'Göç etmiş bir ailenin yaşadığı zorluklar, istenmemek ve bakışları üzerinde hissetmek, bunun getirdiği öfke sanırım beni çizime yöneltti.' diyen Cumhuriyet Gazetesi çizerlerinden Muhammet Şengöz, 'Ben de varım' demek için çizmiş.Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü'nden mezun olan yüksek lisansını tahta oyma-basma tekniği üzerine yapan Şengöz, TRT'de 'Evrende İki Konu' adlı çocuk programında 'Duvar Pası' adlı karikatürü yayınlanınca okulda ilgi odağı olduğunu ve 'öteki' olmaktan böylece kurtulduğunu belirterek,'Öteki' olmaktan çıkmıştım. Tek kanallı televizyona çıkmak aile ve çevremde'ünlü!' yapmıştı belki ama beni iflah olmaz bir şekilde çizgi içine çekti.' dedi. Çizgilerin diliyle yaşama tutunan Şengöz ile öteki olmayı, çizgileri, Oğuz Aral ve Nezih Danyal gibi usta karikatüristlerle yollarının kesiştiği noktaları konuştuk.
• Bize kendinizden bahseder misiniz?
İzmit doğumluyum. 6 kardeş, işçi baba, ev hanımı anneden doğma bir çocuk olmak bile yaşamda insanı karikatüre bulaştırıyor sanırım. Göç etmiş bir ailenin yaşadığı zorluklar, istenmemek ve bakışları üzerinde hissetmek, bunun getirdiği öfke sanırım beni çizime yöneltti.
İyi ki yöneltti, zira çocukluğumun mahallesi zorlu koşullardı. Okulda sevdiğim öğretmenler olduğu kadar sevmediklerim de oldu. Sevmediklerime kendimi fark ettirmek için belki de 'Ben de Varım' demek için yapabileceğim tek şey beynimi, bileğimi ve ayağımı kullanmak oldu. Futbolu bir süre doya doya yaşayıp bırakırken, okumayı ve çizmeyi bırakmadım. Derslerimde başarılıydım.
'ÖFKEMİ ÇİZİMLE YATIŞTIRIRDIM!'
• Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü'nden mezun olup, Yüksek Lisansınızı Tahta Oyma-Basma Tekniği üzerine yapmışsınız. Neden karikatür? Karikatüre evriliş hikayenizi anlatır mısınız?
1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nda 10 yaşındaydım. Evimize düzenli olarak Günaydın Gazetesi girerdi ve savaşın getirdiği fotoğraflar ve onları yaratanlara öfkem çocuk halimle beni çizmeye karikatüre yöneltti. Gazetede Yunan basınında Türkler hakkında yayınlanan karikatürler milliyetçilik damarımı kabartmış o karikatürleri tersyüz ederek Yunan Bayrağını Türk bayrağına, Yunan askerini Türk askerine dönüştürürdüm. Öfkemi çizimle yatıştırırdım. Karikatürle tanışma ve yönelme hikayem böyle başladı.
Sonra okulun duvar gazetelerinde öğretmenlerimi eleştirir ve öğrencilerin sorunlarını çizerdim. TRT'de 'Evrende İki Konu' adlı çocuk programında 'Duvar Pası'adlı karikatürüm yayınlanınca okulda ilgi odağı olmuş ve 'öteki' olmaktan çıkmıştım. Tek kanallı televizyona çıkmak aile ve çevremde'ünlü!' yapmıştı belki ama beni iflah olmaz bir şekilde çizgi içine çekti. Oysa dönemin dizilerinin etkisiyle doktor, avukat olmak istiyordum.
'OĞUZ ARAL BENİ SEMPE'YE BENZETİRDİ'
• İlk karikatürünüz 1979 yılında Gırgır Mizah Dergisi'nde yayınlanmış bundan sonraki süreçte hayatınızda ne değişti?
Gırgır Dergisi'ne İzmit'ten karikatür yolluyor, çıkmasını bekliyordum. 3 ay sonra çizdiğimi 'Çiçeği Burnunda Karikatürcüler' köşesinde görünce çizginin bir yerinden tutmuştum artık. Yarım sayfalık eleştirinin sonunda'Yine de 15 yaşına göre bulduklarınız ve çizdikleriniz iyi' sözünü yazan Oğuz Aral'a yönelttim çizimlerimi.
