Yaşam giderek zorlaşıyor.

Bu zorluğun hangi noktalara vardığını anlamak için, kısa süreli bir alış-veriş turu fazlasıyla yeterli oluyor.

Önceki gün yaşlı bir kadının, pazar yerinde önünde bulunduğu sebze ve meyve fiyatlarına bakarak ta ötelerden duyulacak şekilde ''ne olacak bu pahalığın sonu'' diye veryansın edişinden o kadar etkilendim ki, eve döndüğümde hala o ses kulaklarımda çınlıyordu.

Oysa neler vaat edilmişti.

Yaşam koşulları düzelecek, yüzler gülecekti.

Tam tersi oldu.

Hani bir söz vardır ya ''kendi etti, kendi buldu'' diye o misal.

Sanki bizim insanımız için söylenmiş.

Yaşanmış örnekleri o kadar çok ki, bunun.

Alın siz bir örnek:

Gece yatmadan önce yastığının altına üç tane pirinç koy.

Gözlerini kapayıp üç defa 1'den 100'e kadar,

Üç defa da 100'den 1'e kadar say.

Sabah uyandığında ne baş ağrılarından, ne de bel ağrılarından eser kalacak.

Çabuk inanır bizim insanımız.

Hemen denemeye kalkar.

Sabah kalktığında aynı tas aynı hamam olsa bile, yıllardır çektiği ıstırap sona ermiş gibi ''rahatladım vallahi'' deyip, iyilik olsun diye bir de eşe dosta tavsiye eder.

Bu durum, bazen saflık derecesindedir.

Okumuş, okumamış fark etmez.

Az mı duyduk, diplomalı cahil haberlerini.

''Dilek ağacı''nın dalına mendil bağlayarak yaşı geçkin kızına kısmet arayanları,

Yatalak annesini ayağa kaldıracak formülün peşinde koşanları.

Çapkın kocayı evde tutma çaresinin peşine düşenleri.

Üç yıldır aynı sınıfta tekleyen hayta oğlanı yola getirecek sihirli iksir için çalmadık kapı bırakmayanları.

Az mı dinledik domuz yağından, saç telinden medet umanlarla ilgili dedikoduları.

Batıl peşine düşüp, az mı köşe yaptık uyanık tayfasını?

Ya siyaset sahnesi!

Masalımsı vaatler

Uçuşan balonlar…

Bir hayal alemine daldık,

Gerçeklere kapadık gözlerimizi.

Duymaz olduk doğruları.

Söylenene inandık.

Şimdi etiketlere bakıp, iç geçirme zamanı.

Bir de pirinç tanelerine?