Özel Haber

“Yaşamak anlam kazandığında güzelleşir”

Mühendis-Yazar ve Yaşam Koçu Sibel Yıldız Erden'nin Edebiyat yolculuğunu konuştuk.

“Yaşamak anlam kazandığında güzelleşir”

Tolga ALCA

 

Yaşam deneyimlerinden yola çıkarak kaleme aldığı “Sonra Ne Oldu?” romanıyla tanınan Mühendis-Yazar ve Yaşam Koçu Sibel Yıldız Erden ile Başkent olarak konuştuk. Edebiyat yolculuğunun yanında kurmuş olduğu “Yaşama Dair Akademi” de danışanlarına çözümler sunan Erden, özellikle gençlerde hızla artan karamsarlık ve duygu yönetimi eksikliği konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Sorularımıza samimi yanıtlar veren Erden, “Daime sorunlar olsa da daima çözümler mevcuttur. Hem de çözümler sorunların içerisinde gizli bir şekilde mevcuttur. Bunları ortaya çıkarabilmek ise sadece ve sadece kişinin kendi çabasına bağlıdır. Sistemin, yaratıcının ve evrenin bizlerle bir alıp veremediği yoktur. Fazla kadercilik çözüm getirmez. Biraz sağlıklı ve olumlu düşünebilenler daima o yolu ve ışığı görebilenlerdir. Yaşamak anlam kazandığında güzelleşir” değerlendirmesiyle kişilerde içinden çıkılamaz denilen sorunların çözümüne yönelik detaylar verdi. 

·       Sizi tanıyabilir miyiz?

Merhaba, 1980 Ankara doğumluyum. 2002 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği’nden mezun oldum. Eşimle birlikte kurmuş olduğumuz ASE Proje Müş. Müh. firmasında Proje Müdürü olarak meslek hayatıma devam etmekteyim. Evliyim ve 2 oğlum var. Aynı zamanda kendi kişisel gelişim yolculuğum adına Aile Dizimi, Acces The Bars, Yaşam Koçluğu ve Reiki gibi alanlarda eğitimler aldım. Eylül 2023’te Yaşama Dair Akademi’yi kurdum ve uzmanlık alanlarımda danışanlar almaktayım. Bu yolculuğum devam ederken kendi yaşam tecrübelerimi, kişisel gelişim bilgilerimle desteklediğim “Sonra Ne Oldu?” isimli kitabımı yazdım. Kendini her alanda sürekli geliştirmeye, yaşamdan anlam bulmaya ve edindiğim tecrübeleri diğer insanlarla paylaşmaya devam ediyorum. Çünkü yaşam anlam bulduğumuzda güzelleşir.

·       Aile Dizimi Uygulayıcılığı, Yaşam koçluğu ve yazarlık süreciniz nasıl başladı?

Aile Dizimi Uygulayıcılığı ve Yaşam Koçluluğu serüvenim kırklı yaşlarıma yaklaştığımda uzun süredir çok fazla çalışmanın vermiş olduğu bir yorgunlukla hayata karşı sorgulamalarım başladı. Yaşanan bir takım olayların nedenleri, benim bunlara olan bakış açılarım ve tam anlamıyla rutin hayatın getirmiş olduğu hedeflerin dışında bireysel hedeflerime odaklanma ihtiyacı hissettim. Ve yolculuk beni bu alanlara itti. İyi ki de öyle oldu. Kitap yazma düşüncem beş yıl önce babamın vefatı döneminde yas sürecimde başladı. Ancak bu duygu yoğunluğu içinde konsantre olamamıştım ve sadece kitabın ismi “Sonra Ne Oldu?” başlığını atıp dosyayı bir kenara bırakmıştım. Kişisel gelişim yolculuğum devam ederken bir gün yeniden bu motivasyon geldi ve tüm bu birikimleri kendi yaşam hikayem doğrultusunda, kişisel gelişim çatısı altında bir roman olan “Sonra Ne Oldu?” isimli kitabımda birleştirdim.

“YAŞAMIMA FARKLI BİR ALANDA BİR RENK GELDİ”

·       Yazarlık ve kitap yazma serüveninizdeki deneyimleriniz ve bir kitap çıkarma sürecinde yaşadıklarınızı öğrenebilir miyiz?

