Dünyada olduğu gibi ülkemizde de sanatın gelişimi ve değişimi her geçen gün devam ediyor. Sanat alanlarının icrası ya da o sanatın sunulduğu kitlenin tutumu tartışılmaya devam etse de, sanatsız bir toplumun medeniyetten uzaklaşacağı herkesin malumu… Sanatın olmazsa olmazlarını ve kendi tiyatroculuk deneyimlerini Başkent Gazetesi’ne anlatan Tiyatro ve Seslendirme Sanatçısı Murat Ulusoy, “Sanat bize hayata üçüncü bir gözle nasıl bakabileceğimizi öğretir. Bizi sıradan kılmaz, algımızı genişletir, en önemlisi de yaratıcılık yetilerimizin keşfine sürükleyen eğlenceli bir serüvene çıkarır ve bu düş hayat boyu sürer. Sanat büyürse toplum büyür” dedi. Murat Ulusoy, özellikle tiyatro oyunculuğunun kriterleri üzerinde durarak, sorularımıza samimi yanıtlar verdi. 

·       Sizi tanıyabilir miyiz?

Ankara’da 29 Mart 1975 yılında doğdum. İlkokuldan sonra meslek lisesi elektrik bölümünü tamamladım. Üniversiteye girmeme rağmen ticaret daha cazip geldi ve okulumu bırakarak direkt çalışma hayatına atıldım. Teknik personel olarak, beyaz eşya yetkili servisinde çalışmaya başladım. Şu anda çalıştığım şirketin sahibiyim. Evli ve iki kız çocuğu babasıyım.

·       Tiyatroya olan ilginiz nasıl başladı?

Tiyatroya ilgim ilkokul çağında başladı; fakat o zamanki şartlar gereği bu sanatsal faaliyetin içine girememiştim. Belli bir yaşa gelip, biraz daha kendime zaman ayırabilme fırsatı bulunca, artık zamanı geldi diyerek hem oyunculuk hem de seslendirmeyle ilgili eğitimler aldım. Bunun için Sinan Pekinton, Eray Eserol, Bedia Ener, Tarkan Koç, Ümit Atalay ile çalıştım. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda da eğitim aldım. Sonrasında birçok oyun ve seslendirmede çalışmalarımı yürüttüm. Bunlardan birkaçı; “Bir Evlenme Teklifi”, “Aksırık”, “Serencam…” Şu anda da Renkli Yüzler Kültür Sanat Tiyatrosu’nda aktif olarak sanat yolculuğuma devam ediyorum. Bununla birlikte seslendirme çalışmalarım da devam ediyor.

 ·       Size göre iyi bir tiyatro oyuncusu olabilmenin kriterleri neler? İyi bir gözlemci olmak bu sanat alanının neresinde?

Sahne tozunu bir kere yuttuysanız oradan vazgeçmek bir o kadar zor oluyor. Diğer tüm branşlarda olduğu gibi bu alanda da kendinizi geliştirmeniz için uzunca emek sarf etmeniz gerekiyor. Ekip çalışmasına kendinizi hazırlamanız gerekiyor. Çünkü sahnede sadece kendinizden sorumlu olmuyorsunuz. Oyuncu arkadaşlarınızla kolektif bir yolculuğa başlamış oluyorsunuz. Tiyatro oyunculuğu için sadece pratik değil teorik bilgi de gereklidir. Tiyatro tarihi, tiyatro oyunculuğu teknikleri ve kuramlarıyla ilgili kendinizi mutlaka geliştirmelisiniz. Bunlarla birlikte çok fazla oyun izlemeniz, yine bu kriterlerin olmazsa olmazı arasında. Ne kadar çok oyun izlerseniz tiyatro oyunculuğu yapabilmek için gözlem yeteneğiniz de o kadar artacaktır. Oyuncuların ses tonlarına, diksiyonlarına, beden dillerini nasıl kullandıklarına dikkat etmek gerekiyor. İçinde yaşadığınız toplumun sosyolojik yapısını da çok iyi gözlemlemeniz, oyunculuk açısından size yine avantaj olarak geri dönecektir. Sizi izlemeye gelen insanların beklentilerini ancak bu şekilde karşılarsınız. Onların neye tepki verip, vermeyeceğini sadece iyi bir gözlemci olarak ölçebilirsiniz. 

