Hans Fallada'nın 'Küçük Adam Ne Oldu Sana?' adlı romanı 'müzikal oyun' olarak tiyatroya da uyarlanmıştı. Uyarlamayı yapansa bu yılın başlarında toprağa saklanan güzel insan Yılmaz Onay.

Ankara Sanat Tiyatrosu'nun (AST) unutulmazları arasındaki oyunlardan birisidir 'Küçük Adam Ne Oldu Sana?'. Seyirciden de büyük bir ilgi görmüştü. Sahnelendiği yıllarda (1981-'82 sezonu) AST'ın o küçük sahnesinin dolup dolup taştığını bilirim, 12 Eylül Faşizmi'ne rağmen…

Dahası, Onay'ın oyun için yazdığı sözlerden Timur Selçuk'un besteleyip seslendirdiği şarkı çıkmaz belleklerden… Oyunu izleyenlerin ya da Timur Selçuk'un 1983'te yayınlanan 'Dünden Bugüne' adlı albümünden dinleyenlerin belleğinden…

Şarkının nakarat kısmı şöyledir:

'Ekonomi tıkırında / Kriz var, kriz var, bunalım var!'

Diğer sözleri mi?

'İşveren zor durumda / İşçiyi bağrına basar / Reva mı bu efendim / Bunalım bundan doğar'.

'Demek ki ne yapmalı / Paradan at bir sıfır / Artsın öyle fiyatlar / İşçi fazla at gitsin'.

'İşsizlik pahalılık / Konjonktür enflasyon / Milletçe fedakarlık / Kriz bunalım derken / Bilançoya bir baktık'.

'Bu yıl iki misli kar / Hayret şu işe bak sen / Nerden geldi bu karlar / Kime gitti bu karlar'.

'Kime gitti bu karlar / Şişşşt! Aman kimse sormasın / Kim kazandı bu işten / Şişşşt! Aman kimse duymasın'.

Şarkının nakaratını en son yinelerken, şunu de ekleyivermiştir Timur Selçuk:

'0yna vatandaş oyna'.

***

AST'ta o sezon izlediğim oyunu da, şarkıyı da hiç unutmadım…

Unutmadım da…

Bugünlerde hemen her gün, hatta günün her zamanında anımsıyorum…

Hem de, Timur Selçuk'un piyanosundan yayılan ezgiler eşliğinde…

İki de bir mırıldanmaya başlıyorum, aynen onun söyleyişiyle, başında huni olan bir Timur Selçuk sesiyle…

'Ekonomi tıkırında'.

***

Anımsatan nedenler var çünkü…

Bakkaldan yaptığım her alışverişte fiyatlar değişmiş olarak çıkıyor karşıma…

Bırakın bakkalı, marketi, pazar yerine gidiyorum. Tezgahlardan genç kız kahkahası gibi bakan kırmızı domatesler yok. Mevsimi olmasına rağmen çok az tezgahta var ve kilogramı altı liradan başlıyor…

Artık kapısından içeri girmeyi hayal edemediğim kasap dükkanlarının önünden geçerken de… Anımsıyorum illaki…

Faturalar geliyor… Elektrik, su, doğalgaz…

Hiçbiri bir önceki ayın rakamına denk değil…

Bir de intiharlar…

***

Önce, çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden İsmail Devrim…

Hani haber yapan gazeteci bile gözaltına alınmıştı ya!

Sonra gencecik bir avukatın intiharı,

'Genç Avukat Gökhan Vural Arı, ekonomik zorluklar nedeniyle intihar etti' diye yansıdı ölüm haberi gazetelere…

İstanbul Barosu'na kayıtlıydı.

'Ekonomik zorluklar ve ödeyemediği borçlar' neden gösteriliyordu haberlerde…

Bir de arkadaşlarınca, 'savcılığın üzücü olaya gerekli ilgiyi göstermeyerek cenazeyi beklettiği' iddiası…

***

Tarsusluydu.

28 yaşındaydı henüz.

İstanbul'a iş kurmak için gelmişti.

Yalnızca avukat değildi…

Edebiyat tutkunuydu. Deli gibi okuyordu. Yazıyordu da…

Öyküleri yayımlanmıştı edebiyat dergilerinde…

Bir roman çalışmasına bile dalmıştı…

Yüreği insandan yana çarpıyordu…

***

İntiharından sonra ailesinin açıklamaları nasıl da açıklıyor birçok şeyi…

Bir müvekkilinin alacakları için Kaş'a (Antalya) gidiyor Arı.

Borçlu vatandaşla görüşmesi elbette kötü geçiyor.

Sonra icra işlemlerini başlatıyor…

Başlatıyor da ne oluyor?

Borçlu vatandaş intihar ediyor.

Arı, bunalıma giriyor. Bu intihardan sorumlu sayıyor kendini…

Devlet saymıyor, o sayıyor!

***

İcralar ve intiharlar her ekonomik kriz döneminin fotoğrafını oluşturur.

Yine öyle işte…

Yüreğinde insancıl çarpıntı olanlar dayanamıyor…

Devletin de bir yüreği yok mu?

Olmalı!

'Sosyal devlet' kavramı bu yüreğe işaret eder…

Biz de yok…

Krizden etkilenenler olarak biz psikolojik rahatsızlığı olan insanlarız, devlete göre.

İntihar etmeliyiz.

Belki, bizden kurtulmuş olacağını bile düşünüyordur o soyut devlet kavramının içinde bulunan kişiler…

***

Az kaldı, huni alacağım… Başıma takke yerine takmak için…

Anladım, Türkiye'de her şey mükemmel, 'ekonomi tıkırında', benim bir psikologa gereksinmem var…

Benim…

Bizim…