Muhteber Demirtaş, www.baskentgazete.com.tr’ye sanata bakışında önemli yer eden kadınları anlatırken, “Ben genelde kadınları çalışıyorum. Kadınların ayakta durabilmesi önemli. Cumhuriyet kadınları, özgür kadınlar… kimin de öğrenciler. Kadının özgürlüğü, ayakta durabilmesi, bağımsız olabilmesi. Tek başına sokağı çıkabilmesi” sözleriyle özetledi.
İlköğrenimini tamamladığı 1965 yılında sınavını kazandığı şimdiki adıyla Beşikdüzü Anadolu Öğretmen Lisesi olan 6 yıllık Beşikdüzü Kız İlköğretmen Okulu’na girdiğini anlatıyor.
Dönemin "İlköğretmen Okulları"nın ideal yönlendirmelerinden nasibini alarak; resim öğretmenlerinin gördükleri resim yeteneğini değerlendirdi ve diğer derslerdeki başarıları da göz önünde bulundurularak İstanbul’da Çapa Resim Seminerine resimlerini gönderiyorlar. “Resimlerim kazandı. Bizi tekrar yüz yüze sınava 8 arkadaşımla gönderdiler okula” diyor. 1968 yılında İstanbul Ortaköy İlköğretmen Okulu’nun şimdiki "Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri"nin sınıf bazı olan "Resim Semineri"ne yetenek sınavını kazanarak kaydolduğuna vurgu yapıyor.
Üç yıl boyunca sanat eğitimcileri Selahattin Hüsnü Taran ve Hamdi Dicle’nin öğrencisi olarak resim eğitimi gördüğünü belirten Demirtaş, 1971 yılında öğretmen olarak mezun olup dört yıl yaptığı öğretmenlik görevinden sonra, 1974 yılında yetenek sınavını kazandığı şimdiki adı Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Bölümü’ne girdiğini ekliyor. Buradan 1980 yılında mezun olduktan sonra değişik illerin ortaokul ve liselerinde aralıksız olarak sanat eğitimciliği görevinde bulunan sanatçı, 1988 yılında mezun olduğu üniversitenin resim ana sanat dalında lisans tamamladı.
İki çocuğundan biri Tıp Fakültesini, diğeri Fizik alanını seçtiğini anlatan Muhteber Demirtaş, çocuklarındaki matematik zekasının benzerinin kendisinde de olduğunu, matematiğe yatkınlığını, hocası Sabri Babacan tarafından fark edildiğini söylüyor.
Resme neden başladığını da anlattı Muhteber Demirtaş:
“İlk okul birinci sınıfında, erkek bir öğretmenimiz vardı. Nereden resme başladığımı anlatayım. Okula stajyer iki bayan öğretmen gelmişti. Onlar sınıfta dolaşırken, ben onların resimlerini kara kalem olarak defterimin kenarına resmini yapmışım. Onlardan biri bunu gördü. Ve arkadaşını çağırdı, ‘gel buraya bizim resmimizi yapmış’ diye bu çocuk bizim resmimizi yapmış. Ben o zaman ilgimi çekmiş onların giyim ve kuşamları. Hem de bayan öğretmen olmaları. Önce utanmıştım, kendilerine çok benzetmiştim ki tanımıştı resimde. Aferin deyince çok mutlu olmuştum. Demek ki o zamanda resim ilgimi çekiyormuş bir şeyin resmini yapmak.”
“Resim sanatçılığını seçmekte pişman mısınız?” sorusuna içtenlikle şöyle cevap veriyor:
“Hiç pişman değilim, matematiği de iyi yapardım ama resim daha mutlu etti beni. Eşimle aynı branşta olmak, aynı atölyeyi kullanmak şans oldu bizim için..”
Eşi Yusuf Demirtaş ile de aynı işi yapmanın kolaylığına da vurgu yapan Muhteber Demirtaş şöyle devam ediyor:
“İkimizde resimci olunca birbirimizin kaprisini çekeriz. Eleştiriler sert olur. Bu olmadı der. Gerçekçi bir eleştiri yaparız birbirimize. Olmadı deriz. Bu güzel yanı. Doost acı söyler misali dost bir sanatçı acı eleştiri yapar, daha iyiyi yapmam için. Ama yüreklendirdi hep beni eşim. ‘yaparsın, edersin’ gibi söylemi. Güzel bir çalışma ortamı sağladı. Birbirimize destek olduk.”
‘Cumhuriyet kadınları benim hep ilgimi çekti’
Resim yaşamında kadınlarla ilgili çizimlerini çok önem verdiğini anlatırken, önünde durduğu tuvaldeki duygularını sorduğumuzda şöyle devam etti:
“Burada ben genelde kadınları çalışıyorum. Kadınların ayakta durabilmesi önemli. Cumhuriyet kadınları, özgür kadınlar… yani bunlar kiminde öğrenciler. Belki kendi hayatımın bir yerini çiziyorum. Öğretmen olmayı, öğrenciler yetiştirmeyi, öğrenci iken bir bayan öğretmeni idol olarak görmek ve onun gibi ayakta durabilmek. Kimse yokken, bunları anlatıyorum, kadının özgürlüğü, ayakta durabilmesi, bağımsız olabilmesi. Tek başına sokağı çıkabilmesi… arkada uzakta, yakında.. ama bir kitle oluşturduğu kadınlar. Bazen sadece ayakkabı var. Genelde de ayakkabı özentisi olur, bir de öldürülen yok edilen kadınların kalan ayakkabıları.. boşta kalan ayakkabılar onlar. Onlar çok duygulandırır beni. Belki çocuk ayakkabıları onlar, belki bir genç kızın ayakkabıları. Ama bir de kuşlar ve bisikletlerim olur. Özgürlüğü anlatan kuşlar gibi özgür uçabilmek. Bazen bir haber getirdiğini düşünürüm kuşların. Ben çalışırken, kuş gelir başımda öter, ben o kuşu resmime ilave ederim. Güzel bir haber duyarım gibi düşünürüm. Batıl inancım yoktur ama, kuşların gelip başımda alçaktan ötmesi, beni çok etkiler ve resimlerime koyarım. Karga olur, kuş olarak düşünürüm. Bisikletleri koyarım.”