Tolga ALCA
“Kalbin Yetmiyorsa Sevemeyeceğin İnsanı Yorma!”, “Durma Harekete Geç”, “Hayatınla Barış”, “Fesleğen Kokulu Sözler” kitapları ile birlikte birçok dergi ve gazetedeki yazılarıyla dikkatleri toplayan Kişisel Gelişim ve Farkındalık Yazarı Serkan Akkuş ile Başkent ile konuştuk. Sorularımıza samimi cevaplar veren Serkan Akkuş, kitaplarını yazmasındaki amacı şöyle açıkladı: “Kitaplarım satış rekorları kırsın, çok para kazandırsın, yazdığım kitaplarla köşeyi döneyim, şöhret olayım diye hiçbir zaman bir derdim olmadı. Benim tek derdim şudur ki kitaplarım her zaman ihtiyacı olan yüreklere ulaşsın, zor durumdaki güzel insanların hayatlarında pozitif yönde bir değişim ve dönüşüm başlatsın.”
· Sizi tanıyabilir miyiz? Yazarlık süreci nasıl başladı?
Ben Serkan Akkuş. 1984 Yılının Şubat ayında İstanbul’un Şirin ilçesi Beykoz’da dünyaya gözlerimi açarak hayat hikayemi yazmaya başlamışım. Halkla İlişkiler uzmanıyım. Kişisel Spor Eğitmeni ve Yaşam Koçuyum. Aynı zamanda Kişisel gelişim dünyasında, “Durma Harekete Geç” diyerek; bedensel, ruhsal, zihinsel ve mental sağlığımıza iyi gelen, insani gelişimimize olumlu yönde katkı sağlayacak motivasyon ve farkındalık yazıları, özellikle daha akılda kalıcı olmasından ötürü az sözle çok şey anlattığım aforizmalar yazıyorum. Yazmaktan büyük keyif alıyorum. Yazarlık sürecim ilkokulda yazdığım kompozisyonlarla birlikte başladı. Birikimlerim, kazanımlarım, deneyimlerim neticesinde insan ister istemez paylaşmak istiyor. Paylaşmanın da en kalıcı yolu yazıdır. Söz uçar yazı kalır, der atalarımız. Haklılar. Elbette yazılarımın kitaba dönüşmesi uzunca bir vakit almış olsa da makalelerimle çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı. Yazmış olduğum aforizmalar çok ses getirdi. Elden ele paylaşıldı. Burada ufak bir sitemde bulunmak isterim. Sözlerim çoğu zaman isimsiz paylaşıldı. Bu hem emeğe saygısızlık hem de yazarını üzen bir durum elbette. Ancak şöyle bir avuntuyla kendimi avutuyorum yıllardır. Söz söylenene kadar yazarınındır, söylendikten sonra okurunundur. İlk kitabımı 2015 yılında çıkardım. İsmi “Yüreğine Sağlık”, sonrasında sırayla “İnsan İklimi”, “Fesleğen Kokulu Sözler”, “Hayatınla Barış”, “Durma Harekete Geç” ve son kitabım çıkalı bir ay oldu “Kalbin Yetmiyorsa Sevemeyeceğin İnsanı Yorma”. Hepsini keyifle yazdım, Allah ömür verdikçe yazmaya da devam edeceğim, yazdıklarım okuyan herkese şifa olsun.
· Kitaplarınıza gelen ilginin boyutu nedir? Okuyucularınızdan aldığınız tepkileri anlatır mısınız?
