Orkestra yönetmenin püf noktası var mı?
Orkestra yönetmek için pek çok alandaki yeteneklerinizi birleştirmeniz gerekiyor. Yani ortaya farklı ve estetik bir yorum çıkarabilmeniz için üstün bir müzik bilginizin olması gerek. Daha sonra genel hatları ile konuşacak olursam, orkestra yönetebilecek jestlerle birlikte teknik bir yeteneğinizin olması gerekiyor. Sonuçta bizim işimizde, konuşmak çok tercih edilen bir şey değil, hareketlerinizle, mimiklerinizle orkestra yönetiyor, atmosfer yaratıyorsunuz. O nedenle orkestrayla iletişiminizin açık olması gerekiyor. Bir başka önemli özellik de, liderlik yapabilecek vasfınızın olması gerekiyor. Topluluğu kendinize inandırarak arkanızdan sizi takip ettirecek bir donanımınızın olması gerekir. Dolayısıyla öncelikle bu konularda bir orkestra şefinin yeterli olması gerekiyor.
Şefsiz bir orkestrada müzisyenler çalabilir mi ya da bu nasıl olur?
1930'larda Sovyetler Birliği, Ekim İhtilali'nden sonra bunu denedi. Şöyle ki; şimdiki oturum şekli değil de herkes birbirini görecek şekilde bir oturma düzeni sağladılar, sanatçılar kendi müzikal fikirlerini söyledi, herkes kendi fikrini söyledi, ortaya çıkan sonuca göre hareket etmeye çalışıldı. Sovyetler mantığında herkes eşitti ve güya yönetici sınıfı yoktu. Bu nedenle de herkes fikrini söyledi. Bu eşitlikçi sistemi bir dönem orduda da denemek istediler, generalleri, komutanları kaldırmışlardı, ancak sonra tabi olmadı. Baktılar ki çok fazla zaman ve efor sarf ediyorlar, generalleri de, orkestra şeflerini de yerlerine koymak zorunda kaldılar. Çünkü bu işin doğasına aykırı.
İŞİN DOĞASINA AYKIRI
Neden aykırı?
Evet şefsiz bir orkestra işin doğasına aykırı. Çünkü hiç kimsenin bu kadar tartışıp o müziği şöyle yapalım bu müziği böyle yapalım diye harcayacak vakti yok, konsere 3 provada çıkmak zorundasınız. Şunu da belirtmeden geçmeyeyim ki, orkestra bir enstrümandır ve orkestra şefi de o enstrümanı çalar. Öte yandan, tabii bu şefsiz orkestra fikri zaman zaman küçük orkestralarda olabiliyor. Barok müzikte orkestra o kadar küçüktür ki şefsiz de bir yorumu ortaya çıkarabilir. Örneğin Barok müzikte çok iyi bir başkemancı orkestra şefinin görevini üstlenebilir. Ancak günümüzde Tchaikovsky, Branhms, Prokofiev gibi büyük orkestralar için eser yazan bestecilerin eserleri şefsiz çalınabilecek müzikler değil, olmadı da zaten.
Her şefin yorumu farklı değil mi?
Aynen her eserin yorumu şeften şefe değişir. Orkestrayı yönetirken 'direktif veriyorsunuz, sen şöyle çal sen böyle çal' diyorsunuz, şef olarak tempoyu ayarlıyorsunuz. Dinamik dengesini belirliyorsunuz Orkestrada ortak bir fikrin olması gerekiyor. Her kafadan bir ses çıktığında o iş zorlaşır. Sovyetler de nihayetinde bu sebeple şefsiz orkestra fikrini de kısa bir süre sonra terk ederek normale döndüler.
Peki gösteriden önce prova yapılıyor mu?
Bu eserden esere değişebilir. Türkiye'deki orkestralar genelde 4 veya 5 prova ile sahneye çıkıyorlar. Esere göre provalar bazen daha kısa sürer bazen de daha uzun sürer. Bu eserin zorluk derecesine göre değişiyor.
SAHNEDE SİVRİSİNEK SALDIRISI
Konser sırasında birçok ilginç anlar olmuştur muhakkak, bunlardan unutamadıklarınızı paylaşır mısınız?
Bir anı var ki unutamadığım çok ilginçti gerçekten. Hangi yaz hatırlamıyorum ama bir yaz mevsiminde Kütahya'da bir açık hava konserinde spotlar yandıktan sonra, sahneyi sivrisinekler kapladı, resmen sivrisineklerin saldırısına uğramıştık. Konser sonuna doğru solist arkadaşımızın ve orkestra üyelerinin yüzü gözü sivrisinek ısırığından kıpkırmızı olmuş ve şişmişti. Hatta o zaman 'Sivrisineklerin orkestraya saldırısı' diye haber bile olmuştuk. Bunun dışında bir defa da sahnedeyken elektrikler gitti. Önce çok kısa ne yapacağım diye düşündüm, sonra acaba devam edebilir miyiz, devam etsek ne kadar devam edebiliriz, kimse bizi görmüyor zaten yerimde mi dursam, gitsem mi, otursam mı, aman düşmeyeyim gibi düşüncelerle çaresizlik içinde beklemek durumunda kalmıştım. Neyse ki kısa süre içinde elektrikler gelmişti ve ben de o kabustan uyanmıştım. Bunun dışında bazen konserlerde çok büyük aksaklıklar oluyor. Birileri yanlış çalabilir, birileri yerini kaybedebilir, solist eseri unutabilir, bunlar başımıza gelebilen şeyler. En kritik durumlar da bu zamanlar. Bunlar iyi anı değil tabi ki, ama işte orkestra şeflerinden beklenilen bir diğer iş de böyle anlık ve beklenmeyen hataları düzeltecek çözümleri orkestraya sunmalarıdır.
