'Şimdi Asip Dağı'na ve Kızılay'daki etkinliğe geldi sıra…

Anlatacağım.'

Böyle bitirmiştim geçen yazımı.

Anlatmayı Kızılay'daki etkinlikle sürdüreceğim…

***

Bakın, o etkinliğe son anda haberi olup katılan bir yazarımızın tanıklığı şöyle:

'Doğrusu, Ankara'da oturmama rağmen, pek dışarı çıkmadığım için, İmri'u'l Kays adına benim böyle bir tören yapılacağından haberim yoktu. Bu yüzden, ertesi gün olup bitenleri görünce bir hayli şaşırdım. Yıllardır yaşadığım Ankara, Ankara değil gibiydi çünkü; her yere İmri'u'l Kays'ın dizelerini taşıyan dev afişler asılmış, caddeler süpürülüp silinmiş, binalar iç açıcı renklere boyanmış, balkonlar, teraslar ve pencereler renk renk çiçeklerle donatılmış, Kızılay'ın göbeğine de şöyle her köşeden rahatça görülebilecek yükseklikte kocaman bir kürsü kurulmuştu. Üstelik, bir yanıyla Tandoğan'a, bir yanıyla Sıhhiye'ye, bir yanıyla da Meclis'i aşarak Kuğulu'ya doğru genişleyip giden müthiş bir kalabalık vardı bu kürsünün çevresinde. Kalabalığın içinde de, kelli felli politikacılardan yabancı diplomatlara, şairlerden romancılara, hikayecilerden eleştirmenlere, işçilerden öğrencilere, sendikacılara, memurlara ve ev hanımlarına kadar hemen hemen herkes vardı.'

Bakar mısınız şu görkemli katılıma…

Sonrası mı?

Yazarın anlattığına göre, etkinliğin açılış konuşması için kürsüye şair Hüseyin Ferhad çağrılıyor. Ferhad, hem böyle bir etkinlik yapılıyor olması, hem de katılımın, ilginin büyüklüğü karşısındaki şaşkınlığını ifade ederek başlıyor sözlerine:

'Şu an rüyada gibiyim!'

Ferhad'ın konuşmasından sonra sahneye çıkan 'uzun boylu birisi' ise, İmriü'l Kays hakkında bilgiler veriyor.

İmriü'l Kays'ın vasiyeti üzerine Ankara yakınlarındaki Asip Dağı'na gömüldüğünü söyleyince, o dinleyici durumundaki büyük kalabalık ne mi yapıyor?

Bir dalgalanma yaşanıyor kalabalıkta. Yani, dalgalı bir denize dönüşüyor kalabalık… Aralarından bazıları, 'Asip Dağı da neresi?' diye haykırıyor…

Ne yanıt verecek ki kürsüdeki konuşmacı?

Haritalarda yok ki öyle bir dağ!

Coğrafya derslerinde anılmıyor ki adı!

'Bunu bilen yok' diyor doğal olarak…

Sonra mı?

Tanık olan yazarımızdan dinleyelim:

'İşte o zaman, kalabalık bir kez daha dalgalandı ve herkes birbirine dönerek, bu dağın mutlaka bulunması gerektiğini söyledi. Öyle ki, bir anda binlerce kalpten oluşan kocaman bir arzuya dönüştü Ankara. Ardından da, insanlar nerede olduğu bilinmeyen Asip dağını bulmak iin dört bir yana koşmaya başladılar.'

Dinleyiciler arasındaki bir ses, kalabalığa şöyle seslendi:

'Boşuna yorulmayın, şimdiye kadar kimse arayıp sormadığı için, büsbütün kaybolmasını istemedim de ben o dağı alıp Bin Hüzünlü Haz'ın içine sakladım.'

***

O ses, yazımda tanıklığından yararlandığım Hasan Ali Toptaş'ındı…

İmriü'l Kays, hem gerçek, hem efsane…

Asip Dağı da öyle…

Kızılay'daki İmriü'l Kays anma etkinliği de…

Hasan Ali Toptaş, Asip Dağı'nı alıp 'Bin Hüzünlü Haz' romanına sakladı…

Bu gerçek işte…

***

Ben niye anımsadım İmriü'l Kays'ın öyküsünü, Asip Dağı'nı, 'Bin Hüzünlü Haz'ı?

Hasan Ali Toptaş'ın 2003 yılında yayımlanan yazısının bir kitapta yeniden karşıma çıkması nedeniyle…

Kendini İmriü'l Kays'la özdeşleştiren şairimizin geçen yıl Altın Defne Edebiyat Ödülü'nü alması nedeniyle hazırlanan, Hatay Büyükşehir Belediyesi'nin kültür hizmeti olarak yayımlanan 'Hüseyin Ferhad Kitabı'nın (*) sayfalarında…

___________________-

(*) Hüseyin Ferhad Kitabı, Yayına Hazırlayan: Faris Kuseyri, Güney Rüzgarı Yayınları, Birinci Baskı: Şubat 2019, Ankara.