Bizde sorunlar öyle saymakla bitmez…
O kadar çok ki…
Say say, nereye kadar?
Çok bilinen fıkradaki gibi…
Memlekette işler nasıl sorusu karşısında dertleri saymaktan bozulan bilgisayar gibi…
Dış sorunlar ayrı, iç sorunlar ayrı bir dert…
Hangi birini sayacaksınız…
Komşu sorunları, sınır sorunları, terör sorunları, kentsel sorunlar, kırsal sorunlar, dış borç, iç borç, hayat pahalılığı, enflasyon, eğitim, sağlık, işsizlik…
Buna makine mi dayanır?
Bozulur tabii…
Hadi büyükleri ayıklayalım, koyalım bir kenara, en küçüklerinden birine değinelim…
Özellikle sokakların durumundan, buralardaki bozuk yollardan, kaldırımlardan, kırık dökük bordür taşlarından söz edelim…
Bu sorun Ankara'nın pek çok semtinde karşımıza çıkıyor.
Kimine yol demek, kiminden kaldırım diye söz etmek için bin şahit lazım.
İrili, ufaklı çukurlarla dolu…
Özellikle araçlar için gizli birer tuzak gibi…
Kimileri bazı sorumsuz kağıt toplayıcılarının konteynerleri karıştırırken çevreye saçtıkları atıkla kaplı…
Kimi yer yer çatlamış, kimi derin yarıklar içinde…
Sorunu çözmek lazım…
Duruma el atmak lazım…
Önümüz kış…
Havalar giderek soğuyor…
Kar yağdı, yağacak…
Sorunu bir de o zaman görün…
Kaza üstüne kaza…
Kimi yan yatmış, kimi ters dönmüş,
Kimi neredeyse bir diğerinin üzerine çıkmış araçlar…
Sürücülere, ''dikkat'' diye başlayan uyarılar gelecektir art arda…
Ancak çözümü, yalnızca sürücülerin, yayaların dikkatsizliğinde, sorumsuzluğunda aramamak gerek.
O, kevgire dönmüş, bakıma muhtaç yolların yenilenmesinden sorumlu olanlar da o ''dikkat'' uyarısından payını almalı.
Kar düşmeden…
Yollar birer mayın tarlasına dönüşmeden.