Kitap açıkçası ülkemizde çok tercih edilen bir bilgilenme aracı değil. Hiçbir zaman da hak ettiği değeri görmedi. Ne yazık ki okuma oranlarına baktığımızda dünyadaki ülkelere kıyasla kitap okuma seviyesinde çok çok düşük kalıyoruz. Elbette birçok faktör var. Ancak şu anda konumuz bu değil. Buradaki üzüntümü dile getirmek istedim sadece. Sorunuza dönecek olursam, çok şükür kitaplarıma muhteşem geri bildirimler alıyorum. Hepsinin ortak düşüncesini söyleyecek olursam “Hocam yüreklerimize dokunuyor, hayatlarımızı değiştiriyorsunuz. Allah sizden razı olsun…” Bu güzel sözler beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Bir yazarı mutlu eden en önemli şey okurlarıyla sıkı bağlar kurabilmesidir. Şükürler olsun ben bunu çok iyi başarıyorum. Biz okurlarımla bir ailenin fertleri gibiyiz. Beni sosyal medya hesaplarımda, imza günlerimde, söyleşilerimde asla yalnız bırakmıyorlar. Hepsini çok seviyorum. Burada kendimce olan farkımı da belirtmek isterim. Benim kitaplarım satış rekorları kırsın, çok para kazandırsın, yazdığım kitaplarla köşeyi döneyim, şöhret olayım diye hiçbir zaman bir derdim olmadı. Benim tek amacım şudur ki kitaplarım her zaman ihtiyacı olan yüreklere ulaşsın, zor durumdaki güzel insanların hayatlarında pozitif yönde bir değişim ve dönüşüm başlatsın. Hayatlarından keyif alarak yaşasınlar. Çünkü ben neysem oyum. İçim dışım birdir. Elimden gelse herkesin yüzünü güldürmek isterim, böyleyim. Okurlarımdan çok memnunum, onlardan benden memnun, mutluyuz birlikte…
“HİÇBİRİMİZ BOŞU BOŞUNA VAR OLMADIK”
· Kitaplarınızda Fyodor Dostoyevski, Lev Tolstoy başta olmak üzere birçok klasik roman yazarının varoluş arayışının esintileri görülüyor. Size göre insanın varoluş amacı nedir? Ne olmalıdır?
Elbette hepimiz bir şekilde bu dünyaya gelmişsek, bu dünyada var olmuşsak, neden varız diye sormak hepimizin görevi olmalıdır, diye düşünüyorum. Bu öylesine kendi haline bırakılacak bir mesele değildir. Eğer böyle bir soruyu daha kendimize sormamışsak, geçen zamana yazık olmuştur. Bir aforizmamda şöyle demiştim: “Sorgulamadan yaşanan hayat, boşa geçen zamandır.” Boşuna zaman geçirmişizdir. Hayatımızı biz değil, esen rüzgarlar yönetmiştir. Hayatın rüzgarlarında oradan oraya sürüklenip gitmişizdir aslında. Bizim bu dünyadaki en büyük varoluş amacımız şahitlik etmektir. Sonra kendimizi gerçekleştirmektir. Hiçbirimiz bu dünyada boşu boşuna var olmadık. Var olmadık diyorum, çünkü ben Yaratan Allah’a tüm varlığımla inanıyorum. Allah lüzumsuz iş yapmaz. Kendimizi, çevremizi, kainatı, tüm dünyayı şöyle bir derinlemesine tefekkür ettiğimizde, bütün güzelliklerde bunu açık ve net bir biçimde görüyoruz. İşte bu şahitlik aslında en büyük varoluş amacımızdır. Allah yarattıklarına şahit olmamızı istiyor en basit ve ciddi ifadeyle. Hal böyleyken, bunu başarabilmek de insanı daha güçlü kılıyor hayatta. Bir kul olarak da bizi en güzel şekilde yaratmış ve her birimize istisnasız hem de kabiliyetler vermiştir. Bizler var oluş amacımız doğrultusunda bu şahitlik üzerine kendimizi gerçekleştirmek için kabiliyetlerimizi ortaya çıkararak, bu dünyaya değer katmanın şuurunda olacak, bunun mücadelesini vereceğiz.
