Dünyayı kasıp kavuran ölümcül virüs yüzünden zor günler geçiriyoruz…
Yaşam cadde ve sokaklardan evlere taşındı.
Bir kulağımız radyo ve televizyonların haber bültenlerinde…
Herkes, tıp dünyasından gelecek müjdeli haberi bekliyor…
Bir de eşin-dostun sağlık haberlerini…
Böyle günlerde, sahip olunan olanakların kıymeti çok daha iyi anlaşılıyor.
Örneğin cep telefonları…
Hele bir de görüntülü ise…
65 yaş sınırını aşıp, yasaklı gruba dahil edilmişseniz piyangonun büyük ikramiyesinden farksız.
Doğrusu, bendeniz yüzlerine hasret kaldığım 1 yaşı kısa süre önce geride bırakan ikiz torunlarıma olan hasretimi o sihirli buluş sayesinde hafifletmeye çalışıyorum.
Yetmiyor ama, çare yok…
En azından şimdilik.
Oysa aramızdaki mesafe birkaç kilometre.
Ah o kahredici virüs…
Çare bulunacaktır elbet…
Gülerek anımsamıyor muyuz alıştıklarımızı…
Hangi zekanın ürünü olduğuna akıl sır erdiremediğimiz yürüyen merdivenleri.
Manyetolu telefonları…
Siyah-beyaz televizyonları,
Teleksleri, tele-faksları…
Kısıtlamalara da alışacağız zamanla…
Bitecektir bu acılar…
Dersler de çıkarılacaktır elbet…
Doğaya dair…
Doğanın korunmasına dair…
Yardıma, yardımlaşmaya dair…
İnsanlığa, insan olmaya dair…