Tolga ALCA
İçinde oluştuğu toplumun özelliklerinden etkilenen polisiye roman, başlangıcından günümüze kadar değişime uğrayarak gelişmeye devam ediyor. Modern zamanlarda cinayetin ciddi bir sosyolojik olaya dönüşmesi, edebiyatın bu olguya olan ilgisini de arttırdı. Edebiyat, bu olgunun arkasında yatan psikolojik nedenleri deşifre etmeyi bir sanat biçimi olarak ele alarak okuyucunun da ilgisini çekmeyi başardı. Bu türde dünyada adını tanıtan yazarların yanında ülkemiz yazarları da başarılı işler yapıp dünya standartlarına çıkmayı başardı. Adını polisiye romanlarla edebiyat dünyasına kazandıran Yayın Koordinatörü-Yazar Kerem Kaş, Başkent’e konuşarak, “Türk polisiye yazarları dünya standartlarında eserler kazandırıyor. Ancak toplumda maalesef Türk yazarlara karşı bir önyargı var. Mesela herhangi bir yabancı yazarın kitabının kapağını değiştirip Türk bir isim koyun verin bir kitapsevere, eminim ki beğenmeyecek. Kitapseverlerdeki bu önyargıyı değiştirmek gerek” dedi.
· Sizi tanıyabilir miyiz? Yazarlık süreci nasıl başladı?
İsmim Kerem Kaş. 1978 İstanbul doğumluyum. Aslen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. Okuldan sonra oyunculuk, seslendirme gibi birçok iş yaptım. Bir ara kendi işimi yapmak istedim, ticarete atıldım. Daha sonra bankacılık, borsa, özel şirketler derken şu an hayatıma yazarlık ve yayın koordinatörlüğü yaparak devam etmekteyim. Aslında çocukluğumdan beri okumaya çok meraklıyım. 13 yaşımdan itibaren de bir şeyler yazmaktayım. Bende öyle bazı yazarlarda olduğu gibi şundan etkilendim, bu benim hayatımı değiştirdi gibi klişeler hiç olmadı. Belki biraz Agatha Christie kitaplarından etkilenmiş olabilirim. Çocukken okuduğum bu romanları çok beğenmiştim ama yazmama bu neden oldu diyemem. Birden ben de yazabilirim dedim ve yazmaya başladım.
· Sizi polisiye yazarlığına iten şey neydi?
Kesinlikle romanlardaki gizem unsuru ve sürpriz sonlar... Ve elbette ki Agatha Christie. Çocuk romanlarını saymazsak ilk okuduğum roman, Christie’nin “Doğu Ekspresindeki Cinayet” adlı kitabıydı. Çok beğendim. Daha sonra yazarın başka romanlarını da okudum. O zamanlar 11-12 yaşlarındaydım ve evimizde annemin Agatha Christie kitapları vardı. Hiç unutmam salonda televizyonun durduğu dolabın en üst rafında dururlardı. 5-6 tane kadardılar. Bu romanları okumaya başladım ve içindeki gizem, katil kim unsuru, sürpriz sonları beni çok etkilemişti. Bu yüzden bu türde yazmaya başladım.
“POLİSİYEDE TÜRK YAZARLAR DAHA İYİ”
· Eserlerinize gelen ilginin boyutu ne durumdadır? Ülkemiz polisiyesinin dünya standartlarına çıkması için ne yapılmalı?
“İntikam”adlı kitabımın iyi sattığını düşünüyorum. Özellikle fuarlarda çok ilgi gören bu ilk kitabımın 2’nci baskısı bitmek üzere, elimizde 50-60 civarı kitap kaldı. Çoğu zaman da olumlu eleştiri aldım. Aslında bu genel bir problem. Tüm Türk yazarlar maalesef gereği kadar ilgi görmemekten şikayet ederler ki bunda da yüzde yüz haklılar. Çünkü ben Türk polisiye yazarlarının yabancılardan hiçbir farkının olmadığını iyi biliyorum. Bu sadece tahmin veya öngörü değil, biliyorum. Çünkü ben çok fazla kitap okuyorum, özellikle Türk ve yabancı polisiye kitapların çoğunu okurum. İnanın bana fark yok, hatta Türk yazarlar daha iyi. Ancak toplumda maalesef Türk yazarlara karşı bir önyargı var. Mesela herhangi bir yabancı yazarın kitabının kapağını değiştirip Türk bir isim koyun verin bir kitapsevere, eminim ki beğenmeyecek. Bizim kitaplarımız aslında dünya standartlarında ama kitapseverlerdeki bu önyargıyı değiştirmek gerek. Başka türlü istenilen yere gelmek zor. Bir de daha çok insanın kitap okuması lazım tabii.