Sonra 'Taze Usta' oldum. İzmit – İstanbul arası pazartesi günlerini iple çektim. Oğuz Aral'la tanıştım, fırça yedim, övgüler aldım. Sempe'yitanımıyordum, Oğuz Aral, onun gibi çizdiğimi söyleyince çok mutlu oldum. Uluslararası bir sanatçı oluyordum sanki.Marmara Hukuk ilk açıldığı için ön kayıtla öğrenci alıyordu. Bir de Marmara Güzel Sanatlar Grafik Bölümü'nü de kazanmıştım. İki sevdiğim şey aynı anda gelince tercih yapmak zorunda kaldım. Güzel sanatlar serüvenim böyle başladı ve hiç pişman olmadım. Çok değerli hocalardan eğitim aldım.
NEZİH DANYAL YOLUNU DEĞİŞTİRMİŞ
Uluslararası düzeyi Nezih Danyal'a borçluyum. Ödüller alsam da İzmit'te kalmanın etkisiyle kendimin pek farkında değildim doğrusu. Belki de farkındaydım ama hareket ettiren Nezih Danyal oldu.
1995 yılında ilk karikatür kitabım yılın sanatçısı olarak yarışmalı ve ödüllü Karikatür Vakfı'ndan çıktı. Tan Oral'ın elinden aldığım basılı kitabın heyecanını hiç unutamam.Sonra her sene Karikatür Vakfı'nın düzenlediği festivallere çizer olarak katılıp dünyanın çizerleri ile tanışmam ufkumu genişletti ve artık dünya çizeriydim. Hayatıma, ilişkilerime ve öğrencilerime farklı bakmaya başladım.
'ÜNSAL OSKAY VE İSMAİL TUNALI SAYESİNDE BAKIŞ AÇIM DEĞİŞTİ'
• Şu an sadece karikatür mü var?
Master ve Sanatta Yeterliliği Tahta Oyma- Basma Tekniği konusunda yaptım. Tahtanın direngenliği ve blok etkisi ifadeyi yalın anlatabilme olanağı vermesi karikatürüme de yansıdı. Felsefeci Nermi Uygur, İletişimci Ünsal Oskay ve Estetikçi İsmail Tunalı'nın dersleri karikatüre sadece çizgi olarak değil, felsefi boyutta bakmamı sağlamıştı.
Artık beni izleyici, çizgilerimden değil düşünce biçimimden tanısın istiyordum. Ortak bir olay karşısında anlık, hızlı ve farklı bir biçimde tepki veriyordum. İşte bu nokta da başımda beladan kurtulmadı. Mahkemelik oldum. Yıllarca çizdiğim gazeteden kovuldum. Ama ne olursa olsun 'ÇİZDİMGİTTİ' anlayışını sürdürüyorum. Kendi hesabım Instagram ve Facebook'ta gönlümce çiziyorum. Bir de Cumhuriyet Kitap Eki'nde 'Haletiruhiye' başlığı altında her perşembe karikatürlerim yayınlanıyor.Halen Ayvansaray Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi'nde Görsel İletişim Tasarım Bölüm Başkanlığı görevini sürdürüyorum. Karikatürün yanında baskıresim de yapıyorum.
ACININ MİZAHINI YAPMIŞTIM!
• 17 Ağustos 1999 depreminde çizdiğiniz karikatürleri 'Orada Kimse Var mı!' adlı kitapta toparlayarak yayınlamışsınız. Acının mizahı olur mu?
17 Ağustos 1999 depremi sözlerin anlamını yitirdiği bir evreydi. Sevdiklerini enkazın altında aramak ve çıkarmak ben de derin izler bıraktı. Birine sevinemeden diğerini merak etmeler, anlatılası şeyler değil. Yaşama tutunmak yine benim için kağıt kalemle oldu. Artçılarda bile çizmeyi bırakmadım, Çizdikçe rahatladım, izleyenleri rahatlattığımı gördüm. Çizdiklerime kendim de şaşırıyordum. Trajediyi yansıttığım gibi komiği de yansıtır hale geldim. Yakın çevremden 'Yok artık, bunu da yayınlatmayı düşünmüyorsun sanırım!' kızgınlığını hiç unutamıyorum. Beynime söz geçiremiyordum. Sanki bir at vardı ve ipini koparmış sağa sola koşuyordu. Bir gün bir ajans sahibi Fevzi Kemal Torun arayıp, karikatürleri kitap haline getirmek istediğini söyleyince sevindim. Kitap elime geçince ben de çizdiklerime şaşırdım ve anlam veremedim. Acının mizahını yapmıştım ve o aralar tesadüfen elime geçirdiğim kitapta yazan bir cümle yaptıklarımı özetliyordu: Ölümün tahammül edemediği tek şey, yüzüne karşı gülünmesidir.
ÖĞRENCİLERİNDEN JEST
• 'Orada Kimse Var mı!' kitabınızın dışında iki kitabınız daha bulunuyor bize kitaplarınızdan bahseder misiniz?
