Ebru APALAK
Milyonlarca lise mezununun girdiği Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın (YKS) tercih işlemleri devam ediyor. 27 Temmuz’da başlayan ve 8 Ağustos’ta sona erecek tercih süreci sırasında adayların nelere dikkat etmesi gerektiğini, Türkiye’deki yükseköğretimin niteliğini akademisyen Olcay Yılmaz, rehber öğretmenler Hayati Bozkır ve Ilgın Yazıcı, baskentgazete.com.tr’ye değerlendirdi.
TED Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Bölüm Başkan Yardımcısı Dr. Olcay Yılmaz, liseden üniversiteye geçişin “önemli bir kariyer geçiş süreci” olduğunu söyledi. “Ama bu ömürleri boyunca yaşayacakları tek geçiş değil. O yüzden de hatalı bile olsa istendiği kadar optimal bir seçim olmasa bile hayatın sonu değil” diyen Dr. Yılmaz, dünya, eğitim sistemi ve istihdam piyasasının daha esnek iş tanımları ve çoklu görev isteklerine yöneldiğini aktardı. Üniversite tercihinin hayatlarındaki son seçim olmadığını ifade eden Yılmaz, gençlere üzerlerinde baskı hissetmemelerini önerdi: “Çünkü insanlar mesleki bilgi ve deneyimler yaşantı üzerine kuruluyor ve üniversite hayatına başladıkları zaman belki de hatta iş hayatına başladıkları zaman ilgi, yetenek ve değerlerin daha fazla farkına varacak. Ve ondan sonra da bu diğer seçenekleri denemeye başlayabilecekler” ifadelerini kullandı. Adayların tek bir değişkene bağlı kalarak seçim yapmamaları gerektiğini belirten Yılmaz, sadece puanlarını dikkate alarak tercih yapmalarını tavsiye etti. Yılmaz: “Puanı en yüksek nereye girebiliyorsam onu en başa yazayım’ bakış açısından uzak durmak gerekiyor. Çünkü ÖSYM'nin yayınladığı yıllık sıralamayı inceledikleri zaman şunu görecekler: Birçok bölüm birkaç yıl içerisinde son derece farklı sıralarla karşımıza çıkabiliyor. Bir yıl 250 bininci taban puan sıralamada alan bölüm, bir sonraki yıl 190 bine düşebiliyor. Yani bir yılda bile elli-altmış bin kişilik bir sıralama değişikliği olabiliyor.”
TERCİHLER ÜNİVERSİTEYE GÖRE YAPILMALI
Üniversite tercihlerinde geçmişten beri tartışılan “Bölüm mü, üniversite mi?” konusunda, tercihlerin üniversiteye göre yapılmasının daha önemli olduğunu belirtti. Türkiye’deki üniversite sayısının çokluğundan bahsederek, günümüzde üniversiteler arasındaki farkların belirgin olduğuna değindi. “Üniversitelerin tek başına meslek kazandırmaya yönelen bir kurum” olmadığını vurgulayan Yılmaz, öğrencilerin üniversite ile yetişkinliğe hazırlandığını kaydetti. Müfredatın çeşitli kaynaklardan öğrenilebileceğini söyleyerek, “Üniversite yaşamının bireye kattığı özellikleri kitaplardan vesaire öğrenmek mümkün değil” dedi.
AKADEMİSYEN YILMAZ: DOĞRU BİR KOMPOZİSYON GEREKİYOR
Tercih yaparken sıralaması yüksek bölümleri tercih listesinde en başa yazmanın doğru bir bakış açısı olmadığını söyleyen Olcay Yılmaz; iyi gelir, yetenek ve değerler gibi değişkenleri meslek seçiminde hesaba katmak gerektiğini kaydetti. Yılmaz, eğitim alanı seçimi için “Puan tek başına bir şey değil. Sıralama tek başına bir şey değil. İlginizin yüksek olduğu, yeteneklerinizin var olduğu ve değerlerinize uygun alanları seçmek son derece mantıklı” diye konuştu. Öte yandan adayların yalnızca ilgi duydukları alanları seçmelerinin olumsuz sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekti. Tercih edilen alana ilginin zamanla azalması durumunda adayların öğrencilik ve meslek yaşamlarında başarısızlıkla karşılaşabileceklerini anımsattı. “Yeteneği hesaba katmadan ilgiyi tek başına kullanmak doğru olmuyor” diyen Yılmaz, buna ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü: “Ya da hem ilgim hem yeteneğim var ama değerlerime uygun olmayan bir meslek seçtim mesela iş hayatında başkalarından destek görmeyi bekliyorum. Seçtiğim alan, ilgi ve yeteneklerime uygun ama yapacağım meslek başkalarının desteğine uygun olmayan bir çalışma ortamını gerektiriyor. O zaman da tatminsizlik yaşayabiliyor. O yüzden bunların arasında çok doğru bir kompozisyon gerekiyor”
Bu yıl tercih yapmama kararı alanlara yeniden sınava girmenin kritik bir karar olduğunu ifade eden Yılmaz, bir yıllık “belirsizlik” sürecinin olduğunu kaydetti. Sınavla ve bölümlerle ilgili yasal düzenleme ihtimaline işaret etti. Adayların net bir karar vermesi gerektiğini belirterek, mevcut sıralama ve puanlarıyla kendilerini tatmin edecek şekilde tercih yapmalarını önerdi. Aday, sınavda kapasitesinin altında bir puan almışsa gelecek yıl sınava tekrar girmenin uygun bir karar olacağını söyledi.
