İstanbul ile ilgili hepsi birbirinden güzel sayısız şiir vardır. Şairler, denizinden, toprağından, taşından, erguvanilerinden, tarihi eserlerinden, yedi tepesinden ez cümle her bir zerresinden ilham alarak şiir sanatının şahikalarını üretirler. Aslında şairin mi yeteneğidir yoksa İstanbul mu kendini mi yazdırır orası muammadır.

Şair Nedim'in İstanbul'la ilgili şiirindeki şaheserlik bir başkadır.

Bu şehr-i İstanbul ki bî mislü behadır
Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır

Altında mı üstünde midir cennet-i ala
Elhak bu ne halet bu ne hoş ab-ü havadır

Bu şiir uzundur. Ben 4 dizesini aldım. Burada Nedim der ki, 'bu İstanbul şehrine paha biçilemez, yalnızca bir taşına Acem mülkü feda edilir. Yüce cennet acaba onun altında mıdır, yoksa üstünde mi? Hakikat şu ki, onun hali, havası, suyu ne hoştur.' Yani Nedim için bir cennetten söz edilecekse o cennet İstanbul'dur.

Şair Nedim, acaba günümüzde bu şiiri nasıl yazardı? Yine aynı güzel sıfatları kullanır mıydı bana göre şüpheli. Çünkü, dünyanın incisi İstanbul, rant çevrelerinin, betonperestlerin elinde, dünyanın en berbat, kaotik, yaşanmaz şehirlerinden biri haline geldi. Adeta canına okundu. En büyük tahribat da güya muhafazakar değerlere sahip olan siyasal İslamcıların iktidarları döneminde yaşandı. Şehrin, o görkemli, izlenmeye doyulmayacak silueti, çirkin gökdelenlerle kaybolup gitti.

O, dağı taşı altın olduğu söylenen İstanbul, bugün bir çile yumağı gibidir. Pahalılığı, kirliliği, cirit atan her tür suç şebekeleriyle huzursuz, stresli bir şehirdir. Hele bir trafiği vardır ki, dayanabilene aşk olsun. Ay'a gitmek, İstanbul'da Avrupa yakasından Anadolu yakasına gitmekten daha kolaydır desek yeridir.

İstanbul'daki trafik keşmekeşinin nasıl çözüleceği konusunda yıllardır uzmanlarınca tartışma yürütülür. Rivayet odur ki, vaktinde yurt dışından işin ehli bilim adamları çağrılarak trafiğin nasıl rahatlatılacağına ilişkin fikirleri sorulur. Uzun uzun inceleme yapan bu heyet, İstanbul'daki yöneticilere 'Nereye el atılsa trafik daha da içinden çıkılmaz hal alabilir, hiç dokunmayın' derler. Yani, kaosun da kendi içinde bir düzen yarattığını söylerler.

Bu şaka mıdır gerçek midir bilinmez. Ancak biz İstanbul trafiğinin bütüncül şehir planlaması anlayışı hakim kılınmadıkça çözülemeyeceğini biliriz.

Fakat şu sıralar İstanbul'daki trafik keşmekeşi öyle bir rahatlamış ki hiç sormayın. Sanki Alaaddin'in Sihirli Lambası'ndan cin çıkmış da sihirli dokunuşla yıllardır uğraştıran, can bezdiren sorunu gidermiş gibi... Trafik yoğunluk haritalarında kırmızı renk yerini yeşile terk etmiş; araçlar ışıkta beklemeden, kuyruk oluşturmadan su gibi akıp gidiyorlar. Sürücüler, araç içinden canlı yayınla dur-kalk yapmadan otomobil kullanmanın hazzını paylaşıyorlar.

Meğerse ne kadar basitmiş.

Bütün maharet, bir yılda 46 kez akaryakıta zam yapmaktan ibaretmiş.