Son yazımızda Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın, yalnızca İngiliz, Fransız ve Yunan ordularını değil, en başından beri kendilerini Anadolu'da Ermeni ve Rumlar tarafından kurulacak devletçiklerin vatandaşı olmaya hazırlayan ve emperyalist işgalcileri 'kurtarıcıları' olarak gören Hıristiyan azınlıkları da hedef aldığını söylemiş...

Yunan ordusunun yenilgiye uğramasının ardından bu kitlenin 'soydaşlarının' yaptıkları katliamlara verdikleri destekten ötürü Anadolu topraklarını ebediyen terk etmek zorunda kaldıklarını sözlerimize eklemiştik.

***

Tarihöncesi dönemden günümüze kadar Anadolu halklarının yarattığı uygarlıklar üzerine verdiği eserlerle tanınan Prof. Dr. Bilge Umar, 'Yunanlıların ve Anadolu Rumlarının Anlatımıyla İzmir Savaşı' adlı kitabında Anadolu Rumlarının nasıl şöven milliyetçi duygulara kapılarak Yunan ordusuna katıldıklarını, yüzlerce yıl birlikte yaşadıkları Türk komşularına karşı işlenen savaş suçlarına ortak olduklarını ve sonunda yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kaldıklarını anlatır...

Kitapta, Anadolu'dan Yunanistan'a göç etmek zorunda kalan ya da daha sonra mübadele yoluyla gönderilen Anadolu Rumlarının kendi ağızlarından nakledilen anlatılardan bazıları şöyledir:

'Yunanlıları görür görmez, sanki Tanrı'yı gördüğümüzü sandık. (Yollarda) Kemerler yaptık ve bu kemerlere Kral (Alexandros) ile Venizelos'un resimlerini koyduk; asker bunun altından geçecekti. Onların sonsuza dek burada kalacağını söylüyor ve hiç kimseyi hesaba katmıyorduk. Bunları Türkler gördüler ve bize şöyle dediler: 'Bre Rumlar neden (böyle yapıyorsunuz)? Bir şikayetiniz mi var? Haliniz, gidişiniz iyi değil miydi?'... Bunları yaptık ve onları kızdırdık.' (Menemenli Rum Aglaia Kontou'nun anlatımı: Exodos c.I, s.63-65)

'1922 felaketinde (30 Ağustos Zaferini kastediyor -E.G.) ben (Yunan ordusunda) askerdim... Benim de kaçabilmek için zamanım vardı, ama felaketin kapsamını hayal edemiyordum. Bizi neyin beklediği hakkında bir kuşkum yoktu. (...) Biz Anadoluluların (Anadolu Rumlarının) bir şey bildiğimiz yoktu, bizi neyin beklediğini bile akıl edemiyorduk. Üstelik bizi propaganda yedi. İzmir'de bazı kurullar vardı ki bizi Türk ordusu gelince direniş eylemleri yapmamız için teşvik ediyordu.' (Manisa'ya bağlı Çobanisa köyünden Theodoros Loukides'in anlatımı).

***

Loukides'in anlatımında sözünü ettiği 'kurullar'ın başında İzmir Metropoliti Khrisostomos'un bulunduğu 'Ulusal Savunma Örgütü' geliyordu. Bu örgüt, İzmir çevresinde yerli Rumlar tarafından kurulacak 'İyonya' devletinin çekirdeğini oluşturacak bir milis teşkilatı kurmuş, Yunan işgali sırasında bu teşkilatı silahlandırmıştı...

O dönemde yerli Rumlar, Yunan ordusu Türk ordusu karşısında yenilgiye uğrasa bile en azından İzmir ve çevresindeki bölgenin İngilizlerin koruması altına alınacağını ve burada Türk ordusuna karşı yerli Rumlardan oluşan bir direniş örgütünün faaliyetini sürdürebileceğini düşünüyorlardı. ..

Ancak 30 Ağustos zaferinin etkisi öyle kesin ve sonuç alıcı oldu ki, tabir caizse 'kaçan kurtuldu'!...

İzmir yakınlarındaki Pınarbaşı köyünden Eleni Karantoni, Yunanistan'a göçen Rumların anlatılarından oluşan 'Exodos' adlı kitapta yaşananları şöyle anlatıyor:

'Ordumuz (Yunan ordusu) geri kaçmaya başladı. (Kaçak askerler) Kapılarımızı çalıyor ve üstlerindeki üniformayı çıkarabilmek için bizden giysi dileniyorlardı. Nicesine giyim veremedik. (...) Askerler yalınayak, çıplak, ya da üstleri yırtık-pırtık, akılları başlarından gitmiş, aç olarak çıkageliyorlardı. Türkler inip geldiler ve Yunanlıları, Rumları kıyımdan geçirdiler. Aynı şeyi bizimkiler de yaptılar.' (Exodos C.I, s.25-26)

***

Yunan işgali sırasında Anadolu'da yaşanan bu tür acı olayların tekrar yaşanmaması için 1923 yılında Türkiye ve Yunanistan'ın anlaşmasıyla karşılıklı nüfus değiş tokuş (mübadele) anlaşması yapıldı...

Yunan ordusunun işgal edemediği, dolayısıyla katliamların yaşanmadığı bölgelerde kalan Rumlar da 'mübadele' anlaşmasıyla Yunanistan'a gönderildi...

Kayseri yakınlarındaki Üskübü köyünden Yunanistan'a gönderilen mübadil Despoina Tsalikoglou'nun, Türkiye'den son anıları şöyleydi: 'Kayseri'den otomobil getirttik ve ona olabildiğince eşya yükledik (...) Yola çıkmadan sabahleyin, sona kalmış olan bütün hısım aileler bir arada yemek yiyelim diye büyük bir sofra yaydık. Türk hanımları bizlerle ağlayarak vedalaştılar.' (Exodos, C.II, s.111-112)

(Devam edecek)