Bir önceki yazımızda kültürel farklılıkların biyolojik farklılıklara göre çok daha değişken olduğunu söylemiştik...

Ancak kültürel farklılıkların yarattığı önyargıların insan ömrü ile kıyaslandığında kuşaklar boyu sürdüğü de bir gerçektir...

O nedenle aynı yazımızda Türkiye'de oy oranlarının dağılımlarına bakıldığında belirli bölgelerin belirli renklere boyandığını hatırlatmış ve şunları eklemiştik: 'Her seçim dönemi sonrasında bölge sınırlarında bazı oynamalar olsa ve dönem dönem oy verilen partilerin tabelaları değişse de, bu tablo üç aşağı beş yukarı aynı kalmaktadır... Bu durumu yaratan şey, farklı siyasi eğilimlerin belirli bölgelerde hüküm süren gelenekler ve kültürel yapıların mensupları tarafından peşinen olumlu ya da olumsuz olarak algılanmasıdır.'

***

Bu noktada 19. yüzyılda yaşamış ünlü İngiliz biyolog Thomas Henry Huxley'nin bir sözünü hatırlamakta yarar var: 'İnançlarımız için makul gerekçeler dediğimiz şeyler, genellikle içgüdülerimizi haklı çıkarmak için yapılan son derece mantıksız girişimlerdir.'

Bu söz, yalnız içgüdüler için değil, kültürel önyargılar için de geçerlidir, çünkü inançlar dediğimiz şey çoğu zaman o önyargılardan başka bir şey değildir...

Ömer Hayyam da yüzyıllarca yıl önce bu gerçeği görmüş ve şu dizeleri söylemiştir: 'Sordum çarkı feleğe haykırarak / 'Hangi çerağ rehber olacak / Karanlıkta yürüyen çocuklara' / Felek dedi ki bana, 'kör idrak!'

***

'Algı operasyonları', genellikle bu söylediğimiz nedenler dolayısıyla toplumlarda yerleşmiş inançlar üzerinden kurgulanır; aksi takdirde haklı ya da haksız yapılmak istenen propaganda ya da 'algı operasyonu' önyargı duvarına çarpar ve dağılır...

Örneğin, uzun süre geleneksel inançlarına uygun olduğunu düşündüğü için bir siyasi partiye destek olmuş bir seçmen, o partiye karşı yapılan bir 'algı operasyonu'na hemen tavır alır...

Çünkü, seçmen, oy vermekle o partinin eylemine destek olmuştur ve yapılan 'karşı propaganda'ya karşı ilk tepkisi bunu kendisine karşı yapılmış bir hareket ya da hakaret olarak algılamak olur.

***

Ancak, bu durum, önyargıların ve kültürel geleneklerin değişmez olduğu anlamına gelmez...

Değişim yine de gerçekleşir, çünkü değişimleri yaratan o kültür ve geleneğin kendi iç dinamikleridir... Bu dinamikler görünüşte söylem aynı kalsa bile yaklaşımları farklı kılabilir...

Bu nedenle, dünyada bugüne kadar oluşturulmuş tüm siyasi ve inançsal dogmalar, kimi zaman tüm topluma egemen olsalar bile bir süre sonra kendi iç dinamikleriyle çeşitli hiziplere, mezheplere, inançlara ayrışmış ve evrimlerini sürdürmüşlerdir.

***

Bu olgunun altında yatan ana etken, eninde sonunda insanların içinde yaşadığı koşulların insanın beynini etkilemesi ve inançları ya da dogmaların kendilerini olmasa bile onların uygulamalarını sorgulamalarına yol açmasıdır...

Einstein'ın dediği gibi bir önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan güç olabilir, ama netice itibariyle atom çekirdeği nasıl parçalandıysa önyargılar da (daha fazla çaba gerektirse bile) parçalanabilir... Örneğin, bir toplumda yaşam koşulları bozuluyorsa, insanlar karınlarını doyurmakta, geçimlerini sağlamakta, iş bulmakta zorlanıyorlarsa, alınan karşı önlemler ne olursa olsun o toplumu yönetenlerin önce icraatları sonra ideolojileri, ve nihayet dayandıkları dogmalar sorgulanır; insanlar o dogmaları eleştiren farklı söylemler geliştirir...

Bu sorgulama, her kültürün kendi içinde farklı yorumlar, yeni eğilimler doğurur ve yeni doğan eğilimler 'farklı renklere' boyanmış olsalar bile bir çok açıdan benzerlik taşır .

***

Bu itki o kadar güçlüdür ki, kimi zaman toplumlar ekonomik sıkıntılar yaşamasalar bile, değişen yaşam koşullarının doğurduğu yeni imkanlardan yararlanmak ya da dünyada gelişmekte olan bir akıma katılmak istedikleri için yeni arayışlar içine girerler...

Bu arayışların bir yanılsama olması da durumu değiştirmez...

Böylesi durumlarda yaşanan sürece 'dış güçlerin' müdahale olanakları da artar ve 'küresel algı operasyonları' gündeme gelir.

(Devam edecek)