Önceki yazımızda 'Tarımda Milli Birlik Projesi'nin esas olarak üretimi artırmaktan çok gıda enflasyonuna yol açan kimi aşırı fiyat artışlarını önleme kaygısından yola çıkılarak hazırlanması üzerinde durmuştuk...

Bu kaygıdan hareketle, projede merkezileştirilen tarımsal yapının tepesine 'Global Oyuncu' olarak Semerat Holding adlı bir yapı oturtuluyor... Semerat Holding'in yüzde 50 hissesinin (Ülker, Eti, Sütaş, