Eşi seramik sanatçısı Doç. Mine Ülkü Öztürk’ün Ankara Kalesi’nde Emin Antik Sanatevi’ndeki sergisinde www.baskentgazete.com.tr’ye Konya Necmeddin Erbakan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü Başkanı olarak yaptıkları çalışmaları anlatan Prof. Dr. Mahmut Sami Öztürk, bölümündeki genç hocalarla; grafik sanatı ile çağın getirdiği yapay zeka ve dijital teknoloji kombinasyonunu öne çıkarmaya çalıştıklarını söyledi.

Prof. Dr. Öztürk, “Çünkü bu süreç sanatın önüne geldi ve daha da artarak gelecek. Ama aynı zamanda yapay zekanın hem şu anda hayata dair hem de geleceğe dair birçok alanı hem yok edici hem de yeniden inşa edeceğini düşünüyorum. Bu nedenle bölüm programımıza bir ders koydurdum. Genç hocalardan kendilerini yetiştirmesini istedim. Bazı alanların değişime bir tür ayak dirediğini düşünüyorum. Sanatta bu durum daha da öne çıkıyor. Ama böyle olmamalı. Ben çağa doğru ayak uydurulması gerektiğini düşünen hocalardanım. Öğrenci sanatı kavramsal olarak bilmeli ama teknoloji ile üretim yaparken, onu yapay zeka ile de olsa bütünleştirebilmeli de. Geçmişte fotoğraf alanında olduğu gibi şu anda genelde geleneksel yaklaşımı benimsemiş hocalar bu gerçeğe ayak diriyor. Ama bir süre sonra da kavram kargaşası durulacaktır” sözleri ile sanat alanında yaşanacaklara dair düşüncelerini anlatıyor.

REFİK ANADOL’ GÜZEL BİR ÖRNEK

Burada mimariyi ve medya sanatlarını veri bilimi ve yapay zeka ile buluşturma başarısı gösteren Refik Anadol’un güzel bir örnek olduğunu anlatan Prof. Dr. Öztürk, “Ben o manada biraz da dünya bir tarafa biz öte tarafa gitmememiz gerektiğini düşünenlerdenim. Şu anda aslında çağ buraya doğru gidiyor. Gençliği de bu anlamda doğru yetiştirmek gerekiyor. Sanatı dijitalleştirme ile birlikte götürmek gerekiyor. Yapay zeka ise bu çağın isim babası, kaçınılmaz bir gerçek” diyor.

AB DESTEKLİ HOBİ KURSLARI KAVRAMSALLIĞI YOK ETTİ

Sanat çevresinde çok çeşitliliğin oluştuğunu da anlatan Prof. Dr. Öztürk, “Bilinçli bir çeşitlilik yok. Çünkü çeşitlilik birazcık kirliliği de getirdi. İyiyi ile kötüyü seçemeyen bir toplum yapısı oluşturdu. Özellikle son 15-20 yılda AB destekli fonların desteğinde belediyelerde resim, seramik gibi hobi kursları ile başladı. Çok hızlı şekilde topluma hobi kursu verildi. Bu kurslar ‘toplumu sanata yönlendirelim, eğitelim’ görüşü oluşturdu ama kavramsal tarafı eksik bırakıldı. Teorik yönü olmadığı içinbu çaba  pratik bir ‘elişi kursu’ndan öteye geçemedi. Seramikle ilgileniyor ama seramiğin kavramsal ve estetik tarafını göremiyor kursiyer” sözleri ile sanatın içinin boşaltılmasına ilişkin endişelerini paylaşıyor.

HOBİ KURSUNA GİDİYOR AMA SANATSAL ETKİNLİKTE YER ALMIYOR

Prof. Dr. Öztürk’e “Pratiği aldıktan sonra teorik tarafı tercih eden olmadı mı?” sorusunu yönelttiğimizde ise, “Bu çok az sayıda kişide oluştu. Neredeyse yok denecek durumda. Bu durum ise şunu getiriyor: Bardağın dolu tarafından bakıldığında insanların bu tür etkinliklerle ilgilenmesi güzel. Ama bir resim sergisi, seramik çalışmalarının olduğu bir etkinliklerde,  hobi kursu eğitimi almış kişilerden kayda değer rağbetin olmadığını görüyoruz. Kavramsal tarafı olmayınca bunu derinlemesine düşünemiyor” tespitini dile getiriyor.

SELÇUKLU’NUN TAŞA DAMGASINI VURDUGU İZ İLE İLGİLENİYORUM

Kendisinin çalışmalarında Konya’da önemli izler bırakmış olan Selçuklu’nun taşa damgasını vuran izi ile ilgilendiğini ve bundan ilham aldığını anlatan Prof. Dr. Öztürk, Selçuklu mimarisinin kendisinde bıraktığı duyguyu şöyle anlatıyor:

“Genelde teknik olarak özgün baskı ile ilgileniyorum. Yaptığım çalışmalarda kendi doğup büyüdüğüm ve başkentlik yapmış Konya’da; Türk tarihinde kendine ait kimliği de çok iyi hissedilen Selçuklu sanat izlerini kullanıyorum. Selçuklu Asya’daki gelişim izlerini taşımakla birlikte, sonradan Osmanlı ile dönüşmüş bir yapıda da değildir. Selçuklu da halen toplumun göç etme kültürü gibi daha naif ve ince ruhlu minimalist izleri vardır. Selçuklu eserleri bu nedenle farklıdır. Çevremize baktığımızda bütün camiler birbirine benzer ama Selçukluda bir tık farklıdır. Bana göre kendine has bir özelliği var. Ben de Selçukludaki taş eserleri kendime miheng aldım. Mesela mezar taşları heykelvari izler taşır. Kazılarda mezarlardan çıkmıştır. Bunlar daha sonraki dönemlerde çeşitlilik olarak çok azalmıştır. Bir sanatçı açısından beslenme kaynağı olarak Selçuklu Sanatı, geçiş süreci olduğu için çok zengindir. Hem İslam izleri taşır hem de geçmişe dair Göktanrı inancı ve o toplumun farklı katmanlarından geçmişten getirdiği izleri de taşır. Ben Selçukluya dair her şeyi değil, sadece taş eserlerden ilham alarak bunu bir kolaj tekniği ile kavramsal süreçten geçirip yorumluyorum. Çünkü taş insanlığın en eski izlerini günümüze taşıyabilen tek malzemedir. İnsanın dünyadaki karakutusudur. Her senaryodan geriye kalabilen tek izdir…

Muhabir: Cemil Cahit SARAÇOĞLU