Her şey insanla başlıyor, insanda bitiyor.

Yöneten de insan, yöneticiler de. Son 8 yıl içinde öyle bir dönem geçirdik ki; her şeyin kağıt üzerinde (iyi ya da kötü olduğunu) yaşayarak gördük. Güzeli de çirkini de, yanlışı doğruyu da, tarafı da, tarafsızlığı da yaşayarak kavradık. Ama hala şunun farkına varamadık.

*

Çünkü her şey insanla başlıyor, her şey insanda bitiyor. Eğitimi siyaset yönlendiriyor, ekonomiyi siyasi çıkarlar belirliyor; her iktidar kendi egemenliğini, onun hükmünü yürütüyor. Her türlü şiddet mubah sayılıyor. Özellikle kadına şiddeti kanıksamış bir toplum olduk.

Nüfusunun yarısı kadın olan bir ülkede, yüce Meclis'te ulusal egemenliği temsil eden kadın vekil sayımız yıllardır %20'yi aşamıyor. Olanlar da hiçbir şey yapamıyor. Çünkü VEKİLLİK onlara BAHŞEDİLMİŞ BİR ONURDUR. Lidere biat etmekle yükümlüdürler bu nedenle. Bakanlar Kurulu'nda bile temsil oranı %10'u geçmiyor.

*

Bu oran erkek egemenliğine dayalı bir toplum olduğumuzun çarpıcı bir kanıtı değil mi? Her iktidar değişiminde bu olgu o iktidarın felsefesine uygun bir biçimde şekilleniyor. Örneğin son iktidar buna tipik bir misaldir. Çünkü Cumhuriyet felsefesine aykırı uygulamaları hep sorun yarattı. Nitekim eğitimde evrensellik öncelikli okullar, bu okullardaki müfredatlar siyasetin belirleyiciliği nedeniyle çağcıl bir eğitimden uzak bir görüntü veriyor. Misal mi; özellikle felsefe mantık psikoloji gibi derslerin seçmeli olması ya da giderek müfredattan çıkarılması gibi uygulamaları tartışma konusudur.

*

Öte yandan pıtrak gibi üniversite açacaksın; bir yandan işsiz / diplomalı üniversiteliye iş alanı açamayacaksın, bu ne yaman çelişkidir böyle? Bölgesel farkları, dershaneler olayını, devlet okullarının yetersizliğini, özel okullarla-üniversitelerin yarattığı eşitsizliği dikkate almadan sayıyı artırmak yarar yerine zarar getiriyor… Özetlersek: Devekuşu gibiyiz… Başımızı gömdük kuma/ Kim kime dum duma/ Kime dum kim duma? Çözen, bilen varsa gelsin beri/ Böyledir ulemaların demokrasi teranesi…