 

“ANKARA ÇOK İYİ BİR KÜLTÜR-SANAT KENTİ

·       Ankara tiyatro izleyicisini diğer şehirler ile kıyaslayın dersek, hangi farklılıkları sunarsınız?

Ben Ankara’yı çok iyi bir kültür-sanat kenti olarak tanımlıyorum. Özellikle devlet tiyatrolarındaki oyun biletlerinin haftalar öncesinden tükenmesi bunun en güzel ispatı… Ülkemizde tiyatro seyircilerin sosyo-kültürel ve ekonomik düzeyleri araştırıldığında, oyunları sürekli izlemeye çalışan orta sınıf ve üstü bir kitlenin, tiyatronun en kemik izleyici gurubunu oluşturduğu ortaya çıkmıştır. Ankara özelinde de bu sonucu net bir şekilde görüyoruz. Ankara seyircisi sadece bir etkinlik olsun diye tiyatro izlemeye gitmiyor. Öyle bir entelektüel seviye var ki birçok seyircinin izlediği oyuna ön hazırlık yaptığına bile şahit oluyoruz. Ve burada şu yanlışa da düşmememiz gerekiyor; para ve entelektüel düzey arasında doğru orantılı bir tanımlama yok. Yani gelir düzeyi orta ya da düşük olup da çok bilinçli bir tiyatro izleyici grubuyla karşı karşıyayız. Kısaca ben Ankaralı tiyatroseverleri gayet sabırlı, anlayışlı ve sanatın değerlerine saygı duyan bir kitleden oluştuğunu düşünüyorum.

“YAPTIĞINIZ İŞİN SEYİRCİDEKİ KARŞILIĞINI ÖLÇMELİSİNİZ”

·       Türkiye’de “sanatın karın doyurmadığı” yönündeki söyleme katılır mısınız?

Tabii bu konu yıllarca üzerinde konuşulan, tartışılan bir söylem… “Sanat karın doyurur mu” sorusunun ben çok göreceli olduğunu düşünüyorum. Ülkemizin yetiştirdiği birçok sanatçı var. Sanat yolculuğuna tiyatro ile başlayıp sinema, reklam, televizyonculuk alanında yüksek paralar kazanan kişileri biliyoruz.  Bu açıdan bakarsanız evet, sanatın para kazandırabileceğini söyleyebiliriz. Bence asıl sorulması gereken soru şu: Sanat, o sanatı icra eden herkesin karnını doyurur mu?” İşte bu sorunun cevabı: Tabii ki hayır… Özellikle tiyatroculuk özelinde düşünürsek, çok yetenekli olup da bir türlü maddi anlamda dikiş tutturamayan çok fazla oyuncu var. Bu işe heves ile başlayıp, “ben bu alanda geçimimi sağlayamam” diyip, sanat yolculuğunu noktalayan kişileri de bizzat tanıdığımı söyleyebilirim. Sanatın maddi ve manevi doyumuna ulaşabilmemiz için, sanatın tanımını ve değerlerini çok iyi anlamamız gerekiyor. Sanat faaliyetlerinin kriterlerini ortaya koymalıyız. Yaptığınız işin seyircideki karşılığını çok iyi sentezlemeliyiz. Eğitim sistemimize sanat alanlarını çok iyi şekilde entegre etmeliyiz. Çünkü hangi alanda olursa olsun, bir meslekten para kazanmak istiyorsanız, onun diğer insanlarda muhakkak bir karşılığının olması gerekiyor.

 ·       Tiyatronun sinemaya göre çok daha zor olduğu biliyoruz. Sinemada hatalı olan kısımlar rahatlıkla tekrarlanabiliyorken tiyatroda böyle bir lüksünüz olmuyor. Tiyatroyu sinemadan ayıran diğer özellikleri neler? 

