Arzu Balkan seslendirme sanatçısı, aynı zamanda bir eğitimci. ODTÜ Eğitim Fakültesi mezunu, İngilizce Öğretmeni.  Bilkent Üniversitesi’nde hocalık, İngiliz Kültür Müsteşarlığı’nda görev yaptı. İstanbul’da Nickelodeon Çocuk Kanalı’nın Türkiye temsilcisi olarak çalıştı. Aynı zamanda yıllarca TRT’de seslendirme sanatçısı olarak görev yaptı. 

Çok sayıda filmdeki oyuncuya sesiyle hayat verdi. Dönemin en iyi filmlerinden biri olan Titanic’in Rose (Kate Winslet) karakteri onun sesiyle hayat buldu. Kamera arkasından kamera önüne ‘En Son Babalar Duyar’ dizisindeki İpek karakteriyle geçti. Türkiye’nin en uzun soluklu dizilerinden biri olan ‘En Son Babalar Duyar’ dizisinde 3,5 yıl oynadı. Tamer Karadağlı’yla evliliklerinden olan kızı Zeyno’ya hamile kalınca setlerden uzaklaştı. 

Arzu Balkan şimdilerde Ankara Kent Konseyi’nde görev yapıyor. Ankara’nın sorunları için gönüllü olarak çalışıyor. ‘Bu seyirde herkes kaptan’ sloganıyla yola çıkan Kent Konseyi’nde bulunmaktan oldukça mutlu. Buranın siyaset üstü bir yer olduğuna dikkat çekiyor. Ortak aklı, ortak faydaya çevirmeye çalıştıklarını aktarıyor. En önemli paydamız Ankara diyor ve ekliyor: “Ankara bana çok şey kattı şimdi bende Ankara’ya bir şeyler katmak istedim.”  

Sevilen oyuncu ve seslendirme sanatçısı Arzu Balkan hem mesleki kariyerini hem de Ankara Kent Konseyi’ndeki çalışmalarını www.baskentgazete.com.tr Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Nursel Dilek Manavbaşı’na anlattı. 

-Biz sizi tanıyoruz; ama bilmeyenler için kendinizden biraz bahseder misiniz? 

Doğma büyüme Ankaralıyım. Ankara Koleji ardından ODTÜ Eğitim Fakültesi’ni bitirdim. İngilizce öğretmeniyim. İki şapkam var bir eğitimci bir de oyuncu, aynı zamanda seslendirme ve sunuculuk yapıyordum. Medyayla ilgili çalışmalarım oldu. 2,5 yıl İstanbul’da Nickelodeon Çocuk Kanalı’nın Türkiye temsilcisi olarak çalıştım. Ekonomik kriz patlayınca kanal Türkiye’den çekilme kararı aldı. Bende işsiz kaldım. Yeni işler bakarken En Son Babalar Duyar dizisi için Birol Güven’den teklif geldi. ‘Ben seslendirme yapıyorum dizi çekmedim’ ama olsun dediler. Kamera önü maceram böyle başladı. Tiyatroyla amatör olarak uğraştım. Televizyonda çocuk skeçlerinde oynadım, sunuculuklar yaptım ama dizi çekmemiştim. Hele o kadar uzun soluklu bir dizi. 

-Kaç yıl sürdü?

3,5 yıl sürdü. Hamilelikle birlikte ayrıldım. Ah kalbim dizisinde oynadım. İki tanede sinema filminde oynadım. Dizi sektöründe saatler çok yıpratıcıdır. Koşullar zordur. Çocuğum çok küçüktü yeni boşanmıştım. Bir süre ara verdim. Kızım 6 yaşına geldiğinde tekrar Ankara’ya döndüm. TRT’de seslendirmeler yapmaya devam ettim. Bir takım Avrupa Birliği projelerinde eğitmen olarak çalıştım. Moderatörlük yapıyorum. 12 yıldır kızımla Ankara’dayım. Mansur Yavaş’ın başkan seçilmesiyle Kent Konseyi’ne davet edildim. 5 sene yürütme kurulunda çalıştım. Bu da ikinci dönemim. 

-Ankara Kent Konseyi’nde neler yapıyorsunuz? 

