATERYALLER HER ZAMAN İLGİMİ ÇEKTİ”

·       Şair ve yazarlık sürecinizi anlatır mısınız? Kelimelere hangi aşamalardan sonra şekil vermeye başladınız?

Edebiyata, şairlik ve yazarlık yoluna ilkokul sıralarında başladığımı idrak ettim. Uzaktaki yakınlarıma mektup yazmak ile başladı bu serüven diyebilirim. Sayfalarca mektup yazdığımı hatırlarım. Ve bana gelen mektupları kartpostalları saklardım. Yazılı materyaller her zaman ilgimi çekmiştir. Geçmiş ve anılar bu anlamda önemli bir yere sahiptir benim için. İlkokuldan itibaren okullarda düzenlenen şiir kompozisyon yarışmalarına katılırdım. Şiir alanında birinci olduklarım vardı. Kompozisyonlarım edebiyat öğretmenlerimizce beğenilir, sınıfta sesli okumam istenirdi. Bu anlamda okul yıllarına dayanıyor denilebilir. Okul yıllarında etkilendiğim şair ve yazarların kitaplarını okurdum. Ahmet Arif, Nazım Hikmet, Cahit Sıtkı Tarancı, Sait Faik Abasıyanık, Yaşar Kemal, Karacaoğlan, Yunus Emre, Orhan Veli her zaman idolüm olmuştur. Saymakla bitmez…

“TEKNOLOJİNİN GETİRİSİ İLE OKUMA ORANI DÜŞTÜ”

·       Edebiyatseverlere sunduğunuz şiir ve romanlarınızın içeriğinden ve almış olduğunuz geri dünüşlerden bahseder misiniz?

Şiirlerimde daha çok duygusal temaları işlemeye çalışırım. Sosyal temalar, mesajlar vermek isterim. Eleştiri, direniş, başkaldırı, zulmüme karşı durmak, hak adalet, aşk, hüzün, veda, ölüm anne baba sevgisi... Hiciv de ilgimi çeker. Sistemi ve insanları hicvederim. İnsanlar üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum. Bir şiir, iki romanım basıldı. Şiir okuyucu kitlesi az. Teknolojinin getirisi ile okuma oranı düştü. Edebiyat okur-yazarlığı dijital ortamlar ile sınırlı kalmaya başladı, şiir kitabını eline alanların sayısını düşürdü. Bu anlamda daha çok okuyucuya ulaşma umuduyla romana yöneldim. Roman bu anlamda biraz daha avantajlı. Romanlarımda da çoğunlukla toplumsal mesajları sanatsal bir anlatımla okuyucuya vermeyi amaçladım. Bu anlamda ilk romanım “Fidan” benim için değerli. Dili Anadolu Türkçesi, yalın ve anlaşılabilir olması açısından beğeni gördü. Güzel geri dönüşler aldım. Hem sosyal medyadan hem de bizzat bana görüş bildiren okur tarafından… “Fidan” da 1984 yılı yani benim çocukluk yıllarım, darbenin esintisi, toplumda kadına, kız çocuklarına bakış açısını vurgulamak istedim. Okuma arzusu olan bir kız çocuğunun hayallerinin nasıl görmezden gelindiğini ve diğer kadınların halı tezgahında bulunma sebepleri irdelenecek konu başlıkları.

“FİDANLARIN YOK EDİLDİĞİNE TANIKLIK ETTİK”

·       Erkek hegemonyasında şekillenen kadınların yaşamını sorguladığınız ve toplumsal mesajlar verdiğiniz “Fidan” romanınızı günümüze uyarladığımızda; kadının “metalaştırılması” sorunsalında olumlu anlamda bir gelişme görüyor musunuz? Bu bağlamda eleştirilerinizi sıralar mısınız?

