Türkiye büyük bir değişim sürecinin içinde...

Bu değişim kendisini en açık kırsal kesimin giderek ülkenin kaderini belirleyici bir güç olmaktan çıkmasıyla gösteriyor...

Ülkenin geleceğini belirleyecek bu değişimin getirdiği kısa vadeli bazı sonuçları görüyoruz, ama uzun vadede yaşanacaklar konusunda yalnızca tahmin yürütebiliyoruz.

***

Yaşları 60'ın üzerinde olan bizim kuşağımız bu değişimin tam ortasında yaşadı...

Çocukluğumuzun Anadolusunda bir kentten diğerine giderken gördüğümüz ya da içinde yaşadığımız köyler ile günümüz köyleri arasında neredeyse hiçbir benzerlik kalmadı...

O yıllarda köylerde binlerce yıldan beri hiç değişmeyen kağnıları öküzler çeker, tarlaların sürülmesinde hala karasabanlar kullanılır, harman yerlerinde ekinler altlarında çakmak taşı dizili döğenlerle sap ve tanelere ayrılırdı.

***

Günümüzde ise traktörlerden cep telefonlarına kadar uzanan bir dizi gelişmiş makine ve elektronik araç köylünün günlük yaşamının bir parçası haline geldi...

Aslında artık 'köylü' tanımı da fazla bir şey ifade etmiyor...

Çünkü köyler mahalle haline gelirken köylü nüfusu yüzde 7'nin altına düştü.

***

Köylerdeki bu değişim ve dönüşüm kentleri de etkiledi...

Eskiden köylü ve kentli dediğimizde gözümüzde iki ayrı tip canlanırdı...

Köylü giyimi ve kuşamı, konuşması ve yaşam tarzı ile kentliden ayrılırdı.

***

Bu olgular paranın bir yüzünü oluşturuyor...

Diğer yüzünde ise değişimin yönü meselesi var...

Bu değişim bizi nereye götürecek?

***

Bu noktada iyimser olduğu kadar kötümser olmak da mümkün...

İyimser olursak tüm bu gelişmeler sonucu köylünün modern teknoloji sayesinde dönüştürülmüş ve bilgi toplumunun nimetleri ile tanışmış olduğunu söyleyebiliriz...

Kötümser olursak görünürdeki bu 'gelişme'yi bir bozulma süreci olarak değerlendirebiliriz.

***

Burada soruna hangi yönden yaklaşıldığı önem kazanmaktadır...

Örneğin kent denince eskiden ilk akla gelen İstanbul kentinin günümüzde kırsaldan gelen göçle doku değiştirdiği, daha açık bir deyişle önemli ölçüde 'kırsal kültürün' etkisi altına girdiği doğrudur...

Ancak bu aynı zamanda kırsal kültürün de değişime uğraması ve zaman içinde kentli özellikler kazanması sonucunu doğuracaktır.

***

Hiç kuşkusuz değişim tarihin ve toplumsal gelişimin yasasıdır...

Değişim eski düzeni bozarak bir kaos yaratsa da sonunda yeni bir düzenle sonuçlanmak zorundadır...

Ve bu yeni düzen şöyle ya da böyle eskinin duragan toplumundan daha değişken bir özellik taşıyacaktır.

***

Sözünü ettiğimiz değişim sürecine ilişkin olarak kent plancısı Prof. Dr. İlhan Tekeli'nin Ocak ayında yapılan Ulusal Tarım ve Gıda Kongresinde yaptığı değerlendirmede yaptığı şu saptama ilginçtir:

'Yaşanan bu uzun dönüşümde çok yol alınmıştır. Günümüzde gelinen noktada, tarım büyük ölçüde iç ve dış pazar için üretilmektedir. Teknik ve entansif tarım yapılmaktadır. Sanayiyle entegrasyonu yükselmiştir. Her yer kent kapsamı içine alınmıştır. Artık tarım sorunlarının çözümü için yapılacak çalışmaları tarım/köy kavramları içinde ele alma olanağı kalmamıştır.'

Bu saptamada önemli bir gerçek payı vardır... Değişimin yönü bellidir ve bu noktadan geri dönüş yoktur... Yapılması gereken bu değişime uygun bir siyaset ve kültür yapısının oluşturulmasıdır.