“GELECEĞİN MESLEKLERİNDEN DAHA ÇOK MESLEKLERİN GELECEĞİ ÖN PLANA ÇIKIYOR”
Günümüzde birçok bilimsel yayında yapay zekâ mühendisliği, uzay araştırmaları mühendisliği, yazılım ve uygulama geliştiriciliği gibi meslekler ön plana çıkıyor. Yılmaz, özellikle son bir yılda yapay zekânın yükselişinden ve iş gücü piyasasındaki görevlerin yüzde yetmiş beşinin yerini yapay zekâ ve teknolojinin alacağı varsayımından söz etti. Mevcut mesleklerin farklı biçimlere dönüştüğünü dile getiren Yılmaz, eğitim alınan bölüm fark etmeksizin yapay zekâ uygulamalarını, uzaktan eğitim gibi konuları bilmek gerektiğinin altını çizdi. “Geleceğin mesleklerinden daha çok mesleklerin geleceği ön plana çıkıyor. Yani her meslek öyle ya da böyle farklı yönlere evriliyor” dedi. Yapay zekâ ve teknolojinin gelişiminin farklı özellikleri olan insanlara ihtiyacı arttırdığını belirtti. İnsanların sağlık ve eğitimle ilgili alanlarda, sosyal bilimlerle ilgili bölümlerde “teknolojiyle son derece iç içe becerilerle donatılmış” olması gerektiğini vurguladı. Tercih yapacak bireylere de bunu göz önünde bulundurmalarını tavsiye etti.
Türkiye'deki yükseköğretimin niteliğini değerlendiren Yılmaz, Avrupa ve Amerika’da akreditasyon kuruluşlarının desteklendiğini söyledi. Üniversite eğitiminin bunu sentezlemeye çalışarak başarılı olacağını, Türkiye’nin ise buna yaklaşmaya çalıştığını söyledi. İş gücü piyasasının gereksinimleriyle yükseköğretim mezunlarının sayılarının eşleşmemesinin ve nitelik farklılıklarının eğitimin niteliğine ilişkin göstergeler olduğunu söyledi. Türkiye’deki kurumların önlem almaya çalıştığını ancak “daha koordineli bir çalışmaya ihtiyaç” olduğunu kaydeden Yılmaz, durumu şöyle ifade etti: “Henüz istenilen düzeyde değil ama zaman zaman farklı bileşenler arasında bu kopukluk hissediliyor. Mesela ulusal yeterlilikler, sektörel ihtiyaçlar. Kamu stratejileri, yükseköğretim stratejileri, yükseköğretim öncesindeki örgün eğitim stratejilerinin hepsinin birbiriyle uyumlu hâle gelmesi gerekiyor. O yüzden buradaki bazı aksaklıklar sadece yükseköğretimden kaynaklanmıyor”
Dr. Olcay Yılmaz, Türkiye'de birçok kez değişen üniversiteye giriş sınav sistemiyle ilgili pratik sorunlar olduğunu dile getirdi. Vatandaşların yetenek ve değerlerini ilköğretimden itibaren ölçme yöntemleriyle belirlemek gerektiğini aktardı. Türkiye gibi nüfusu fazla olan bir ülkede bunu uygulamanın zor olduğunu belirten Yılmaz, “Bu öğrenci, üniversite içerisinde o bölümde başarılı olacak mı? Yeteri kadar tatmin olacak mı? İş hayatına atıldığı zaman ne kadar başarılı olacak? Bunların biraz fark edilmesi gerekiyor” diye konuştu. Bireylerin mevcut sınav sistemi yüzünden “tıbbi başarı testine hazırlanır gibi” üniversiteye hazırlandıklarını söyleyen Yılmaz, “Üzerinde çalışılması, boylamsal bir ölçmeyi gerektiren bir yapı” dedi.
REHBER ÖĞRETMENLER ÜNİVERSİTE ADAYLARINA NE ÖNERDİ?