Aslında burası Ankara’nın sivil sesi. Mansur Yavaş ‘Ben Ankara’yı tek başına yönetmek istemiyorum hep beraber sizlerin de fikrine ihtiyacım var. Hep birlikte yöneteceğiz’ dedi. Bende çok etkilendim tabii. Çünkü Ankara doğup büyüdüğüm yer. Ankara bana çok şey kattı şimdi ben Ankara bir şeyler katmak istedim. Burada ortak aklı, ortak faydaya çevirmeye çalışıyoruz. Ankara’nın ekonomik, işlevsel sıkıntıları hepsi bizim konularımız arasında. Alt çalışma gruplarıyla birlikte hareket ediyoruz. Yerel yönetimler yasasına göre de buradan aktardıklarımız belediye meclisinde gündem maddesi olarak tartışılıyor. Burada çok farklı çalışma grupları var. 2 bin 500’den fazla bileşenimiz var. Her gün etkinlik oluyor burası herkese açık bir yer. Siyaset üstü bir kurum. Burada her dil, din, ırk, mezhep, hemşerilik gözetilmiyor. Tabii bunda Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz’ın da etkisi çok büyük. Çünkü herkese eşit mesafede duruyor, her fikre, her görüşe, her bakış açısına saygıyla yaklaşıyor. Bu yüzden de hakikaten çok demokratik bir ortam var. Bizim ortak paydamız Ankara. Büyük ölçekte bakarsanız da Ankara'dan Türkiye. Türkiye çünkü Ankara Kent Konseyi diğer illerdeki kent konseylerine de öncülük yaptı ve oralarda da kent konseyleri kuruldu. 

“ANKARA’DA TİYATRO SALONU EKSİKLİĞİ VAR”

-Ankara’nın temel sorunu ne sizce? Size bu yönde ne gibi sorunlar geliyor?

Son yıllarda artan bir trafik sorunu var. Benim İstanbul’dan kaçış sebebimdi trafik. Eskiden Ankara’da en uzak mesafeye yarım saatte gidilir derdik. Şimdi artık öyle bir tanımlama kalmadı. Tabii bu artan trafiğinde sebepleri var. Son yaşanan depremle çok göç aldı. 1 milyon 200 bin kişinin geldiği söyleniyor. Ankara’nın alt yapısı da bunu kaldırmıyor. 

-Kültür sanatla ilgili ne gibi sorunlar var? 

Ankara’da ciddi bir tiyatro salonu eksikliği var. Etkinlikler yapılıyor; ama mesela geçenlerde Keçiören Belediyesi’nde tiyatro oyununa gittim. O kadar çok ilgi vardı ki ama bir sürü insanda ayakta kaldı. Bunun için de çözüm bulmaya çalışıyoruz. Bir de sinemayla ilgili bütün alanlar İstanbul’a kaydı. Ankara’da artık dizi çekilmiyor benim gördüğüm kadarıyla. TRT’deki işler bile İstanbul’da yapılıyor. Onlarında sıkıntıya düştüğünü düşünüyorum. Çünkü artık çekilen mekanlarda aynı. Ankara bu anlamda önemli bir şehir. Malzeme tedariki için çok uygun bir şehir. Burada çok iyi oyuncular var tarihi mekanlarımız var. Ankara’nın sinema ve dizi sektörü için daha çok kullanılması gerekiyor diye düşünüyorum. Plato olabilecek yerler var.

-Peki sizin sanat geçmişinize dönecek olursak dizi sektörüne bir dönüş olabilir mi? 

Yani iyi bir teklif gelirse neden olmasın. Çünkü artık kızım da büyüdü, kendi ayaklarının üzerinde durabiliyor çok şükür. Memnuniyetle oynamak isterim elbette. Ama burada da mutluyum burada da güzel işler yapıyorum. 

-Nasıl buluyorsunuz son zamanlarda yayınlanan dizileri? Siz ne izliyorsunuz mesela?

Benim bir tane favori dizim var o da Bahar. Hem çok eğleniyorum hem duygulanıyorum. Senaryo da oyuncular da çok iyi. Çok güzel mesajlar var. 

-Oyuncular Türkiye’deki dizi çalışma saatlerin uzunluğundan yakınıyor.  Bunun bir standardı var mı? Yurt dışında nasıl? 

Yurt dışında böyle değil tabii. Yurt dışında daha kısa yani elli dakika bildiğim kadarıyla. Yani bu tamamen televizyonların gelir elde etmek, reklam saatlerini uzatmak için yaptıkları bir şey diye düşünüyorum.  Açıkçası çok net bir bilgim yok ama bende 3,5 yıl bir dizide çalıştım bunun bir çözüme kavuşturulması gerekiyor. 

“GENÇLER ÜNLÜ OLMAYI MESLEK ZANNEDİYOR” 

-Siz TRT kökenli bir sanatçısınız. Artık herkes oyuncu olmak istiyor. Ya da çok kolay para kazanmak istiyor. Her sektörde olduğu gibi oyunculuk ya da seslendirme de biraz kalite düştü mü sizce?