“Fidan” ismi simge olarak özellikle seçilmiş bir isimdir. Günümüzde ve geçmişimize baktığımızda fidanların yok edildiğine tanıklık ettik. Fidanlar yaşasın, kız çocukları okusun ayakları üstünde durabilsin. Kadınlar erkeklerin eline bakmasınlar. Doğudaki bir kadınla batıda yetişen bir kadının rolleri çok farklı. Eğitimli bir kadına her şeyi kabul ettiremezken doğuda yaşayan bir kadın kocasının her dediğine itaat etmek zorunda. Çaresizlikten... Üzerine kuma getirilen kadınlarımız var doğuda. Yaşadığı coğrafyada normal karşılanıyor. Töre, gelenekler bu anlamda çok bağlayıcı. Başlık parası halen bazı yörelerde geçerliliğini koruyor. Aynı şey işgücü anlamında da geçerli. Gelinler kızlar ırgat gibi tarlalarda çalışmaya mahkum. İtiraz etme hakları yok, bilmiyorlar da zaten… Bunlar beni bir kadın ve bir anne olarak üzüyor. Çocuk gelinlerin hala var olması… Çok çeşitli örnekler var.

“SANAT DUYGUSAL İNSANLARIN İŞİDİR”

·       Günümüz bazı edebi metinlerde, kendi geleneklerimizden kopuk gençleri dejenere edebilecek söylemler ile karşılaşabiliyoruz. Size göre şair-yazarlığın olmazsa olmaz kuralları neler?

Günümüz gençlerimizin dejenere olmasında en büyük etken yine bizleriz. Eğitim sistemi gençlerimizin ezberciliğe yönelmesi, teknolojiyi yanlış kullanması. Basında, televizyondan duyduklarını gerçek sanmaları onlara zarar veriyor. Televizyonlarda yayınlanan diziler gençlerde anlamsız bir özentiye sebep oluyor. Gençler duygularını yitirdi çok çabuk yaşıyor ve her şeyi çabuk tüketiyorlar. Günümüzde aşk bile çabuk tüketilen bir kavram oldu. Duygular derin değil yüzeysel yaşanıyor ve anlamını yitiriyor. Televizyon dizileri bunları destekler nitelikte. Duygusallığını, ahlakını, örfünü, adabını yitirmiş insanlar olduk çıktık. Biz modernleşme diyince bunu anladık. Edebiyat, sanat duygusal insanların işidir. Okumak ile birleşirse insan kendini geliştirir. Hakkı nedir, iş gücü nedir, anayasa nedir, ne olmalıdır… İnsan hakları, insanca yaşamak… Bu kavramlar anlamını yitiriyor, sanatta da toplum fakir kalıyor. Hepsi birbirine bağlı gelişiyor. Bir sanatçı önce yaptıklarıyla yaşadıklarıyla örnek olmalı. Özü ile sözü bir olmalı. Devire göre değişmemeli. Sağlam karakterli ve dik durmalı, idealleri olmalı. Zulme sessiz kalmamalı; ozanı, şairi, yazarın sesini çıkarmalı, duyurmak için çaba sarf etmeli. Padişahım bin yaşa dememeli, eğilmemeli. Para için, çıkar için şekil değiştirmemeli.

 ·       Bu bağlamda; popülist ve ticari yaklaşım ile piyasaya sürülen, içerik olarak okuyana katkı sağlamak yerine daha çok zarar veren kitaplara yönelik alınacak tedbirler ne olmalı?

Günümüzde popüler yazarların kitaplarını ben de okuyorum. 14 yaşında bir kız çocuğu annesiyim. TÜYAP’ta  kuyruklar oluşturan yazarlar gördüm. Benim kızım da 3 saat bekledi imza için… O kitapları okuduğumda çok sanatsal değerleri olmadığını görmek üzücü. Günlük olayları ve günlük cümleleri kullanmayı yadsıyorum. Ama gençliğin durumu ortada. Telefonlarda bile yazım kurallarını değiştirdi gençler. Kitaplarda da bunları görmek mümkün. Ülkemizin sorunları çok bu konuda da yetersiz tabi ki... Bir kitap basımında liyakatli kişiler yok, denetim yok. Parayı veren her işini yüzdürüyor. Çok duyuyorum; çok sattı dedirtebilmek için kendi kitaplarını satın alan ve tükendi diyerek yeni baskıya giren yazar ve şairlerin var olduğunu üzülerek söyleyebilirim.