· Özellikle geleceklerine dair şüpheleri olan gençlere yönelik motivasyon taktikleri verin dersek, ilk etapta ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Klasik söylemle motivasyon içsel ve dışsal motivasyon kaynakları olarak ikiye ayrılır. Bunu “Durma Harekete Geç” kitabımda uzunca anlattım. Burada ayrıntıya girmeden şunu vurgulamak istiyorum ki gereksiz kelime yığınından ziyade özü vermiş olalım. Çünkü gençler çok önemlidir, gençler bizim geleceğimizdir. Geleceğimize sahip olmak istiyorsak gençliğimize sahip çıkmak zorundayız. Maalesef günümüzde herkes çok çabuk sıkılıyor, hemen pes ediyor, rahat kazanmak istiyor, az uğraşayım, çok yorulmayayım derdinde bir yaşam istiyor. Bu yüzden her şey yarım kalıyor. Daha çok da akıl ve mantık yerine duygularıyla hareket ediyor. Sıkılma, usanma, kaygı, korku, aşağılanma, değersizlik, endişe, sevgi gibi duygularına yenilip, kendi kendilerine motivasyonlarını düşürüyorlar. Bu beni çok üzüyor. Burada benim önce gençlere sonra hepimize en önemli tavsiyem şudur ki inişli çıkışlı, gelip geçici olan duygularımız üzerine asla bir motivasyon kurulmamalıdır. Her zaman akıl ve mantık çerçevesinde oluşturmalıyız motivasyon kaynağımızı. Ben içsel motivasyon kaynakları arasına disiplini alıyorum mesela. Yüz de yüz başarı için disipline inanıyorum. Her ne olursa olsun, içsel ya da dışsal tüm uyaranlara rağmen başladığımız işi bitirmek için duygularımızla değil disiplinimizle hareket edeceğiz. Bu bizim en büyük motivasyon kaynağımızdır.
“EYLEM BOYUTUNA GEÇEMEMİŞ HERKES DURAĞANDIR”
· “Bulunduğunuz tünelden çıkmamızın zamanı gelmedi mi şimdi? Haydi, durma harekete geç!” mottosuyla yazdığınız kitaplarınızda “durağanlık” eleştirisi yapıyorsunuz. Size göre “durağan” kişi kimdir?
Ne yazık ki yapmak istedikleri çok fazla olduğu ve israf edilecek bir dakikası olmadığı halde, daha kendi potansiyelinin farkına varamamış, daha kendini tanıyamamış, yeteneklerini heba eden, kendini harcayan, düşünce boyutundan eylem boyutuna geçememiş herkes durağandır. Bir nevi üzerine ölü toprağı serilmiş gibi yaşayanlardır. Ve benim “Durma Harekete Geç” isyanım bu durağanlığadır.
· Dijital çağın tüm enstrümanlarına hapsolmuş gençlerde çağın hastalığı olan, kendini bulma ya da tanımlama sorunu hakkında neler söylersiniz? Dejenerasyon ile toplum olarak nasıl mücadele etmeliyiz?
Ben bunu sadece gençlerle sınırlamak istemiyorum. Çünkü çağın tüm enstrümanlarına hepimiz hapsolmuş vaziyetteyiz. Kendimizi bulmak yerine kendimizi kaybetmiş bir halde yaşıyoruz maalesef. Hepimiz ayan beyan görüyoruz ki yaşadığımız hayatlar başka yaşamak istediklerimiz başka. Kendimizi yaşayamıyoruz. Zamanımız boşuna akıp gidiyor. Kendimizi başkaları gibi göstermekten yorgun, mutsuz aslında huzursuzuz. Özellikle adı sosyal medya olup burada hareketli olanların gerçek hayatta asosyal olduklarını görüyoruz. Hal böyle olunca ilişkilerimiz sanal bir iletişim kurmaktan öteye geçemiyor. Bir toplumda insanlar arasında iletişim kuvvetli değilse insani ilişkiler de sağlıklı olmuyor maalesef. Kaos, kavga, tartışma, çatışma o toplumda insanlar arasında eksik olmuyor. Bu da büyük bir değerler dejenerasyonuna sebep oluyor elbette. Bu dejenerasyonu kırmanın yolu şuurlu olmaktan ve ciddi bir iletişimden geçiyor. Benim burada özellikle üzerinde durmam ve vermem gereken mesajım sağlıklı iletişim kurabilmeyi becermeliyiz. Bunun için uğraş vermeli, gayret göstermeliyiz. Bu konuda eğitim çok önemli. İletişimin en ince ayrıntılarını yakalayıp kavrayabilmeliyiz. Sağlıklı bir iletişim, toplumumuzda kuvvetli, sıkı, anlamlı, faydalı insani ilişkileri oluşturarak bu yozlaşmanın önüne geçecektir.