TRT bunun bir okuluydu aslında. İşte seslendirme anlamında da öyleydi ama dediğim gibi bugün İstanbul'a taşındı çoğu şey. Yani bunu nasıl yeniden kaliteli hale getirilebilir? Ben seslendirme yapmaya altı yaşında başladım. O zaman bir tek TRT vardı diğer kanallar yok. TRT'de biz gerçekten disiplinli çalışmayı ve iyi iş yapmayı öğrendik. TRT sadece mesleki anlamda okul değil, aynı zamanda da iş disiplinimizi geliştirmemizi, birlikte çalıştığımız arkadaşlarımıza saygı duymayı, öğrendiğimiz bir yer.  Dolayısıyla da çok iyi işler yaptık. Güzel işler çıkarttık. 14 yaşında TRT'nin ‘ses olurunu’ aldım. Yani her tür sesle ilgili spiker, sunucu, işte radyoda, televizyonda sesini kullanabilir diye olur veriyordu. Onu almadan sesinizi de bir şey yapamıyordunuz o zaman. Bir sürü aşamadan geçiyorsunuz. Benim hocalarım devlet tiyatrosu sanatçılarıydı. Hem eğitimlerimizi onlardan aldık hem de birlikte çalıştık. Sanat usta çırak işidir zaten. İyi ustalarla çalışırsanız, siz de bir gün iyi bir usta olursunuz.  Özel televizyon kanalları açıldıktan sonra bu işler çok hızlandı. Eskiden biz bir filme seslendirme yapacağımız zaman oturup, çalışırdık, provasını yapardık, ertesi gün kaydını alırdık. Ama doksanlarda kanallar çoğalınca, sizi kayda çağırıyorlar, elinize teksi tutuşturuyorlar. Kanalların çoğalması ve zamanın kısalmasıyla birlikte maalesef kalite düşmeye başladı. Çünkü yetiştiremeyince dışarıdan deneyimsiz ve eğitimsiz olan insanlar da katılmaya başladılar. Öyle olunca bu işi çok iyi bilenler de biraz geri adım atmaya başladı. İşler artık eski alıştığımız kalitede çıkmayınca insan onun içinde de kendini çok görmek istemiyor herhalde. Eskiden Ankara'da çok yoğun dublaj yaptığım zamanlarda yurt dışından Almanya'dan falan bizi izlemeye gelirlerdi. Ayırt edemezlerdi orijinal ses gibi diye öğrenmeye gelirlerdi. Maalesef şimdi o özelliğimizi kaybettik. 

-Neden sizce? 

Gençler ünlü olmayı meslek olarak görüyorlar. Bu çok acı. Nasıl ünlü olurlarsa olsunlar önemli değil, ama öyle değil. Altını doldurmak, içini doldurmak lazım. Kızım da piyanist ve o da bu çarpıklığı görüyor çok şükür ama arkadan gelen gençler için hakikatten endişeleniyorum. Yani on beş dakika ünlü olmak için her şeyi yapabilecek gençler görüyorum, insanlar görüyorum maalesef. Herkes kolay para kazanmak istiyor emek sarf etmeden.  Eğitim ciddi bir problem şu an. Üniversite açmakla kaliteli bir iş yapıldığı zannediliyor ama sadece üniversiteler değil bence anne baba eğitimleri de verilmeli diye düşünüyorum. 

“İYİ AKTÖRLERİ SESLENDİRMEKTEN ZEVK ALIYORUM” 

-Siz kimleri seslendirdiniz şimdiye kadar? Seslendirme yaptığınızda keyif aldığınız bir isim var mıydı?

Yani tabii çok isim seslendirdim; ama benim ilk göz ağrılarımdan biri ‘Charles İş Başında’ diye bir dizi vardı. O zaman ben de çok gençtim. Dolayısıyla o dizi çok keyifle seslendirdiğim bir diziydi, ekibimiz de çok iyiydi. Yekta Kopan, Sungun Babacan, Haldun Boysan, Toprak Sergen. O kadar iyi seslendiriyorduk ki dizinin süresi yirmi dört dakikaydı. Biz stüdyoya girerdik. Yirmi beşinci dakikada biterdi. O günlerimizi asla unutmam. Titanic filmindeki Rose karakteri. Birçok filmde de Kate Winslet’i seslendirdim. Tabii iyi aktörleri seslendirmek hoşuma gidiyor. Çünkü aslında bir nevi sizde mikrofonun arkasında bir oyunculuk yapıyorsunuz. Dolayısıyla iyi aktörleri seslendirmekten çok büyük zevk alıyorum. 

Muhabir: Nursel Dilek MANAVBAŞI