Bir kişinin yazar olabilmesi için olmazsa olmaz ilk kural, bununla ilgili bir hayalinin olmasıdır. Benim bir hayalim vardı, bu kitabı layıkıyla okurlarla buluşturabilmek ve bu kitap sayesinde onlara duygusal anlamda dokunabilmekti. Her ne kadar analitik bir mesleğim ve matematiksel bir yanım olsa da dilimizin öneminin hep farkındaydım. Dilbilgisinin insana okuma, yazma, iletişim her alanda fayda sağlayacağının bilinceydim. Kitabı yazarken de elimden geldiği kadar buna özen göstermiştim. Ancak bu sektöre girdiğimde gördüm ki diğer işlerle ilgilide her zaman böyledir, bir uzmana danışmak şarttı. Kitap için ise bu uzman editördür. Editörüm Değerli İlknur Artuğ ile yollarımız kesiştikten sonra hem kitabımın içeriği, düzeni ve dilbilgisi açısından içim çok rahatladı. Onunla birlikte uzun uzun süren çalışmalarımız sonucunda bu şeklini aldı ve okuyucu ile buluştu. Yayınevi ise hayallerinizin son adımıdır. Hayallerinizi istediğiniz şekli ile elinize ulaşmasını sağlayan yayınevidir. Bu konularda herhangi bir sorun yaşamadan kitabımla buluştum ve yayınevim sayesinde okurlarımla buluşturdum. Heyecanlı ve çok güzel bir süreçti. Sonrasında Bursa ve Eskişehir olmak üzere iki kez Tüyap Kitap Fuarında okurlarımızla imza günlerine katıldık. Özel topluluklarda bireysel olarak da imza günleri düzenliyorum. Yaşamıma farklı bir alanda bir renk geldi. Bu sürecin bana kişisel olarak katkılarının ileriki dönemde yazacağım kitap ve kitaplarım için çok büyük destek olacağı inancındayım.

·       “Aynı dünyada yaşasak dahi her birimizin yaşam dinamiği farklıdır” mottosunu yansıtmak adına edebiyat dünyasına kazandırdığınız “Sonra Ne Oldu?” eserinizin çıkış noktasını ve aldığınız dönütleri anlatır mısınız?

Eserimin çıkış noktası kendi yaşamım ve hayatımda edindiğim tecrübelerdir. Her insanın yaşamı aynı parmak izleri gibi birbirinden farklı, hayatın getirmiş olduğu sorunlar ve güzellikler farklı olsa da duygular aynıdır. Ben kitabımı oluştururken amacım kendi yaşamımı örnek olarak ortaya koyabilmek ve okurların bu deneyimlerden kendilerine bir takım anlamlar çıkarabilmesini sağlamaktı. Aynı zamanda kitapta yaşanan olaylar çevresinde bakış açıları, olayların nedenleri ve çözümleri hakkında bilgilere de ulaşabilmek kolaylık sağlamaktadır. Okurların bilimsel olarak araştırmalar yapıp kendilerine çıkarımlar yapması yolundan çok daha kestirme bir yol olduğunu düşünüyorum. Dönütler ise tam da hedeflediğim doğrultuda gerçekleşiyor. Romandaki karakterleri ne kadarda kendileri ile özdeşleştiği ve yaşananların kendi yaşamlarında birçok çözüm için örnek teşkil ettiği gibi yorumlar alıyorum. Aynı zamanda bakış açılarını genişlettiğini, yaşamdan anlam bulabilme mücadeleleri sırasında bu kitabın yol göstericiliğinden söz ediyorlar. Çoğunlukla tıkanıp kaldıkları noktalarda yeniden kitaba başvurarak oradan mutlaka bir çıkış yolu bulabildikleri gibi geri dönüşler alıyorum. Bunlardan en önemlisi ise kimi okurun başucu kitabı olarak nitelendirmesi ve özümseyerek okudukları için gelip geçici olmadığını her zaman başvurulabilecek bir kitap olduğu söylemleridir.

