Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un kullandığı deyimle 'NATO'nun beyin ölümü' konulu son yazımızda Türkiye'nin 1952 yılında başlayan NATO serüvenini anlatmış, 12 Mart ve 12 Eylül askeri müdahalelerinin gerçekleşmesinde ABD'nin ve NATO'nun rolüne dikkat çekmiştik...

1990'lı yıllara kadar Kıbrıs'a müdahale nedeniyle yaşanan sorunlara rağmen Türkiye ve NATO'yu (dolayısıyla ABD'yi) bir arada tutan en önemli faktör ülke içinde sol akımların güçlenmesine, uluslararası alanda ise Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerine karşı takınılan ortak tavırdı...

Sovyetler Birliği'nin ve Doğu Blokunun dağılmasının ardından her iki 'tehdit' de ortadan kalktı... Buna karşın ABD, Rusya'yı kuşatmak ve Çin'i tecrit etmek amacıyla NATO'nun varlığını sürdürmesini sağlayacak politikalar üretti... Afganistan'dan Kuzey Afrika'ya uzanan bölgede Rusya ile işbirliği yapabilecek rejimleri devirmek ve bu ülkeleri parçalara ayırmak, bu politikalardan biriydi.

***

ABD bu amacını gerçekleştirmek için kendisine yakın gördüğü 'islamcı' akımları ve Kürt 'ayrılıkçıları' destekledi...

Bu politikalar, Türkiye'de laiklik ve ülkenin bütünlüğünü savunma temelinde şekillenmiş olan cumhuriyetin geleneksel çizgisi ile ABD'nin empoze ettiği politikalar arasında bir ayrışma yarattı...

Bu ayrışma sonucunda, cumhuriyetin ilkelerini savunan kadrolar, tek yanlı olarak ABD'ye bağlanmak yerine ulusal çıkarları ön plana alan, dolayısıyla Rusya ve Çin gibi ülkelerle işbirliğini geliştirmeyi savunan bir çizgiyi savunmaya başladılar.

***

Bu eğilimi önlemek için ABD ve NATO'nun desteğiyle TSK ve yargı gibi 'stratejik' kurumlar içine yuvalandırılan FETÖ unsurları harekete geçirildi... Ülkede sözü edilen TSK üst kadroları başta olmak üzere tüm ulusal çevreleri etkisizleştirmeyi amaçlayan 'Ergenekon' ve 'Balyoz' gibi kumpas davaları tezgahlandı... Bu arada bir tehdit unsuru olarak kullanılan ABD denetimindeki PKK'ya Kuzey Irak'ta kalıcı üsler sağlandı.

11 Şubat 2011 tarihinde Balyoz Davası'nda sahte delillerle tutuklanarak 18 yıl hapse mahkum edilen, ancak Anayasa Mahkemesi'nin 19 Haziran 2014 tarihindeki yeniden yargılama kararıyla 9 Haziran 2015 tarihinde beraat eden Tümamiral Cem Gürdeniz, Aydınlık gazetesinde yayınlanan bir yazısında NATO'nun bu operasyonlardaki rolünü şöyle anlatıyor:

'Türkiye'nin üyesi olduğu 1952 yılından günümüze kadar faydasından ziyade zararı daha fazla olan NATO, görevini tamamlamış ve 'kirli' bir organizasyon halini almıştır. Türkiye'nin komşularıyla ilkişkilerini bozmak için çalışan NATO ve ABD ikiyüzlü politikaları ile insanlık suçu işlemekte ve IŞİD'le mücadele altında PKK/KCK, PYD/YPG ve FETÖ/PDY terör örgütlerine yardım etmekte, Türkiye'nin güvenliğini ve bütünlüğünü açıkça tehdit etmektedir. Artık NATO'dan ayrılmak ve başta komşu ülkeler İran, Irak, Suriye ve Rusya olmak üzere Batı Asyada ittifakları büyütmek Türkiye'nin öncelikleri arasında olmalıdır.'

***

Türkiye'nin ulusal çıkarları ile ABD ve NATO'nun izlediği politikalar arasındaki ayrışma, Suriye savaşı sırasında bir kere daha ortaya çıkmıştır...

Savaşın başında ABD'nin yönettiği 'koalisyon güçleri' arasında yer alarak Suriye'deki rejimi değiştirmeye yönelik ayaklanmayı destekleyen Türkiye, kısa zamanda bu savaşın gerçek amacının Türkiye ile Rusya'yı karşı karşıya getirmek, Türkiye'yi bölmeyi amaçlayan FETÖ ve PKK gibi örgütleri güçlendirmek olduğunu görmüştür...

Her ne kadar ABD ile Türkiye arasındaki 70 yıla yakın bir süre boyunca kurulmuş olan ekonomik, siyasi ve askeri bağlar halen her iki ülkeyi aynı cephede tutmaya devam ediyorsa da, iki ülke arasındaki çıkar farklılıklarının bir türlü giderilemediği ve giderilemeyeceği ortadadır...

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son Vaşington ziyareti sırasında liderler arasında samimi diyaloglar yaşanmasına karşın, ABD yönetimi, FETÖ'ye ve PKK'ye destek vermeye, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 alımını 'kabul edilemez' olarak nitelemeye ve yaptırımları bir tehdit aracı olarak kullanmaya devam edeceğini açıklamıştır...

Diğer NATO üyeleri de bu meselelerde Türkiye'ye karşı ABD safında yer almaktadır...

Bu koşullar altında, Türkiye'nin hem ABD'ye ve 'Batı cephesi'ne bağımlılığı hem de NATO üyeliği günümüzde olduğu gibi gelecekte de sorunlar yaratacak ve sorgulanacaktır.