Diğer kitabım 'Çizdimgitti'yıllarca günlük çizdiğim Özgür Kocaeli'nde karşılıksız çizince ve biraz ekonomileri düzelince karşılık olarak basılmış kitabımdır. İçinde siyasi, aşk ve geometrik yaşamlar başlıklarında çizimler yeralmaktadır. Son çıkardığım 'Aşk Çizgisi' kitabımyetiştirdiğim öğrencilerim meslek sahibi olunca yaşgünüm için 'Kitabını çıkaralım' önerisiyle gelip, çizdiklerimden bir seçkiyle, tasarımını da onlar yapıp hediye ettiler ve bir sergi ile taçlandırdık. Mutlu olduğum en özel anlardan biridir.
• Sözlerin ses çıkaramadığı bir toplumda çizgilerin de sesleri kısıldı. Karikatüristler susturuldu mu?
Karikatüristler susturulamaz aslında. Baskılanıyor diyebiliriz. Bir yerden baskılansalar da başka yerde pıtrak gibi mizah çıkar. Sadece başka bir biçimde, alışılagelmedik olunca yadırganabilir belki ama başka ifade biçimleri bulmuştur mizahçı kendine. 'Arayan suyu bulduğu gibi, su da arayanı bulur' demiş Mevlana. İktidarı çizmeden de bir nesne üzerinden çizip anlatabilirsiniz. Hem karikatürün sınırlarını genişletmiş olur hem de güncelin sıkıcı tekdüzeliğinden uzaklaşmış olursunuz. Bazen çizmemek bile bir muhalefet biçimi olabilir.
Evet, korku en doğal bir durum.Mahkemeye ilk çıktığımda hakim ceza verirken sırtımdan yılan gibi kıvrılıp akan teri hiç unutamıyorum. Unutmadığım şey de o korkunun hemen bir dakika sonrası hissettiğim güç ve mücadele hırsının, yaşattığı duygu. İliklerime kadar yaşadığımı hissettiğim; varolma duygusuydu. Sonra yine daha hırsla ve incelikli bir şekilde çizmeye devam ettim ve bir süre sonra kovuldum. Yarın yine başımı belaya sokmayacağımın garantisini veremiyorum. Beynimde çakan fikri çizip yayınlatma duygusunun yarattığı ateşi içimdeki korku frenleyemiyor.
'BEYNİMLE, RUHUMLA HİSSETMEDİĞİM HİÇ BİR ŞEYİ ÇİZMEDİM'
Siyasi, toplumsal ya da hayata dair bir şeyi karikatür ile anlatmak kıvrak bir zekaya sahip olmayı gerektiriyor diye düşünüyorum. Siz yaşadıklarımıza nasıl bir bakış açısıyla yaklaşıyorsunuz?
Kıvrak zeka kıvrandırır da, aynı zamanda yönetebilmek gerekir. Yürümeyi, okumayı, sinema ve operayı severim.Farklı fikirleri, farklı yaklaşımları severim. İnsanları, doğayı, hayvanları hayatı severim. Masa başına yöneldiğimde inandıklarımı, sevdiklerimi bir kenara bırakır, başka biri olurum.Bir çocuk gibi saçma-sapan nedensiz sorular sorarım kendime ve farklı malzemelerle oynamayı severim. Bulduklarım karşısında şaşırsam da sezgilerime güvenir çizdiğimi yaşatabilmek için olgun bir adamın şefkatiyle yaklaşırken bazen de içimdeki ihtiyarın inatçılığıyla öne atar, önce kendim tepeler sonra kurda kuşa yem yaparım. Dayanıklı olduğunu bilirim sanatın gizil güçleriyle donatmışımdır onu... Beynimle, ruhumla hissetmediğim hiç bir şeyi çizmedim bugüne kadar. Sahici olmayı sanatın olmazsa olmaz koşulundan biri sayarım. Başkası ne der, ne yapar bilemem, bilsem de benim dergahımın baş yastıklarından biridir ve giren kişi önce rahat etsin, sonra izlesin çizdiklerimi ve düşüncelerimi.
HEM ÇİVİ HEM KESER!
Karikatürist nasıl olunur?
Karikatürist nasıl olunur; Hem çivi, hem keser olur...
• Son olarak, sizin için özel ya da çok anlam yüklediğiniz bir çalışmanız var mı?
Cumhuriyet Gazetesi Karikatür Yarışması'nda birincilik aldığım karikatür beni mutlu etmiş, ama sonrasında onu aşamayacağım duygusu bir süre beni irkiltmişti. Neyse bir süre sonra aştım…