“HIZ VE HAZ ÜZERİNE KURULU HAYATLAR YAŞIYORUZ”
· Düşünsel olarak giderek sığlaşmanın arttığı, kullan-at kültürü ile sahip olunan değerlerin farkındalık seviyesinin azaldığı bir dönemden geçiyoruz. Özellikle “tahammül eşiğimizin” azalmasını neye bağlarsınız?
Bu konudan hangimiz mustarip değiliz ki? Bu konuda ne desem az kalır. Saatlerce konuşabilirim. Oldukça doluyum. Kısaca ifade etmem gerekirse okumuyoruz, düşünmüyoruz, sormuyoruz, sorgulamıyoruz, ne kadar üzücü artık hiç merak etmiyoruz. Bizim işimizi kolaylaştırmak için bize sunulan, en büyük nimetimiz olan aklımızı çalıştırmayarak, yormayarak, kullanmayarak onu paslandırıyor, küçültüyor, algılarımızı bozuyoruz. Haliyle çok çabuk sıkılıyor, hızlı tüketiyor, kullan atla vefayı ortadan kaldırıyor kısacası hız ve haz üzerine kurulu hayatlar yaşıyoruz. Bu da hepimizi tahammülsüz insanlar haline getiriyor. Bakın artık odaklanma sürelerinin 7-8 saniyelere düştüğünü görüyoruz, sonrasında sıkılmalar başlıyor, başka bir duruma geçmeye çalışılıyor. Şaka gibi değil mi? Şöyle hepimizin bu konu üzerinde düşünmesini istiyorum. En basit haliyle hayatlarımıza şöyle bir bakalım şu andaki insani ilişkilerimize, objektif bir şekilde baktığımızda da ne hale geldiğimizi kolaylıkla görebiliriz. Hepimizde tahammülsüzlük had safhada ne yazık ki. İnanıyorum bunu okuyan okurlarımın gözlerinin önünden bir bir yaşadıkları, şahit oldukları olaylar geçecektir. Bir insanın binlerce doğrusuna rağmen bize yaptığı basit bir hatasında kolaylıkla silip atabiliyoruz artık. Ne vefa ne de o kişiyle yaşadıklarımız hiç önemli olmuyor bir anda. Kullan-at gibi. İşin vahametini varın sizler düşünün.
· “Yol varsa durak da vardır, varış da…” sözünüzü derinleştirmek gerekirse; size göre bir insanın yaşamında durak neresiniz varış neresi olmalıdır?
İnsan hayatında duraklar çoktur. Çünkü yaşam bir yolculuktur, yolculuk varsa durak da varış da muhakkak olacaktır. Bizlerse bu yolculuğu yaşam yolumuzda yürüyen yolcularız. Bazen dinlenmek, bazen yenilenmek, bazen tazelenmek, bazen demlenmek, bazen enerji depolamak için hayat duraklarımızda molalar veririz. Hepsi yolculuğumuza dahildir. Hepsi varışa daha kuvvetli gidebilmek içindir. Varış bana göre bu dünyanın ötesindedir. Çünkü bu dünya insan ruhuna dardır. Ruhumuz bedenimize dar gelir. O yüzden bedenimiz toprak olurken ruhumuz yolcuğuna devam etmektedir. Peki, neresidir son durak? Burada önemli bir kavramı hatırlatmak isterim. Yaşam amacımızı belirlememiz şarttır ki gittiğimiz yolu ve varışımızı belirlemiş olalım. Yaşam amacımız cennet olmalıdır. İşte bu da bizim yolculuğumuzdaki seçimlerimize bağlıdır. Yaşam amacımıza göre gittiğimiz yolda şekillenir. Varışımız nihayetinde ya cennet olacaktır ya da cehennem. Elbette ki hepimizin yaşam amacı da varış noktamız da dünyanın da ötesin de cennete gidebilmek olmalıdır.