“POLİSİYELERİNİN DEVAMI GELECEK”
· Romanlarınızdaki belli başlı karakterleri okurlarımıza biraz tanıtır mısınız? Onları yaratırken gerçek ve kurgusal karakterler arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Ben şu ana kadar 3 roman yazdım. Hepsinde de karakterlerim farklıydı. İlk kitabım “İntikam”da iki polis komiseri ana karakterlerimdi. İkinci kitabım“Kayıp Cesetler”deki Tolga Ateş karakterinin ise ayrı bir hikayesini yazdım ve bunu bazı kitaplarımda devam ettirmek niyetindeyim. Tolga, parlak bir polis komiseri iken “Kayıp Cesetler” adlı romanda başına çok kötü bir olay geliyor ve karısı öldürülüyor. Tolga da bunun üzerine polislikten istifa edip yüzünü görmediği ancak sesini duyduğu karısının katillerini aramaya başlıyor. Bu sırada “Kayıp Cesetler” vakasını çözüyor çünkü bu olayda karısının katilini bulacağını düşünüyor. Tolga Ateş, polisiyelerinin devamı kesinlikle gelecek. Tolga’nın boğuk sesli katille olan mücadelesi sürecek. Son romanım “Kutsal Sır”daki karakterler ise ikisi kız ikisi erkek dört üniversite öğrencisi. Bunlara cinayet masası başkomiserini ve anti karakter olan Fransız asıllı Boris karakterini de ekleyebiliriz. Karakter seçimini genelde bazı huylarını değiştirerek veya saklayarak halkın içinden ve tanıdığım insanlar arasından seçerim ama onlar bunun farkında bile olmazlar.
· “İntikam” adlı eserinizde okuyucuyu, kitabın sonuna kadar “merak etmeye ve tahminlerde bulunmaya” teşvik ettiğiniz görülüyor. Üstelik tüm tahminleri sürpriz sonla cevaplıyorsunuz. Bu anlatım tekniği, polisiyelerin temel kuralı mıdır? Yoksa bir tercih midir?
Bu bir tercih. Benim sevdiğim tarz. Aslında bu çok güzel bir soru ve sorduğunuz için teşekkür ederim. Çünkü bu konu şu anda çok tartışılıyor. Bazı polisiye yazarlara göre bu tarz polisiye romanların modası geçti ve artık yeteri kadar ilgi görmüyor. Onlara göre olay değil şahıs merkezli bir roman yazmalı ve bu şahsın etrafında bir suç olayı gerçekleşmeli. Çoğu zaman cinayeti geçtim suç bile olmayabiliyor. Ve bu tür romanlara polisiye diyorlar. Bence bu doğru değil. Bana göre hiç değil. Çünkü polisiye romanın özelliği içinde bir suç barındırmasıdır ve kitap bu suç merkezli olmalıdır. Polis, dedektif veya roman kahramanı da insanlarla konuşarak ipuçlarının peşinde giderek olayı çözmeli ve suçluyu yakalamalıdır. Bazen suçlu kaçabilir ama olay tamamen çözülmelidir. Sonunda her şey açıklanmalı akılarda soru işareti kalmamalıdır. Bazı romanlarda bir karakter öne çıkabilir, ailesi işe karışabilir, olayın kurgusunda mafya, suç örgütleri de olabilir ama dediğim gibi bir suçun olması şarttır. Altın Çağ adı verilen özellikle İngiltere’de başlayan dönemde daha çok polisiye roman değil cinayet romanı diye adlandırılıyordu bu romanlar. Agatha Christie, Arthur Conan Doyle, Erle Stanley Gardner, Carter Dickson, William Irısh, Doroty Sayers gibi yazarlar bu akımın öncüleri olmuşlardı. Genelde kapalı bir ortamda, bir köşk, ev veya köyde geçerdi. Katil de bu evdekilerden veya köydekilerden biri olurdu. Daha sonra Dünya Savaşlarının etkisiyle daha çok ajanlı kovalamacalı, yumrukların ve silahların konuştuğu “noir” tarzı romanlar yazılmaya başlandı. Amerikalı ünlü yazarlar Raymond Chandler ve Dashiel Hammet bunlara çok iyi örneklerdir. Bugün de genelde yıkılmış bitmiş yaşamların öne çıktığı sorunlu karakterin ön planda olduğu romanlar yazılıyor. Ama kim ne derse desin İngilizlerin “cozy mystery” dedikleri klasik katil kim temalı polisiye tarzı asla eskimez.