Şef olma sürecinizi anlatır mısınız?
Konservatuvara 1981'de keman bölümünde başladım. 1992 yılında mezun oldum. Ben lisans 1'inci sınıfa başladığımda ne istediğime karar vermiştim. Aslına bakarsanız o zamanlar Moskova'da okuyacağıma da karar vermiştim. 4 yıllık lisansımı bitirdikten sonra Anadolu Üniversitesi'nde keman öğretmeni olarak çalışmaya başladım. Tam o sıralarda besteci Sami Hatipoğlu'ndan kompozisyon dersleri alıyordum, dönemin Bilkent Senfoni Orkestrası şefi Alfred Mişurin'den de şeflik dersleri aldım ve Moskova Devlet Konservatuvarı sınavlarını kazandım 6 yıl boyunca orada devlet bursuyla okudum. Orkestra şefliğine hazırlığım böyle oldu. Böylece ve Moskova'da okuma kararlılığımı da gerçekleştirmiş oldum.
Bir orkestra şefinde olması gereken özellikler neler?
Orkestra şefi olmak isteyen bir sanatçının bir kere müzik teorisi çok iyi olmalı, sonra iyi bir yorumcu olmalı. Bunların yanında piyanoya hakim olmalı.
MÜZİĞİ BAŞTAN YARATMALISINIZ
Piyano mu?
Evet kemanda çalsanız, şancı da olsanız piyanoyu çok iyi çalmanız gerekiyor. Bunlarla birlikte liderlik vasfından da bahsetmiştim ancak bunların da üstünde bir şey var ki entellektüel bir yapınızın olması gerekiyor. Müziği baştan yaratacaksınız ve ona kendi parfümünüzü sıkacaksınız, bunun çok tutarlı olması ve bir fikre dayanması gerekiyor. Aksi takdirde saçma sapan şeyler ortaya çıkabilir. Öyle aklıma ne gelirse yaparım şeklinde değil de hakikaten açıklanabilir, planlanabilir bir yorum için gerekli alt yapıyı oluşturacak tüm unsurları birleştirebilmelisiniz.
Bir hoca olarak öğrenciler ve klasik müzik konusunda neler söylersiniz?
Öğrenciler konservatuvarlara ilgi gösteriyorlar ama, açık söylemek gerekirse Kültür Bakanlığı sanat kurumlarının artık kadro açmamaları bu ilgiyi törpülüyor. Dolayısıyla artık konservatuara giren öğrencilerin sayısı azalıyor. Ailelerin öyle bir maddi gücünün olması lazım ki çocuk buralarda bir kadro bulamazsa onun geçimini sağlayabilsin veya onu yurtdışına gönderebilirsin. Burada şunu söyleyebilirim orkestralar gelişmediği sürece, buna paralel olarak konservatuarlar da gelişmez. Bileşik Kaplar Teorisi derler ya onun gibi tüm kurumlar birbirinden etkilenir. Bırakın yeni kurumların açılmasını, eskilerin bile aynı nicelikte devam edemediği bir ortamda tabi ki orkestra şefleri de etkilenecek. Yani orkestra şefliği, piyano çalmak keman çalmak gibi değil piyano keman için sadece bir piyano ya da bir keman yeterlidir, alırsınız elinize enstrümanı odaya girer çalışırsınız. Ancak orkestra şefliği öyle değil, bir orkestra şefinin yetişebilmesi için ciddi bir orkestra tecrübesi edinmesi gerekiyor. Bu da bir anda olabilecek bir şey değil.
Müzik konusunda eklemek istediğiniz dikkat çekmek istediğiniz nokta var mı?
Türkiye'de her şeyden önce iyi bir müzik dinleyicisine ihtiyacımız var. İnsanlar doktor olsun, mimar olsun, ne olursa olsun, ama sanatla müzikle haşır neşir olsun ki daha güzel bir dünyayı da kurgulayabilsin. Çünkü sanat dokunduğu her şeyi güzelleştiriyor, bunu müzikle biraz daha fazla yapabiliyorsunuz. Çünkü müzik direkt beyne hitap ediyor çok hızlı etki ediyor. Mesela her ülkenin milli bir marşı vardır ama milli bir heykeli yoktur. Tiyatroya gitmeyen, insan, sinemaya gitmeyen insan vardır, ancak müzik dinlemeyen insan yoktur. İnsan mutlaka bir müzik türünü seviyor ve dinliyordur, o nedenle müzik çok önemli. Müziksiz ne insan olur ne de insanlık.