“KAN GİDEN YERE CAN GİDER”
· Aynı zamanda profesyonel spor eğitmenliği yapıyorsunuz. Spor, insana ne katar?
Egzersiz, hayatımızda asla bir seçenek olmamalıdır asla. Bizim keyfiyetimize bırakılmamalıdır. Hayatımızın her alanında ve anında olması gereken bir zorunluluktur. Tıpkı yemek, içmek gibi. Ben burada egzersizin faydalarını asla saymakla bitiremem. Yine “Durma Harekete Geç” kitabımda uzunca yer verdiğim en önemli konularım arasındadır. Biz şu an burada faydalarını konuşurken, yeni bir faydası bilim insanları tarafından bulunmak üzeredir. Bunu çok net söyleyebilirim. Egzersiz hastalıklara yakalanmamak için koruyucu bir aşı, yakalandıktan sonra tedavi edici bir ilaçtır. Fiziksel, ruhsal, zihinsel ve mental sağlımızı bir bütün halinde korumak istiyorsak eğer egzersiz olmazsa olmazımız olmalıdır. Egzersiz insana ne katar diye sorduğumuzda bunun cevabı kısa ve öz olarak kaliteli bir yaşam katar, diyebiliriz. Şunu da özellikle eklemek isterim. Egzersiz, aynı zamanda sağlıklı bir düşünce sistemi demektir. Çünkü düzenli egzersiz yaptığımızda kan dolaşımımız düzene girer. Ayak parmak uçlarımızdan beynimizin kılcal damarlarına kadar taze kan pompalanır. Kan bildiğiniz üzere oksijen taşır. Bu oksijense bütün hücrelerimizi yeniler, tazeler, canlandırır. Kan giden yere can gider. Böylece, bu candan beynimiz haliyle onun eseri düşüncelerimizde payını pozitif yönde alır. Sağlıklı düşünen bir insan da hayatında kolay kolay yanlış kararlar almaz, mümkün olduğunca sıkıntılarına rahatlıkla çözüm bulur, hayatını yaşanılır kılar, hayatından keyif alır, anlayacağınız yaşamayı sanat haline getirir. Ben şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki egzersiz yapan, kaliteli yaşlanacaktır. Ne demek istediğimi egzersiz yapanlar çok iyi anlayacak, yapmayanlarda farkı yaptıklarında kendi yaşamlarında göreceklerdir.
· Okuyucularınıza buradan son olarak ne gibi mesajlar vermek istersiniz?
Hayat gerçekten göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. İleriye doğru uzunmuş gibi görünse de geriye doğru baktığımızda hiç de öyle olmadığını görüyoruz. Zamanı tutmamız mümkün değil. En önemli sermayemiz zamandır. Bizim bu sermayemizi başıboş bir şekilde, hunharca, gelişi güzel harcama ya da çarçur etme lüksümüz yok kardeşlerim. Çünkü bu zaman bize en büyük emanet. Emanete ihanet edemeyiz. Etmemeliyiz. Ömrümüzü bereketlendirmek, hayatımızı kaliteli yaşamak, kendimize ve dünyaya değer katmak için “Durma Harekete Geç” demeliyiz. Unutmayalım ki, eyleme geçmeyen düşünce yok hükmündedir. Hayallerimizin hayal olarak kalmaması, en kısa sürede gerçekleşmesi duasıyla…