Bir önceki yazımızda dünyayı objektif bir gerçek olarak algıladığımız yolundaki düşüncemizin gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu anlatmış ve 'İşte bu nedenledir ki, insanlar her zaman 'propaganda' ya da 'algı operasyonu' adı verilen işlemlere tabi tutulmuşlardır' demiştik...

Daha sonra doğal yapımızdan ve içinde yaşadığımız kültürel ortamdan kaynaklanan algılama hatalarını düzeltecek bir mekanizma olup olmadığını sormuş...

Ve gerçeklerin eninde sonunda kendilerini kabul ettirdiğini ve algılama hatalarımızı şu ya da bu ölçüde düzelttiğini söylemiştik.

***

Kuşkusuz bu düzeltme işlemi bir anda olup biten bir şey değil bir süreç... Bazen çok uzun süre maruz kaldığımız algılama hatalarını düzeltmek çok uzun zaman alabiliyor...

Kimi zaman ise gerçekler insanın kafasına birden 'dank' ediyor!

Burada muhtemelen herkesin bir kere olsun duyduğu ünlü fıkrayı hatırlatalım... Hani boksörün biri kendine büyük bir güvenle ringe çıkmış ama rakibinden fena halde dayak yemeye başlamış... Ne var ki, boksörün moralinin bozulmasını önlemek isteyen koçu her raundun sonunda 'çok iyi gidiyorsun, adamı devirmene az kaldı' sözleriyle adama 'gaz' vermeye devam etmiş... Sonunda boksör dayanamamış ve sormuş, 'Yav tamam ben rakibimi dövüyorum da ringde beni döven biri var, o kim?'.

***

Beyinle ilgili bilgilerimiz son zamanlarda hızla gelişiyor...

Yakın zamana kadar insanlar üzerindeki etkilerini bildiğimiz ama mekanizmalarını çözemediğimiz algılama hatalarının nasıl oluştuğunu günümüzde çok daha iyi anlıyoruz...

Ancak bu bilgiler, algılama operasyonlarını yapanlar tarafından da ustaca kullanılıyor... Üstelik bu tür operasyonlarda kitle iletişim aygıtları ve medya organları da devreye girdiğinden etki alanları 'küresel' bir boyut kazanabiliyor.

***

Örneğin, 1980'li yıllara kadar çalışanların haklarını ve kazançlarını artırmak için yürüttüğü mücadeleler dünya çapında yaygınlaşıyor ve olumlu sonuçlar veriyordu...

Bunun sonucunda, gelişmiş ülkelerde sağlık, sigorta, sendikal haklar başta olmak üzere sosyal güvenceler öylesine gelişmişti ki, bu toplumlar 'refah toplumu' olarak adlandırılıyordu...

'Azgelişmiş' ya da 'gelişmekte olan' toplumlarda da çalışanlar bu uygulamaları örnek alıyor ve aynı haklara sahip olmak için mücadele ediyordu.

***

1970'li yıllarda yaşanan finans kesiminin aşırı büyümesi petrol kriziyle birleşince, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler için bu eğilimi tersine çevirmek büyük önem kazandı... Bunun için büyük bir algı operasyonu örgütlediler...

Bu operasyon ilk olarak o dönemde sosyal haklardan en fazla yararlanan ülkelerden biri olan Şili'de uygulandı... Çalışan kesimin toplumsal haklarını geliştirmeye çalışan Allende yönetimine karşı önce mali kısıtlamalar, sonra ekonomik sabotaj operasyonlar devreye sokuldu... Bu uygulamaların yarattığı sıkıntılar istismar edilerek 'kamyoncular grevi' gibi baltalama eylemleri organize edildi; böylece ekonominin çalışanlara tanınan aşırı haklar nedeniyle sıkıntıya girdiği izlenimi yaratıldı ve bu süreç sonunda ABD 'patentli' bir askeri darbe gerçekleştirildi.

***

Askeri darbe, insanların hiç hoşlanmadığı bir şeydi...

Dolayısıyla bunu ustaca bir algı operasyonuyla bir 'başarı öyküsü'ne çevirmek ve başka ülkelerde de kabul edilebilir bir hale getirmek gerekiyordu...

Bunun için 1973 yılında gerçekleştirilen darbe sonrasında dünyanın en ünlü neoliberal ekonomistleri hemen sahneye sürüldü... Bunlar arasında Von Hayek (1974 yılında Nobel Ekonomi Ödülü verildi) ve Milton Friedman (1976 yılında aynı ödülü verildi) gibi ünlüler de vardı! Verilen ödüllerle otoriteleri güçlendirilmiş bu kişiler Şili'ye ardı ardına ziyaretler gerçekleştirdiler ve geçmişte yaşanan sıkıntıların nedenlerini uygulanan sosyal politikalara bağladılar...

Onlara göre krizi atlatmanın tek yolu, bu politikalara son vermek piyasayı 'serbestleştirmek'ti... Bu tavsiyeler uyarınca Şili'de tüm kamusal varlıklar hızla yok pahasına satıldı, koruyucu tüm mali önlemler kaldırıldı ve ülkenin borçları bir çığ gibi büyüdü...

Ülkeye akan bu para, bir süreliğine yaşamı kolaylaştırdı...

Bu tablo, tüm dünyaya neoliberal politikaların başarısı olarak gösterildi ve uygulamalar Dünya Bankası ve IMF gibi ABD denetimindeki uluslararası mali kuruluşlar tarafından 'gelişmiş' ülkeler de dahil olmak üzere tüm dünyaya yayıldı.

(Devam edecek)