Son yazımızda Yunanistan'ın Batı Anadolu'yu işgal ve ilhak politikasının bir macera olduğunu söylemiş ve bu maceranın bölgede yaşayan Rum kökenli halk açısından da nasıl bir felaket yarattığını bizzat o felakete uğrayanların kendi ağızlarından nakletmiştik...
Aslında Yunan ordusunun Anadolu'ya çıkarma yaptığı andan itibaren bir direnişle karşılaşacağı, bu direnişi bastırmak için giderek Anadolu'nun içlerine yayılmak zorunda kalacağı, böylece nispeten destek bulduğu kıyı bölgelerinden uzaklaşarak bir çıkmaz içine gireceği gerçeği, Yunanistan'daki bazı siyasetçiler ve askerler tarafından önceden görülmüştü...
O dönemde Venizelos'un destek bulmak için görüşüne başvurduğu Genelkurmay Başkan Vekili Albay Metaxas, bu maceraya karşı çıkanlardan biriydi...
Prof. Dr. Bilge Umar, 'Yunanlıların ve Anadolu Rumlarının Anlatımıyla İzmir Savaşı' başlıklı kitabında Metaxas'ın konuya ilişkin raporunda yer alan uyarıları şöyle özetlemektedir:
'Metaxas, Anadolu nüfusunun etnolojik dağılımında aşağı yukarı on milyon olan nüfusun ancak iki milyonunun Rum olarak kabul edilebileceğine işaret etti. Ayrıca Rum halkı tek bir bölgede toplanmamış, daha çok deniz kıyısında, şurada burada küçük nüfuslar halinde dağılmıştı. Müslümanlar her yerde çoğunlukta idiler. En kalabalık Rum grubunun yaşadığı İzmir Sancağının içinde bulunduğu Aydın vilayetinde bile, Rumlrın Türklere karşı oranı yediye karşı beşti. Venizelos'un talep etmeyi önerdiği bölgedeki (Antalya Körfezi'ndeki Finike Burnundan Marmara'daki Artaki (Kapıdağ) Yarımadasına kadar Rumların Müslümanlara oranı daha da düşüktü.'...
Metaxas'ın yürütülecek askeri operasyonun karşılaşabileceği güçlükler konusundaki öngörüleri ise Bilge Umar'ın deyişiyle 'peygamber gibi'ydi:
'Anadolu'nun herhangi bir bölümünü ilhak etmek, içeride uzun ve çetin bir sefere yol açacaktır. Yollar ile diğer ulaşım araçlarının yokluğu ve kuzeyden güneye bir dizi yüksek dağ silsileleri ile kesilmiş bir ülkenin engebeli yapısı da göz önüne alınırsa, böyle bir seferin güçlükleri mutlaka çok büyük olacaktır. Türkleri içeriye kovalarken, kendini düşman bir halkla meskûn, maddi manialarla dolu bir ülkenin ortasında bulacaktır. Sayı bakımından üstün ve seferin başlangıç dönemlerinde başarılı bile olsa Yunan ordusu daha içerilere ilerledikçe yanlarını ve ulaştırma hatlarını koruma gereği olarak iki tarafın kuvvetleri arasında dengenin kurulacağı bir noktaya varılacaktır. Bu andan itbaren Yunan ordusu savunmaya mecbur olacak ve teşebbüs düşmana geçecektir. Kendi memleketlerinde savaşan Türkler, Yunan ordusunun geniş bir cephe üzerine yayılmasını ve sonunda yıkıcı darbeyi vurmak için zaman bekleyeceklerdir. Başka bir deyimle Napolyon'un 1812'de Rusya'yı işgal denemesi yeniden tekrarlanacaktır. Napolyon Rus sınırını ilk geçtiğinde 500 bin kişilik bir ordusu vardı. Moskova'ya vardığında bu ordu 80 bine inmişti, geri kalanlar yanları ve ulaşım hatlarını korumak için geride bırakılmıştı. bu şartlarda ricat ve felaket kaçınılmaz olmuştu.'
***
Peki, nasıl olmuştu da Venizelos ve onun arkasındaki İngiliz 'akıl hocaları' bu gerçeği görememişlerdi?..
Büyük ihtimalle onların güvendiği şey, Türk ordusunun Dünya Savaşından yenilmiş ve silahsızlandırılmış olması ve Anadolu'daki Türk ve Müslüman nüfusun Balkan Savaşından beri neredeyse aralıksız devam eden savaşlar ve yenilgilerden dolayı büyük bir moral çöküntüsü içinde bulunmasıydı...
Dahası, İngilizler ve Yunanlar, kendi denetimleri altındaki Padişahın ve onun çevresindeki bir avuç işbirlikçinin Anadolu'da bir direnişin oluşmasını engelleyeceklerini düşünüyorlardı.
Nitekim, bu işbirlikçiler, direniş başladığında Anadolu'daki Meclis yönetimini boğmak için İngiliz emperyalistleriyle işbirliği halinde 'Kuvayı İnzibatiye' adıyla karşıdevrimci bir 'ordu' kuracak, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları için mahkemelerinden idam cezaları çıkartacak, Şeyhülislamlarına 'katli vaciptir' fetvaları verdirecek, 20'ye yakın bölgede taraftarlarını ayaklandıracak...
Ama başarılı olamayacaklardı: Anadolu halkı sonunda ihanetlere, moral bozukluğuna ve güçlüklere rağmen Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde birleşecek ve işgalciler, Venizelosun 'iyimser' senaryosunun değil Metaxas'ın 'kötümser' (!) senaryosunun gerçekleştiğini göreceklerdi.
(Devam edecek)