Doğu Akdeniz'in önemi üzerinde duran dünkü yazımızda E. Bradford'un, 'Akdeniz: Bir denizin portresi' başlıklı kitabının önsözünden şu satırları aktarmıştık:

'Bu denizin zenginliği büyük ölçüde, ırkların sürekli etkileşim içinde oldukları üç kıtayla çevrili olmasından kaynaklanır. Nadasa bırakılmış bir tarla gibi uykuya daldığı uzun yüzyıllar oldu; fakat bu sessizliği her zaman büyük etkinlik dönemleri izlemiştir. Ben bu satırları yazarken (1970 yılı) Yakındoğu'da şiddet bir kez daha alevleniyor ve iki büyük dünya gücünün, Amerika'nın ve Rusya'nın filoları bu havzada yaşayanlar üzerinde nüfuz mücadelesi yürütürken bölge yine çalkalanıyor.'

***

Bu satırların yazılmasının üzerinden 50 yıl geçtikten ve Sovyetler Birliği ile onun kurduğu Doğu Bloku dağılıp parçalandıktan sonra günümüzde aynı tablonun bir kez daha karşımıza çıkmış olması ilginç değil mi?..

Evet, bugünkü Rusya, o günkü Rusya (Sovyetler Birliği) değil; ama Doğu Akdeniz aynı deniz ve tarih boyunca büyük güçlerin bu deniz üzerinde egemenlik kurabilmek için verdikleri mücadelede değişen bir şey yok!..

Büyük ihtimalle önümüzdeki yüzyıllarda da bu durum değişmeyecek.

***

Bunu neye dayanarak söylüyoruz?..

En başta Akdeniz'in tarih boyunca Doğu ile Batı yarıküreler arasındaki ticaret yollarının gelip geçtiği bir alan olmasına...

Ve bundan sonra da dünyaya egemen olmanın yolunun mutlaka denizlere (ve tabii Doğu Akdeniz'e) egemen olmaktan geçeceği gerçeğine dayanarak.

***

Bilindiği gibi, binlerce yıl boyunca Doğu ile Batı yarıküreler arasında ana ticaret yolu İpek Yolu olmuştur... Bu yol Çin'in Lo Lang kentinden yola çıkar, Lan Ço, Turfan Semerkant'tan geçer, burada ikiye ayrılırdı... Ana yol, Merv'den ve Hazar Denizi'nin güneyinden geçtikten sonra İran'da Horasan bölgesinde tekrar ikiye bölünür, bir kol Erzurum üzerinden Trabzon ve İstanbul'a gider, daha sonra Akdeniz'e inerdi... Diğer kol ise Palmira üzerinden Antakya ve Sur'a varır deniz üzerinden devam ederdi...

Semerkant'tan ayrılan kuzey kolu ise Hazar Denizi'nin kuzeyinden geçtikten sonra Kırım'a, Azak Denizi'ne ulaşır, buradan Boğazlar yoluyla Ege denizi ve Doğu Akdeniz'le birleşirdi...

Yani eski dünyada bütün ana yollar ve kollar sonunda Doğu Akdeniz'e çıkardı.

***

Hindistan'dan çıkan ticaret yolları da ya karadan kuzeye yönelerek Semerkant'ta İpek Yolu ile birleşir ya da denizi kullanarak Basra Körfezi veya Kızıldeniz'e ulaşır, buralardan kara yollarıyla Palmira'da İpek Yolu'na katılırdı...

İpek Yolu'nu ve Doğu Akdeniz'i denetleyen Pers imparatorluğunu yıkan Büyük İskender, tüm bu yollar üzerinde egemenlik kurduktan başka Kızıldeniz ile bağlantılı bir Doğu Akdeniz liman kenti oluşturarak yolu kısaltmayı düşünmüş ve İskenderiye'yi bu düşünce sonucu kurmuştu...

İskenderiye'nin kurulması ile Doğu Akdeniz'den geçen deniz yolunun önemi daha da artmıştı.

***

Bu kısa bakış bile tarih boyunca tüm büyük güçlerin Doğu Akdeniz egemenliği için neden birbirleriyle savaştığını açıklamaya yeter...

Egemen olan devletler zaman içinde değişmiş, Mısırlılar yerlerini Giritlilere, Giritliler yerlerini Akhalar'a ve Fenikelilere, Fenikeliler Yunanlara, Kartacalılar Romalılara, Bizanslılar Venedik ve Cenovalılara, onlar da Osmanlılara bırakmış; daha sonra İngiliz, Fransız, İtalyan ve Amerikalı emperyal güçler üstünlüğü ele almış, ama bölge her zaman kültürlerin kaynaştığı bir kazan ve ticaret yollarına egemen olmak isteyen devletlerin savaştığı bir alan olmaya devam etmiştir...

Günümüzde Doğu Akdeniz'e egemen olmak için devletler arasında yürütülen mücadele dinmemiş, aksine bölgede doğalgaz kaynaklarının keşfedilmesi ve boru nakil hatlarının da devreye girmesiyle daha da şiddetlenmiştir.

***

Peki, Türkiye bu işin neresindedir?..

Türkiye, Selçuklulardan başlayarak bu mücadelenin hep içindedir...

Günümüzde Doğu Akdeniz'in, Türkiye Cumhuriyeti açısından 'Mavi Vatan' olarak nitelendirilmesinin nedeni budur... Türkiye Doğu Akdeniz'den uzaklaştırılırsa, hayat damarlarından biri koparılmış olur.

(Devam edecek)