“POLİSİYENİN BİRİNCİ KURALI OKURU KANDIRMAMAKTIR”
· Polisiyenin diğer olmazsa olmazları, kuralları var mıdır?
Kesinlikle vardır. Bir romanı polisiye yapan üç ana gizem vardır. Birincisi kim yaptı, ikincisi nasıl yaptı ve sonuncusu da neden yaptı? Buna ne zaman yaptıyı da ekleyebilirsiniz ama bu soru da çoğu zaman nasıl yaptı sorusunun içinde gizlidir. Pek istenen bir durum olmamasına karşın bazen katil en başta belli olabilir ama nasıl ve neden yaptığı muammadır. Bazen de cinayetin sebebi bellidir ama kimin yaptığı ve nasıl yaptığı bilinmez. Bazen de kurbanın nasıl öldürüldüğü bellidir ama kimin yaptığı ve neden yaptığı muammadır. Bazense üç soru da bilinmez ki bu en güzelidir bence. Yani en az iki bilinmeyen kesin olmalıdır polisiye romanda. Hatta bu konuda“S.S.Van Dine”takma adıyla kitaplar yazan Amerikalı sanat eleştirmeni ve yazar Willard Huntington Wright, “Polisiyenin 20 altın kuralı” adı altında bir makale bile yayınlamıştır ve bu yazı tüm otoriteler tarafından da kabul görmüştür. Bu kuralları çoğu polisiye yazarı bilir. Mesela polisiyenin birinci kuralı kesinlikle okuru kandırmamaktır. Kitapta olayı araştıran kişi, polis, dedektif veya roman kahramanı her kimse bu kişinin bulduğu kanıtlar ve ipuçları kesinlikle okurla paylaşılmalıdır. Okur roman kahramanı ile beraber ilerler ve aynı şartlara sahiptir. Ayrıca katil kesinlikle kitapta adı geçen karakterlerden biri olmalı, romanda aşk ve cinsellik olmamalı ve katil uşak çıkmamalıdır.
· Türk yazarları içerisinde örnek aldığınız kişiler var mı?
Örnek aldığım yok ama sevdiğim kalemler kesinlikle var.
· Özellikle kurgusal polisiye yazılarında ciddi bir hayal gücünün olması kaçınılmaz gibi görülüyor. Size göre polisiye yazarlık hayali olan kişilerin hangi özellikleri taşıması gerekir.
Bir kurgu yaratmak, karakter oluşturmak ve bunu okurun anlayabileceği şekilde her ihtimali göz önüne alarak yazmak çok zordur. Evet, hayal gücü çok önemli ve gerekli. Gözlem yeteneği de bir o kadar şart bana göre.
· Dünya sinemasında polisiye romanlarından esinlenen birçok başarılı filmlerin olduğunu biliyoruz. Türkiye neden bu konuda ciddi bir atılım yapamıyor? Polisiye romanlar mı uyarlama açısından yetersiz? Türkiye’deki sinema sektörü mü yetersiz?
Ben yıllar önce birkaç filmde oyunculuk da yaptığım için sinema sektörünü biraz biliyorum. Yetersiz olduğunu düşünmüyorum ama sanırım bir tekelleşme var. Hep aynı yapımcılar hep aynı senaristlere veya oyunculara birbirine benzeyen konu teklifleriyle gidiyorlar. Aynı konuları içeren dizilerin bir anda parlaması ve devamlı aynı tip dizi çekilmesi hep bu yüzden. Dışa kapalılar maalesef. Mesela ben ilk romanım “İntikam”ın senaryosunu da yazdım. Hatta bunun için özel eğitim alarak senaryo yazmayı öğrendim. Ama maalesef ulaşabileceğim bir mecra bulmakta zorlanıyorum.
· Yakın gelecekte yeni bir kitap ya da polisiye üzerine başka bir tasarımınız var mı?
Evet, var. Tolga Ateş serisinin 2’nci kitabını yazdım, hazır. Yıl sonuna doğru çıkarmayı planlıyorum. Başka bir polisiye kitap üzerinde de çalışıyorum. Ayrıca senaryo yazımına ağırlık verdim. Yazdığım bir romanımın veya öykümün dijital platformlarda veya televizyonda dizi-film olarak yayımlanmasını çok istiyorum. Bu benim yakın zamandaki hedefim diyebiliriz.