Günlük yaşamda sıkça kullanılan bir sözdür:

''’Hadi bana müsaade.’’

Kimi zaman istenmeden söylenmiştir, kimi zaman çaresizlikten.

Bazen zaman ayarlamasını şaşırıp, dostlar meclisindeki sohbetin doruk noktasında, ''’vakit geç olmuş’’ ayılmasının dillendirilmiş halidir ''’hadi bana müsaade’’ demeler.

Akıl masada kalmış, ayaklar ise evin yolunu tutmuştur.

''’Hadi bana müsaade’’nin dönüşü yoktur çoklukla.

Sonsuzluğa açılan kapının eşiğinde gidişi hisseden hastanın içinden geçirdiği gibi.

Aklı geride kalsa bile.

Bizim üzerinde durmak istediğimiz ''’hadi bana müsaade’’ler diğerlerinden farklı.

Hem de çok farklı.

Bu tür ''’bana müsaade’’lerle ilk tanışmalarımız çocukluk dönemlerine denk gelir.

Mahallenin şımarık çocuğu caddeler arası maçın en heyecanlı anında topunu alıp ''’hadi bana müsaade’’ diyerek çekip gider keyfinize limon sıkarak.

Ya da kazançlı çıktığı anda misketleri ceplerine doldurup, şansınızın dönmesine fırsat vermeden sizi öylece bırakıp gider o ''’kurtarıcı sözleri’’ söyleyerek.

O yaşlarda ''’hoş görülebilecek’’ ''’bana müsaadeler’’ ilerleyen yıllarda ise tolere edilemeyecek bir biçimde kendini gösterebiliyor.

Bu duruma, özellikle siyaset sahnesinde sıklıkla tanık olunuyor.

Seçim meydanlarında nurlu ufuklardan söz edip, bol kepçe vaat dağıtan yıllanmış politikacı, kalabalık arasına sıkışmış bir muhalifin hayat pahalılığını hatırlatan bağırışları üzerine, ustalık isteyen manevrayla konuyu başka bir alana taşıyıp, ardından da ''’bana müsaade’’ dercesine kürsüden inmesine ne çok tanık olmuşuzdur.

Ya da ''’ölü yatırımları’’hatırlattığınız yerel yöneticinin, durumu kurtarmak için lafı evirip-çevirip, bahar aylarının gelmesiyle asfaltlama çalışmalarının hızlandırılacağından söz etmesine.

Soruda ısrarcı olmanız halinde ise, ''’bir başka programa yetişmek zorundayım’’ bahanesine sığınıp, ''’bana müsaade’’ demesine.

Yaşam ''’bana müsaadelerle’’doludur.

Akıyla karasıyla.

Çocuk yaşlarda başlayan,

Bitiş çizgisine kadar uzanan.