Aynı coğrafyada, hatta aynı kentte yaşadığınız nice insan var… Bazılarıyla yollarınız kesişir, bazılarıyla kesişmez. Yolunuz kesişmemiş olsa da aynı coğrafyada yaşıyor olmanın ortak yazgısını paylaşırsınız onlarla. Ortak acılarınız, sevinçleriniz, kederleriniz, öfkeleriniz vardır. Bunu bilirsiniz… Yüreklerinizdeki ateş ya da sevinç dalgalarında bir buluşma yaşarsınız…

Mesleğe Hürriyet'in Ankara Bürosu'nda başlayan ve gazeteciliğe elli yıl emek veren Cahit Akman da öyleydi benim için…

***

Bu yılın Ağustos ayıydı. Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin (ÇGD) elektronik haberleşme ağındaki bir mektup yüreğimi burkmuştu…

Saim Tokaçoğlu'nun gönderisi (6 Ağustos) şöyleydi:

'Hürriyet eski haber müdürü ÇGD üyesi gazeteci Cahit Akman'ın acilen huzurevine veya bakımevine kaldırılması gerekiyor. Bakacak kimsesi yok. Ağır kalp ameliyatı geçirdi, damarlarında sorun devam ediyor. Şu anda Ereğli Devlet Hastanesinde, ayak parmakları dökülüyor.

Her gün dışarıdan gelen bakıcıya 250 TL ödeme yapması gerekiyor.'

Paylaşım burada bitmiyor… Büyük harflerle, ara başlık gibi '15 gündür huzurevi veya benzeri bakımevi bulunamıyor' denildikten sonrası da vardı:

'Cahit Akman, Kaymakam'a 'Benim yaşam hakkımı kim sağlayacak' demiş, yanıt yok...

Zonguldak valisinin çiçeğini kaymakam götürmüş, çiçek pozunu da cep telefonuna kaydetmiş. Umarız çiçek solmadan yardım eli uzatılır.

50 yıllık gazeteci sürekli basın kartı sahibi Cahit Akman konuşamıyor, yanında hiç kimsesi yok, ölüme terk edilmiş durumda.

Yardımcı olabilecek arkadaşlar, Cahit Akman yardımınızı bekliyor.'

Mektupta Süheyla Taşçıer'in 'durumu yakından takip' ettiği, çözüm üretmeye çalıştığı da belirtilerek onunla da bağlantıya geçilebileceği yazılmıştı.

***

Yüreğimde yarattığı burukluk nedeniyledir ki, o mektubu unutamamıştım.

28 Kasım'daysa ölüm haberini aldım. Yine ÇGD'nin yazışma ağından…

Sonra internette arama yaptım ki, yerel basında son aylarda yaşadıklarına ilişkin çıkan haberler tam tersini söylüyordu…

Ereğli Belediye Başkanı onun sağlığıyla yakından ilgilenmiş, gereksinimlerinin karşılanması için ekip görevlendirmiş. Kaymakam 24 Temmuz Basın Bayramı'nda (Her ne kadar artık bir anlamı kalmamış olsa da!) onu ziyaret etmiş. Unutmamışlar yani! Yataktaki pijamalı Akman'a çiçek sunarken fotoğrafı var gazetelerde.

Haberler bu 'minval üzre'… Akman'ın 'Benim yaşam hakkımı kim sağlayacak?' sorusu yok hiç birinde…

Ya Saim Tokaçoğlu yalan söylüyor ya da bu haberler yalan! Ya da bu haberler de basınımızın geldiği durumu gösteriyor işte! Resmi ağızdan kaleme alınmış metinler ve o kanallardan ulaşan fotoğraflarla sayfalar dolduruluyor.

***

Ulusal ve yerel basında elli yıl emeği var Cahit Akman'ın. Son yıllarda Anayurt Gaetesi'nde rastlardım köşe yazılarına… Gazeteciliğinin yanısıra ahşap heykeller de yaparmış. Gazetecilikte yorulan yüreğini onlarla uğraşırken dinlendiriyordu belki…

Ölümüne doğru akan süreçte, son aylarında ise yaşamıyla bazı şeylerin altını bir daha çizmiş oldu.

Biri ve en önemlisi şu:

Bir insanın yaşamının son döneminde yanında olmak sosyal devlet gereği değil mi?

Türkiye'de sosyal devlet kavramının yalnızca Anayasa'da yer alan bir ifade olduğunun altını çizdi yaşadıklarıyla…

Hem ulusal hem yerel basına onca emek vermiş birisi olarak, 'Haberlere inanmayın!' dedi bir de…

Bir de…

Dostum N. Emel Cengiz, ölümünden kısa süre önce yaptığı son telefon görüşmesinde sesinin iyi geldiğini , uzun uzun konuştuklarını anlattı. Çok da umutluymuş iyice iyileşip yaşama döneceğinden. Anılarını yazmak istediğinden söz etmiş.

Ama dönemedi işte!

Dolayısıyla altını çizdiği bir şey daha var…

Bu yeryüzündeki serüveninizde yaşadıklarınızın sizinle toprak olmasını istemiyorsanız, o anıların yaşayanlara, gelecekte yaşayacaklara bir söyleyeceği olduğunu düşünüyorsanız, ölümle karşı karşıya gelmeyi beklemeyin, yazın!

Bunun altını çizmiş oldu bir de…

***

Yaşamanın güzel olduğunun altını ise çoktan çizmişti…

Nazım Hikmet'in 116. doğum yıldönümünde, sosyal medyada paylaştığı dizelerini kendine bir şekilde rehber edinerek:

'Yaşamak ne güzel şey / Anlayarak, bir usta, kitap gibi / Bir sevda şarkısı gibi / Bir çocuk gibi şaşarak yaşamak… / Yaşamak birer birer ve hep beraber / İpekli bir kumaş dokur gibi / Hep bir ağızdan sevinçli sevinçli bir destan okur gibi.'