“DANIŞANLARIMIZIN KENDİ YOL HARİTALARINI BELİRLEMESİNE KATKI SAĞLIYORUZ”

·       Aile Dizimi, Yaşam Koçluğu, Access The Bars ve Reiki uygulamaları ile hizmete açtığınız “Yaşama Dair Akademi” hakkında bilgi verir misiniz? Bu akademiye gelenlere sunmuş olduğunuz destekler neler?

Yaşamına şöyle dışarıdan bakan bir insanın yaşamları boyunca karşılaştıkları döngüler, sorunlar, içinden çıkamadıkları durumlarda öncelikle kişiye özel ön görüşmelerde bulunuyoruz. Bu görüşmeler sırasında kişinin sorunlarına çözüm olabilecek yöntemi seçiyoruz. Bunların köken aileleri ile bir bağlantıları olup olmadığının tespitini yapıyoruz. Eğer böyle bir durum varsa Aile Dizimi yöntemi bu konuda çok faydalı bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Aile Dizimi grup çalışmaları veya bireysel çalışmalarımız mevcuttur. Danışanın tercihine göre planlarımız doğrultusunda çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Eğer dönemsel, kişisel bazda rutin hayatın koşturmaları sırasında kendinden uzaklaşma ve yorgunluğa bağlı olarak kendisini verimli hissedememe durumları için Access The Bars veya Yaşam Koçluğu seansları uyguluyoruz. Ancak tüm bunlar özünde birer farkındalık yöntemidir. Hangi yöntem uygulandığına bakılmaksızın danışanlarımızla sohbetlerimiz sırasında buna vurgu yaparak yaşananlar içerisinde oluşmasına niyet ettiğimiz farkındalıkları ile kendi yol haritalarını belirlemeye önem veriyoruz. Bunların dışında zaman zaman kültür ve sanat adına toplantılarımız toplu sohbet ve paylaşımlarımızı da gerçekleştiriyoruz.

·       Türkiye’de aile ve okul eğitiminin yetersizliğinden kaynaklı, kişisel gelişim noktasında yoksun kalmış gençlerin sayısı artmakta. Size göre ilk etapta toplumsal olarak hangi noksanlıklar giderilmelidir?

Bu konuda düşüncelerim aslında yalnızca bizim ülkemizde değil tüm dünya toplumları içinde anlamamız gereken bir durum var. Eğitim evde yani ailede başlar. Okulda öğretimin yanında eğitim verilir. Ancak evde alınamayan eğitim üzerine okulda konulan eğitim daima yetersiz kalıyor. Evet, Türkiye özeline baktığımızda okullarımızda maalesef hem öğretim hem eğitim adına bir takım eksikliklerin olduğu doğrudur. Ama tüm gençlerin durumunun tamamen okullara yüklenmesini de doğru bulmuyorum. Bu nedenle bireysellikten toplumsallığa doğru bakmakta fayda var. Bireysel olarak insanların her yönden gelişimin topluma yansıması kaçınılmazdır. Kişisel gelişim dediğimiz alanında da tam da buna yararlı olduğunu düşünüyorum. Kendi yolculuğumda da bunu deneyimlediğimde, benim kişisel olarak gelişimim ve farkındalığımın hem çevreme hem çocuklarıma katkı sağladığını birebir yaşadım. Benim tavsiyelerim, her ailede öncelikle ebeveynlerin kendilerinde oluşan eksikleri tamamlamaları adına bir yol haritası belirlemeleridir. Bunlar doğal olarak çocuklarına yansıyacaktır. Ancak gençlerin de artık belli bir düşünce ve kararlar alabilme, hedefler koyabilme aşamasına geldiklerinde kendileri için ailelerini suçlamak yerine kendilerine katkı sağlayacak alanlara yönelmeleri çok önemlidir. Bu anlamda kişinin bu hayatta yaptığı en önemli yatırım kendisine olmalıdır. Bunlara cevaplar buldukça akademik olarak başarıların, sosyal olarak iletişimlerin ve maddi olarak gelirlerin düzene girmesi kaçınılmazdır.