Otuz yıldır rehber öğretmenlik yapan Hayati Bozkır, üniversite tercihi yapacak öğrencilere başarı sıraları ve bölüm kontenjanlarına dikkat etmelerini tavsiye etti. Ankara’da çalışan Bozkır, “Puanlar yıldan yıla çok değişiyor. Puanlar nesnel bir gösterge olmuyor. Ama başarı sırası daha nesnel oluyor” ifadelerini kullandı. Öğrencilere kendi başarı sıralarına yakın bölümleri ve yerleşmeleri durumunda pişman olmayacakları bölümleri tercih etmelerini öneren Bozkır, “Gittiği zaman pişman olmayacağı, ‘Ben buraya neden geldim?’ demeyeceği ve severek okuyacağı bir bölüm olmak üzere düşebileceği yere kadar başarı sırası bağlamında düşmelerini öneriyoruz” dedi. Özellikle vakıf üniversitelerini tercih eden adayların kontenjanlara dikkat etmeleri gerektiğini, “Genellikle bu bölümlerin dört, beş, dokuz, on gibi kontenjanları oluyor ve o zaman tercihini riske atmış oluyor. O yüzden hem başarı sıralarına hem de kontenjanlara dikkat etmelerini öneriyorum” diyerek belirtti.
Bozkır, bu sene tercih yapmayacak, gelecek sene sınava yeniden girecek kişilere ise çalışma alışkanlıkları varsa seneye sınava girmelerini önererek şu tavsiyeleri verdi: “Çalışma alışkanlığı olan bir öğrenci eğer bu yıl sınav kaygısını düzenleyemediği için başarısız olduysa ve öz disiplinini sağlayabiliyorsa sistemli ve çok yoğun olmayan düzgün çalışmalar yapması gerekiyor. Planlı programlı çalışması gerekiyor. Günlük ve haftalık tekrarlarını, konu tekrarlarını geciktirmeden yapması gerekiyor. Ünite tekrarlarını, aylık tekrarlarını ihmal etmemesi gerekiyor ve özellikle çok soru taraması gerekiyor. Niceliğin çok önemi yok. Niteliksel sorular taramalı. Daha çok yeni nesil diyebileceğimiz çıkan yayınları takip etmeli ve onların soru bankalarından çözümler yapmalı”
Türkiye'deki üniversite eğitiminin niteliğine dair Bozkır, üniversitelerin bu yıl bir sıçrama içine girdiği yönündeki gözlemini aktardı. Dünya sıralamasında ilk beş yüz listesinde yer alan üniversiteler arasına 2021 yılında Türkiye’deki üniversitelerin giremediğini, geçtiğimiz aylarda açıklanan 2022 listesine dokuz üniversitenin girdiğini hatırlattı. Öğrencilerinin dünya vatandaşı olmayı önemseyerek bölüm tercihi yaptıklarını kaydetti. Adayların öğrenci değişim programlarını ve yurt dışıyla bağlantısı olan üniversiteleri daha fazla tercih ettiklerini aktardı. Bozkır, “Çünkü yüksek lisans yapmak isteyenler ya da akademisyenlik düşünenler özellikle bilim insanı olmak isteyenler daha çok yurt dışı odaklı düşünüyorlar. Üniversitelerde buna imkân sağlayacak altyapıyı bu son birkaç yıldır oluşturmaya çalışıyorlar. Talepleri göz ardı etmiyorlar” ifadelerini kullandı.
“HER SENE SINAVA GİRMEK BİR RİSK”
Başkentte bir özel okulda çalışan rehber öğretmen Ilgın Yazıcı ise, tercih yapacak üniversiteli adaylarına üniversitelerin akademik kadrolarına bakmalarını tavsiye etti. Tercih ettiği üniversiteye yerleşen öğrencilerin üniversite veya bölümden vazgeçmesi hâlinde sonraki yıl sınava girdiklerinde okul puanlarının düştüğüne işaret etti. Yazıcı, “Onun için gerçekten tercih yapmayı istiyor mu, ya da hangi alana ilgisi var?” dedi.
Bu sene tercih yapmak istemeyenlere sıralamaları iyi bir bölüm ve üniversiteye yetiyorsa tercih yapmalarını öneren Yazıcı, “Çünkü her sene bizim işimiz biraz daha zorlaşıyor. Bu sene sınava üç buçuk milyon insan girdi, seneye belki beş milyon kişi girecek. Yığılma artacağı için seneye daha iyi sıralamalar, daha iyi puanlar yapsak bile sıralamalarımız daha geride olacak demektir. O yüzden bu yığılma riskini göze alabiliyorlarsa mezuna kalabilirler. Ama her sene sınava girmek bizim için bir risk aslında... O yüzden bu sene mümkün mertebe öğrencilerimizin tercih yapmasını istiyoruz” diye konuştu.
Öğrencilerinin çoğunlukla sağlık ve mühendislik alanlarındaki bölümleri tercih ettiklerini dile getiren Yazıcı, özellikle uçak mühendisliği, yapay zekâ mühendisliği ve bilgisayar mühendisliği gibi alanlara rağbet ettiklerini ifade etti.