“SADECE OKUR-YAZAR OLMAK YETERLİ DEĞİL”

·       Bahsettiğiniz gibi ülkemizde okuma ya da okuduğunu anlamak noktasında eksikliklerin olduğunu biliyoruz. Aile ve okul eğitimlerinde yeni jenerasyonun iyi bir okur-yazar olması size göre nasıl sağlanır?

Bu en can alıcı soru diyebilirim. Ve en önemli nokta. Toplumuz az okuyor Avrupa ile kıyaslandığında… Bizim kuşağı ele alırsak bizler güzel eğitimin olanaklarından feyiz almış insanlarız. Edebiyat öğretmenlerimiz ile halen iletişim halindeyim. Onların kattıkları önemli. Alma verme olgusu üzerine bizler bilgiye aç çocuklardık. Kütüphane kültürüyle büyüdük, yoğrulduk. Kitap alacak paramız bütçemiz olmazdı. Biz kütüphaneden kitap alır, geri bırakırdık. Ne kadar çok okursak o kadar hızlı kavramış oluruz. Bir nevi uzmanlaşmış olmak. Okur-yazar olmak bu anlamda yeterli bir ölçü değil. Okuduğunu, dinlediğini anlamama bana göre buradan kaynaklanıyor. Televizyonda haberi dinliyor anlayamıyor yorumlayamıyor. Yarışma programlarında görüyoruz. Ne üzücü üniversite bitirmiş gençler basit soruları cevaplayamıyor. Bilgi merdiven gibidir ya da bir inşaat gibi. Oturmamış bir üst kata çıkmış. Bu okumuş eğitimli kesimde gözümüze çarpan şeyler. Bir de bunun az okumuş ya da hiç eğitim almamış insanları gördüğümüzde vahim tablo ortaya çıkıyor. Bu anlamda çocuk, ailesinde ne görürse onu yapar. Anne baba kitap okuyorsa çocukta yapar. Eline kitap almayan bir ebeveyn kitap oku demek ile başarılı olamaz. Önce uygulama ile göstermek gerekli. Ve gençleri bir takım aktivitelere yönlendirmek lazım. Teknoloji ve dijital bağımlılıktan kurtarmak gerekir. Kitap fiyatları pahalı, bu da bir etken sayılabilir.

·       Geleceğe dönük plan projelerinizi anlatır mısınız?

Gelecekte hep kitap olacak. Daha güzel eserler çıkarmak için araştırmalar yapıyorum, gözlemliyorum, yeni hikayeler dinliyorum. Bu arada şiirle beraber ilerliyorum. Dinlemek bu konuda çok önemli bir etken benim için. İleride “Fidan” romanının film olması için çalışmalar yapmak istiyorum. Ayrıca son romanım “Nergis” de bir kadın hikayesi. Toplumuzda kadın olmak ve kadına yüklenen sorumluluklar ağır. Kadın kadınlığını unutuyor. “Nergis” romanım da özgürleşmeye çalışan kadın kimliğine sahip çıkan, içimizden bir kadın. Ömrüm ve imkanlarımız elverdiği sürece yazmaya devam edeceğim. “Fidan” romanımın yakın bir sürede ikinci baskısının çıkmasını umuyorum. Bir de okuyucudan gelen istek üzerine hep kadın hikayesi yazma diyen erkek kitlesi var. Bu anlamda da bir eser yazmak istiyorum. Erkeklerin sorunları ve erkek bakış açısıyla kaleme almak istediğim bir proje var.

Muhabir: Tolga ALCA