Ülke yöneticilerinin ise bu sorunları baz alarak, kişiden topluma dediğim aslında bir tümevarım yöntemi ile yapması gereken bir takım önlemler, gelişim fikirleri olabilir. Örnek olarak bu konulara yönelik köylerden başlamak suretiyle belediyelere doğru giden öncelikle yetişkinlere verilecek küçük çaplıda olsa uzman kişilerin, bu konuda yazan yazarların oluşturacağı ziyaretleri doğrultusunda seminerler, söyleşiler verilebilir.

“TOPLUMU SUÇLAMA ÇABALARI ÇÖZÜM GETİRMİYOR”

·       Yine özellikle gençlerde göze çarpan “Duygu yönetimi eksikliği” için ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? 

Duygu yönetimi eksikliği, yine baştan beri vurgulamaya çalıştığım kişinin kendisini tanımamasından kaynaklanıyor. Kendisini, yaşamış olduğu aileyi çevreyle kıyaslamadan şartlarını ortaya koyarak yaşamını incelediğinde, hedeflerine, hayallerine giden yolları belirmesi yani önce durumu tespit etmesi gerekiyor. Daha sonra bu yol haritası oluştuğunda bu adımı atabilmek için başvurması gereken alanlar, uzman, kişiler mecralar mevcut. Hele ki günümüzde teknolojinin bu kadar gelişmiş oluşu herkesin kolayca bilgiye ulaşabildiği bir ortamda yaşıyoruz. Ben teknolojiye karşı bir insan değilim ancak bu noktada onu ne için kullandığımız ön plana çıkıyor. Ayrıca bizlerinde yapmış olduğu gibi kişisel gelişim uzmanları bizim ülkemizde de bir hayli artmaya başladı. Bu yolları yöntemleri araştırıp içerisine girebilmek çok önemli. Ve geçmişten bugüne kadar kitaplar gibi bir olanak daima bize sunuldu. Hem bilgi amaçlı kitaplar, hem de roman ya da gerçek yaşamdan uyarlanmış hikayelerin bulunduğu çok değerli kitaplarımız var. Zaman ve maddi olanaklarını az da olsa buralara kaydırmak mutlaka fayda sağlayacaktır. Her şeyi tecrübe edecek kadar yaşam uzun değil, başkalarının tecrübelerini de incelemek daima kendimize katkı sağlayacaktır. Bugüne kadar temel ihtiyaçlarına kolayca ulaşmış gençlerin yetişkin olmaya direnen tarafları göze çarpıyor. Kolacılık, aileyi, çevreyi, yönetimi ve toplumu suçlama çabaları maalesef çözüm getirmiyor. Bu şekilde hayata bakan gençlerin suçlama yoluyla mağduru oynamaları ve kolayca pek etmeleri duygusal olarak çöküntüye sebep oluyor. Temel ihtiyaçlarına bile kolayca ulaşamadan gençliğe adım atmış kişilerin de umutsuzluk, mutsuzluk ve sürekli suçlama eğiminde olduklarını gözlemliyoruz. Tamda bu noktada sorumluluk alabilme yetilerini geliştirmeleri için mutlaka kendilerine yatırım yapmaları gerekmektedir.

·       Düşünsel olarak giderek sığlaşmanın arttığı, kullan-at kültürü ile sahip olunan değerlerin farkındalık seviyesinin azaldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu bağlamda özellikle “tahammül eşiğimizin” azalmasını neye bağlarsınız?

Yetişkin olabilmenin ilk kuralı sorumluluk almak gibi görünse de asıl önemli olan alınan sorumluluğun, yapılan seçimin ve alınan kararların sonuçlarına katlanabilendir yetişkin olan. Düşünsel olarak derin bir bakış açısına sahip olmadıktan sonra, değer ve değer yargılarımıza sahip çıkmadıktan sonra hem elde edilenlerin kıymetini bilmemiz, hem de elde edemediklerimiz için şikayetler ederek yaşama karşı tahammül eşiğimiz azalması mümkün. Tüm bunlar her insanın önce dönüp kendisine bakması ve çıkış yolları aramasıyla aşılabilir. Bu hayata geldiysek ve bir sistem içerisinde yaşamımıza devam ediyorsak şunun farkında olmalıyız. Daime sorunlar olsa da daima çözümler mevcuttur. Hem de çözümler sorunların içerisinde gizli bir şekilde mevcuttur. Bunları ortaya çıkarabilmek ise sadece ve sadece kişinin kendi çabasına bağlıdır. Sistemin, yaratıcının ve evrenin bizlerle bir alıp veremediği yoktur. Fazla kadercilik çözüm getirmez. Biraz sağlıklı ve olumlu düşünebilenler daima o yolu ve ışığı görebilenlerdir.

