Bilmeyen yoktur.

Zara yöresinden (Sıvas) derlenmiş bir türkümüz var:

'Kaleden inişmolur / Nanay nanay, zalım nanay, kibar nanay / Ham demir gümüşmolur'.

'Bu dağlar kömürdendir / Geçen gün ömürdendir / Feleğin bir kuşu var / Çırnağı demirdendir'.

Zara'nın güzel insanlarından olan 'Bir bulut kaynıyor Sıvas elinden' türküsüyle bildiğimiz İnce Halil'den yani Zaralı Halil'den (Halil Söyler) derlenen bir türkü.

***

Zara yöresinden derlenen bu güzelim türkü, bugün birçok insanın belleğine Harput türküsü gibi yerleşmiştir.

Türküdeki kale, Harput'un Süt Kalesi'dir sanki…

Ta Milattan Önce yapılmış olan o bembeyaz kale…

Söylenceye göre, kuraklık nedeniyle su bulunamadığı için surlarının harcı sütle karılan kale…

Nedeni ise, Harputlu olmakla birlikte, ailesinin bir ziyaret için Ankara'ya geldiğinde, 1954'te Ankara'da yaşama merhaba diyen bir çocuk.

Erkan adı verilen o çocuk, çocukluk yıllarını Harput'ta yaşamıştır.

Yaşamıştır da, yıllar sonra bir gurbet dönüşü Harput Kalesi'ne çıktığında, bu türküyü mırıldanmıştır. Gözünün önünde çocukluğu vardır…

Yüreğinden bir sesle şunları da mırıldanır türküyü söyledikten sonra:

'Süt Kale'nin burcundayım / Altınova'ya bulut çökmüş pamuğ gibi / Eski günler geri gelmiyi / Bak ki Harput yok olmasın…'

***

O çocuk İsmail Demircioğlu'yla birlikte 'Gülün Kokusu Vardı' albümünü yaparken (1998) bu türküyü de okur. Belli ki dayanamamıştır, Süt Kale'de mırıldandığı sözleri de ekleyivermiştir türkünün bitimine…

Ve albüm kitapçığında sözlerin altına 'Süt kalemiz için' notu düşülmüştür.

Böylece, sanki bir Harput türküsüne dönüşüvermiştir 'Kaleden inişm'olur' türküsü de…

***

Bu türküyü ne zaman dinlesem…

Hele de Erkan Oğur'un türkünün sonundaki sözlerini duysam…

İki roman geliyor usuma:

'Yukarışehir' ve 'Yüz Uzun Yıl'.

Romanı 'çağdaş toplumların destanı' olarak gören Şemsettin Ünlü'nün Harput'a destansı bir ağıdıdır sanki bu iki roman.

Çünkü bir ortaçağ kentinin, yani Harput'un yok oluş sürecini yaşatır okurlara bu kitaplar.

'Yüz Uzun Yıl'ın 19'uncu bölümünde, kitabın özeti verilircesine şu tümceler yer alır:

'Biri yukarıda, kayalık tepelerin üstünde yüzyıllar yaşamış, yaşlanmış; öbürü hemen aşağıda, düzlükte, otuz kırk yıl önceki birkaç kerpiç evden türemiş, yıl yıl serpilip genişleyen iki kent; Yukarışehir ile Mezre… İkincisi öncekinin uzantısı, önceki sonrakinin can verip büyüteni sayılsa da; evlerin, sokakların, çarşıların, işliklerin ayrılıp ikileşmesinden doğan çelişkiler, çekişmeler kaçınılmazdı. Bakırcıların, demircilerin, saraçların, yemenicilerin, doğramacıların, fırınların, toptancıların biri yukarıdaysa, biri ikisi çoktandır aşağıda, Mezre'deydi. Göçenler göçtüklerini bilir, evleri, işleri, işlikleriyle, geldikleri yerde kök salıp boy vermenin kavgasını yaşarlardı. Kalanların kaygısı, yenik düşmemek, alıştıkları yaşamlarını sürdürmekti. Aşağıdakilerden; kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk; ömürlerinin yarısından çoğunu yukarıda yaşamış olanlar çoğunluktaydı. Yine de, memurlar, askerler, taşradan, köylerden gelip yerleşenleriyle Mezre, karışan, kalabalıklaşan, değişen bir başka kentti.'

***

Ömrünün çoğunu Ankara'da geçirmiş olsa da, çocukluğu Harput'ta geçmiş bir yazardı Şemsettin Ünlü. Romanlarında da çocukluğunun kentine odaklanmıştı.

Erkan Oğur'un, türkünün sonuna eklediği naif sözleri, romana dönüştürmüştü.

Doğum günü 2 Eylül'dü…

O gün öğrendim ki, uçuvermiş göğe…

Sessiz sedasız…

Mırıldandım:

'Feleğin bir kuşu var / Çırnağı demirdendir'.