Ankaragücü, 2'si üst üstte olmak üzere son 4 maçta 3 kez mağlubiyet aldı. Zaten bu 3 yenilginin hepsi de deplasmanda oynanan maçlarda elde edildi. Evinde yaptığı tek karşılaşmada da zirve için en iddialı rakibi Ümraniye'yi 3-0 gibi farklı geçerek, arka arkaya çıkılan Adana ve Altınordu maçları için büyük bir moral kazanmıştı.

Adana maçı kelimenin tam anlamıyla 'Körün taşının denk gelmesi' gibi Sinan'ın talihsiz bir şekilde kendi kalesine attığı gol dışında, biraz rakibi küçümseme, hele hele son dakikada kazanılan penaltı atışında yaşanan panik, Başkent ekibini bir puandan mahrum etti.

Nasıl bir fikstürse artık, son 4 maçın 3'ü deplasmanda oynanıyor, bu da yetmezmiş gibi Pazartesi oynanacak Balıkesir maçından sonra yine 2 hafta üst üstte Samsun ve Bolu deplasmanına çıkılacak.

Bu ne yahu Allah aşkına… Tamam belki 2.yarıda bunun meyveleri toplanacak ama hangi vicdana sığar 7 maçta takımı 5 kez deplasmana göndermek. İşin ipi bir koparsa böyle bir fikstürle toparlamak her babayiğidin harcı da değildir.

Gelelim son İzmir deplasmanına…

Altınordu için Ankaragücü maçı tam bir dönüm noktasıydı. Üst üstte tam 5 haftadır puana hasret İzmir ekibi, ligin dibine çakılmış gibiydi.

Bir çıkış arıyordu. Bunun için de Ankaragücü'nün içinde bulunduğu durum, sanki Altınordu için biçilmiş kaftandı.

Bir kere moral yerlerde sürünüyordu. Üstelik en büyük dezavantajı da yaş faktörüydü. Ligin en yaşlı ekibi olan Sarı-lacivertli 11'in yaş ortalaması 21 yaşındaki Ali Kaan'a rağmen 30'u aşıyordu. Altınordu'nun ki ise 25… Tecrübe her durumda gençliğe karşı daha üstün bir meziyet ama yaş almanın dezavantajını da avantaja çevirmek her durumda mümkün olamıyor.

Biraz da haksız bir penaltıyla geriye düştükten sonra yaratılan 15, bilemedin 20 dakikalık olağanüstü baskı, skoru değiştiremeyince yaş faktörünün önemi daha çok ortaya çıkıyor.

Maç boyunca rakibini kendi alanında kabul edip, gençliğin de sağladığı hızlı kontrataklara güvenen Teknik Direktör Hüseyin Eroğlu, Ankaragücü'nü çözmeyi başardığı gibi, bu zaafını diğer ekiplere de göstermiş oldu.

Artık Ankaragücü'nün oldukça tecrübeli kadrosu, ayaklarını daha iyi kullanmak, duran toplardan daha fazla skor yapmanın çarelerini araştırmak zorunda. Çünkü 15-20 dakikalık baskı uygulamak bile yorgunluğu ortaya çıkarıyor. Bir de rakibinin yaptığı 4 değişiklikle 25 olan yaş ortalaması bir yaş daha aşağı çekerken, Başkent ekibinin yaptığı değişikliklerle yaş ortalamasını 30'dan 31.6'ya yükseltmekle gençlerin ekmeğine adeta yağ sürme anlamını taşımaz mı?

Velhasıl Altınordu'nun 33'lük delikanlısı Ahmet İlhan Özek, o kadar genç futbolcu arasında sanki gençlik aşısı vurdurmuş gibiydi. Penaltı nasıl atılır dersinden sonra, kontratak nasıl başarıyla sonlandırılır resitalini de verdi.

Bu arada 19.dakikada sakatlanan Kürşad'ın yerine oyuna alınan 17'lik yetenek Burak İnce'nin takıma yaptığı katkı ile boşuna Bundesliga takımına transfer edilmediğini de göstermiş oldu. Çağlar Söyüncü ve Cengiz Ünder'den sonra Burak İnce de Arminia Bielfeld'e devre arasında giderek Avrupa'da kalıcı olmanın mücadelesini verecek. Biz bu yeteneğin oyunda kaldığı 70-75 dakikada bunu çok rahatlıkla başaracağına da yürekten inandık.

Tabi elindeki kadroyu sil baştan yapamayacağı için ilk yarıyı mümkün olduğunca en az hasarla kapatma düşüncesindeki Ankaragücü'nün Pazartesi kendi evinden ağırlayacağı Balıkesirspor maçını kazanarak yerlerde sürünen moral-motivasyonunu yükseltmesi gerekmektedir.

Ayrıca takıma zarar vermekten kaçınmak ve bunun için de yersiz tartışmalardan uzak durulmalıdır.

Bu başta başkan olmak üzere tüm yönetim ve teknik kadronun takımı toparlama adına yapması gereken en önemli görevi olmalıdır.

Elbette ki en büyük görev yine 12. Adamın sırtına yüklenmiş durumda. Her koşulda takımına destek olan vefakar Ankaragücü taraftarı, takımına sevgisini göstermekten imtina etmeyecektir.