“BU YOLCULUK YALNIZCA BİZE AİTTİR”

·       Genel olarak insanlara kendi tecrübeleriniz doğrultusunda ve kişisel gelişim uzmanlıklarınızı ve bilgi ve birikimlerinizi de göz önünde bulundurarak ne tavsiye etmek istersiniz.

Bir insanın yaşamında hangi aileden gelmiş olursa olsun,  hangi işle meşgul olursa olsun, gelecekteki hayalleri, hedefleri ve belki olacağı ebeveynlik için mutlaka önce kendini keşfetmesi gerekir. Ben kimim, ne yerim, ne içerim, ne severim, duygularım neler, benin ne kırar, ne üzer, ne öfkelendirir gibi sorulardan yola çıkarak kendini tanıması gerekir. Bundan sonra farkındalık yolculuğu başlar. Farkına vardıkça yaşamdan alınan tat artar ve motivasyonda artmaya başlar.

Bu yolcuğu genellikle zirveye çıkan merdivenlerin her basamağı gibi tanımlarlar. Benim kişisel düşüncem ise, herkesin mevcut yaşamını bir daire gibi düşünüp merkeze kendi düşüncesini, hedeflerini, hayallerini koyduktan sonra dairesel şekilde dönerek alttan üste doğru tıpkı bir koni gibi o dağı oluşturabilmesidir. Böylece olmak istediği kişi olmasına ve hedeflerine giden yol sürekli kısalacak fakat sürekli o kişiyi zirveye taşıyacaktır. Evet, zirve tek kişiliktir. Ancak bu zirve bir başkası ile bir yarış sonucu elde edilmemiştir. Sonuçta kazanılan şey kendi yolculuğu ile oluşturduğu kendi dağının zirvesine ulaşan kişinin, bundan sonra oradan baktığında çevresini yine kendi bakış açısı ile oluşturma yeteneğidir. Her ne kadar yaşamımızda bir sürü insan olsa da bu yolculuk yalnızca bize aittir. Yoldaki engelleri çözme sorumluluğu da zirveye ulaşıldığındaki haz da tam olarak bize ait olmalıdır. Bu aşamaya gelen bir kişinin çevresine, ailesine, sevdiklerine ve en önemlisi çocuklarına katkı sağlamaması mümkün değildir.

·       Geleceğe dönük plan ve projelerinizi anlatır mısınız?

Mesleğime devam ettiğim sürece bu alanda gelişimlerim için adımlarım mevcuttur. Yaşama Dair Akademi’de elbette daha çok insana dokunabilmek ve karşılaştığım her insana dokunabilmek benim için çok kıymetli. Ama kendi kişisel yolculuğumda bitmedi bitmeyecek. Çünkü kimse tam oldum dememeli, yaşam devam ettiği sürece, gelişim, değişim ve dönüşüm kaçınılmazdır. “Sonra Ne Oldu?” ile başlayan yazarlık yolculuğumda ise yeni kitaplar yazma düşüncem elbette var. İkinci kitap içeriği neredeyse oluşmuş durumda yakında yazmaya başlamaya niyet ediyorum. Ayrıca günün birinde kendimi tam anlamıyla o tecrübede gördüğümde sadece kişisel gelişim bilgileri ve özellikle aile dizimi örneklerinden oluşan bir kitap yazma hayalimde var. Bu yaşadıklarımın tamamı geldiğimiz bu yaşamdan bir anlam bulabilme çabamdı ve bundan dolayı kendimden çok memnunum. Bu yaşam yolculuğundaki kazanımım ve mottom ise yaşamak anlam kazandığında güzelleşir. Sizlere bu mecrada da okurlarımla beni buluşturduğunuz için ve kendime anlatabilme imkanı tanıdığınız için çok teşekkür ederim.