Bir şiir okudum ve ezber ettiğim az sayıdaki dize arasına bir dize daha katıldı:

'bildimdi: Kybele su dökmez sürgün oğullarının ardından'.

Kybele…

Kale'nin eteğinde, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde, sessizce kaleye gönüllü 'dizdar' olacak şairleri bekleyen Kybele…

O çok göğüslü, doğurgan, toprağın bereketini simgeleyen tanrıça.

Ulu ana…

***

Okuduğum şiirde Ankara da Kybele'ye benzetiliyor…

Benzetiliyor ne demek!

'Ankara Kybele'dir. Dişi, doğurgan'…

***

Bir kenti 'dişi ve doğurgan' bulmak, o kente ne büyük övgüdür.

Hele de bütün sanatların 'anası' olan şiirle dillendirmek bunu!

Bunu diyorsa bir şair, Kybele'nin oğludur o!

Daha doğrusu oğullarından biri…

***

Kybele'nin oğlu olan şairler ki, suyu, göğü, taşı, toprağı, duvarı, ufku, ufuksuzluğu, güneşi, kendi alfabeleri üzerinden okur. Hem onların, hem kendi alfabesi üzerinden.

Ve bütün bir geçmişle…

Ondandır işte şair gözüyle bir yanıt verilir Ankara'ya 'Gri kent' denmesine de:

'Gridir, yeryüzünün en gri taht şehridir. Kışları, özellikle geceleyin daha bir kesifleşir. Caddeleri, bulvarları ikide bir isim değiştirir. Üvey sokaklarında kronik yalnızlar, nihilistler, yeminli muhalifler, aşk kırgınları, eski tüfekler, mimli Çerkesler, küsülü Ermeniler, mülteci Bedevîler gezinir. Rüzgara, yağmura karışır mırıltıları'.

***

Dahası…

'Ankara bir mekteptir.' der, 'Bir taş mektep. Bir şövalyeler, diğerkamlar, şairler kasrı'.

Bu dizeler, o nice aydını, yaratıcıyı henüz küçücüklerken sıralarında konuk eden, besleyen, ufuklarını genişleten Taş Mektep'in nostaljisiyle sınırlı düşünülmemeli.

Burada uzun bir parantez gerekli.

Açıyorum:

Ankara'nın, yok edilmiş tarihsel binalarından birisidir Taşhan. Taş Mektep diye de bilinir. Cumhuriyet'in kuruluşuna tanıklık etmiştir. Sonra yıllarca okul olarak hizmet vermiştir. Tarihsel önemi, yalnız Cumhuriyet'e tanıklığı değil.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Kutsi Tecer, Faruk Nafiz Çamlıbel…

Bu adlar size ne söylüyor?

İşte onlardır biraz da Taş Mektep…

Ve o bina artık 'yoktur'!

Deyip parantezi kapatıyorum.

Kaldığım yerden sürdürüyorum sözü…

Bütün Ankara bir mekteptir şiire göre, bir taş mektep.

Eğitir, büyütür, salıverir göğe…

Ve Kybele, sürgün oğulları olarak düşünür onların her birini…

Sürgündür onlar… İster gönüllü, ister zorunlu…

Ulu ana, bakar arkalarından…

Su dökmez ama…

Alıştığımız anne (ana) figüründen farkı budur belki de..

Ama yok yok!

Şairdir işte bu farkı yaratan…

O yüzyılların 'Ulu anası'na yeni bir anlam ekleyen…

***

Şair ki, Ankara onu sürgün bildikten (ya da kendini sürgün ettikten) yıllar sonra yazmıştır bu şiiri. Demek, anlamış Kybele'nin sürgün oğulların ardından su dökmediğini…

Yaşayarak…

Özleyerek biraz da…

***

Bu yıl içinde okuduğum en güzel şiir kitabındaki (*) şiirin adının 'Ankara, İlk Menzil' olmasına ne demeli?

_____________________

(*) Hüseyin Ferhad, 'Nihayet Bir Cümledir İnsan', Şiir, Yapı Kredi Yayınları, Birinci Baskı: Eylül 2019, İstanbul.