Çok renkli bir sektör oldu memleketimizde tarım ve hayvancılık! Her gün yeni bir gündem, yeni bir kafa karışıklığı, yeni formüller tarım ve hayvancılığımızı kurtarmak için! Ama bir türlü kurtulamadı bizim tarım ve hayvancılığımız… Yıllardır aynı sorunlar içerisinde ha bire batıp çıkıyoruz… Üreticisi ile, tüketicisiyle… Bu durumun sürdürülebilirliği için de elimizden geleni yapmaya devam ediyoruz!

Bomba gelişme; kırmızı ette stokların şişmiş olması… Öyle çok kırmızı et yemişiz ki, fazla gelmiş, stoğa da atmışız! Ayrıca da stoğumuz da şişmiş! Ve stoklarımızı eritmek için et ihracatımız gündeme gelmiş… Millet gram gram kırmızı et alırken, ya da çoğunlukla kırmızı et reyonlarının yanından pas geçerken… Birden kırmızı et ihracatı yapacağımız geldi gündeme… Kendi milletine kırmızı et yedirmenin koşullarını sağlamak varken, ihracat yapmaya gidiyoruz şimdi de…

Bu nasıl bir çelişkidir ki, samanı, buğdayı ithal eder duruma gelen bir ülke olarak, et ihracatı yapmaya hazırlanıyoruz! Hem daha düne kadar et ithalatı yaparken… Canlı hayvan ithal ederken! Hatta Tarım Orman Bakanı Ekrem Pakdemirli'nin 'Paramız var ki ithalat yapıyoruz' sözleri çok yeniyken… Şimdi et ihracatçısı pozisyonuna geçtik…

Tüm bunlar gündemdeyken, 'Hayvancılıkta acil eylem paketi' eş zamanlı gündemimiz oldu… Hükümetin yılbaşında devreye girecek olduğu kamuoyuna yansıyan pakette hayvan ithalatı, çiğ süt primi ve yem ithalatında gümrük vergisinin sıfırlanması gibi birçok konunun yer aldığı belirtiliyor… Uygulanmayan, uygulanamayan yeni bir paket daha…

Sektördeki çıkmazın ne kadar süreceği bilinmez ancak gelinen noktada Ankara Ticaret Borsası (ATB) Başkanı Faik Yavuz'un tespitlerine itibar etmekte fayda olabilir…

'Türkiye'nin hayvancılıkta öncelikli sorunu ölçek' diyor Yavuz… 'Biz böyle üç-beş hayvan ile hayvancılıkta ilerleyemeyiz. İşletme bazlı belirli bir ölçeği oturtmazsak insanların gelirleri artmaz ve bu alana yatırım yapmazlar… Bu sağlanırsa köyden göçün önüne geçilir… Göç olduğu için hayvancılık üretiminde düşüş oluyor… Gençleri tarıma yönlendirecek politikaları üretmeliyiz… Gençlerin köyde kalması için bir takım sosyal donatıların oluşturulması lazım. Artık teknoloji o kadar ilerlemiş ki. İnternet denilen bir bela var, televizyon denilen bir bela var. Genç, onu seyrediyor, şehirdeki yaşamı görüyor, köyde normalde 2 bin 500 lira geliri olacak bir iş elindeyken, bırakıyor geliyor Ankara'da bin 600 liraya kapıda bekliyor akşama kadar… Bir Hollanda modeli var. 10-15 köyün arasına bir tane gençlerin oturabileceği, çiftçilik yapacak ailelerin, hayvancılık yapan ailelerin oturabileceği, kahvesini içebileceği, bilardosunu oynayabileceği yani işini bitirdikten sonra çıkıp eşi, çoluk çocuğu ile yemek yiyebileceği, vakit geçirebileceği bir takım alanların oluşturulması gerekir. Aksi halde gençleri köyde tutamazsınız… Hollanda modelinin hayata geçirilmesi kaçınılmaz.' Diye devam ediyor Başkan Yavuz…

Yılda 900 bin kadar buzağı ölümü gerçeğinden söz ederken, şu anda Türkiye'nin yurtdışından yılda 500 bin kadar besilik hayvan getirdiğini ve buzağı ölümlerinin önüne geçilmesi durumunda bile ithalatın önüne geçilebileceğinin altını çiziyor Başkan Yavuz… Veri tabanı oluşturulmasının, kaba yem maliyetinin in düşürülmesinin de gerekliliğine işaret ederken, finansman sorununu ise şöyle dile getiriyor Yavuz:

'…Ziraat Bankası, bir kredi vereceği zaman çiftçiye çok açıkça diyor ki; Bana çok hızlı paraya dönecek bir yerde gayrimenkul ipoteği göster. Şimdi bir çiftçinin, bir köylünün eğer sermayesi varsa niye kredi kullansın… Taşınırların Rehini Kanunu çıktı. Hayvanları rehin alarak neden kredi verilmiyor. Hayvanlar sigortalı bu bağlamda da sıkıntı yok. Kanuna rağmen hayvanlar için bu uygulanmıyor.'

Yani sektörde sorunlar net, çözüm net… Sağa sola çekiştirip, kafa karıştırmanın gereği yok…