Tiyatro ve sinema oyunculuğu temelde aynı öğretilere dayansa da teknik olarak birçok farklara sahiptir. İyi bir oyuncuysanız hem tiyatro sahnesinde hem kamera karşısında rol alabilirsiniz. Temel tanımlamalarına bakacak olursak; herhangi bir olay, durum veya tasarı sonucu yazılmış dramatik metinlerin, sahnede canlandırılması ile ortaya çıkan sanata tiyatro denir. Tiyatro oyuncusu; belirli bir senaryoyu, canlı performansla seyirciye aktaran kişidir. Sinema ise kamera aracılığı ile elde edilmiş görüntülerin film olarak sesli veya sessiz hareketli görüntüler elde edilmesi işidir. Tiyatro; seyirciye canlı olarak aktarılan, oyuncunun anın içinde olmasını gerektiren bir sanattır. Bir oyun seyirciyle buluşana kadar defalarca prova edilir. Bunun sebebi oyunu en iyi şekilde ortaya çıkarmak, ezber ya da herhangi bir sahne hatasına yer bırakmamaktır. Sinemada, filmler daha uzun bir süre zarfında çekilir. Sizin de belirttiğiniz gibi film çekimlerinde hata yapma lüksünüz varken tiyatroda böyle bir imkanınız yoktur. Tiyatro oyuncusu oyun süresi boyunca karakterin içinde kalmalıdır, sinema oyuncusunun ise böyle bir zorunluluğu yoktur. Tiyatroda görüntü efektleri kullanılamadığından kostüm ya da makyajda sonradan düzeltmeler yapılamaz. Sinemada ise görüntülere sonradan müdahale edilmesi mümkündür. Kamera en ufak bir jesti bile yakalar. Bu yüzden sinema oyuncularının daha doğal ve daha minimal bir oyunculuk sergilemesi beklenir. Tiyatro oyuncusu ise sahnede, kamera önünde olduğu gibi bir oyunculuk sergilerse sönük kalabilir. Bu, “tiyatro oyuncusu abartılı bir oyunculuk sergilemelidir” demek değildir. Oyuncunun buradaki dengeyi iyi kurması gerekir.

 “OYUNCU AÇISINDAN SESLENDİRMENİN ÖNEMİ ÇOK BÜYÜK”

·       Aynı zamanda seslendirme alanında faaliyet gösteren birisi olarak, oyunculukta sesi doğru kullanmanın kriterleri ve önemini anlatır mısınız?

Ses, bir oyuncunun önemli anlatım araçlarından biridir ve bir oyuncunun bir başka oyuncuyla,

oyuncunun seyirciyle kurduğu iletişimin güçlü bir bağını oluşturur. Bu nedenle bir oyuncu açısından seslendirmenin önemi çok büyük. Oyuncunun üzerinde çalışmak zorunda olduğu dört konu vardır: Konuşmayı net, açık bir hale getirmek, bunu kullanılan mekana uyarlamak, sese iyi bir rezonans sağlayarak ünlü ve ünsüzleri

yerleştirmek ve dengelemek, sözcüğün anlamını aktarabilmek… Sahnede yapılan kötü konuşma, eksik harf kullanımı, hatalı basılmış kitaplara, gazetelere, okunaksız mektuplara benzer. Kimi kez işitilmeyen tek bir sözcük bile anlamın seyirciye ulaşmasına engel olabilir. Bu nedenle o küçük birimlerdeki duygular birleşmeli,

oyunun sonunda bir anlam bütünlüğüne ulaşılmalı ve böylece nice seslerden örülü kocaman bir senfoni gerçekleşmelidir. Tabi ki bunun için eğitimler almalısınız. Eğitimde ulaşılmak istenen; öncelikli olarak anlamın, bu anlamı ifade edecek ses ve konuşmayla uyumlu bir ilişki içinde olmasını sağlamaktır. Konuşmanın gerçek güzelliği bu uyumun kusursuzluğunda yatar.

·       Geleceğe dönük hayata geçirmek istediğiniz plan ve projelerinizi aktarır mısınız?

Gelecekte de sanatın, özellikle tiyatronun içinde yer alarak toplumu sanat ışığıyla aydınlatmak için tüm çabamla çalışmalarıma devam etmek istiyorum. Sadece oyunculuk değil, işin mutfağında yer alıp kendi senaryolarımı hayata geçirebilmek ve insanların beğenisine sunmak gibi bir gayem de var. Sanat bize hayata üçüncü bir gözle nasıl bakabileceğimizi öğretir. Bizi sıradan kılmaz, algımızı genişletir, en önemlisi de yaratıcılık yetilerimizin keşfine sürükleyen eğlenceli bir serüvene çıkarır ve bu düş hayat boyu sürer. Sanat büyürse toplum büyür…

Kaynak: BAŞKENT GAZETESİ- Tolga ALCA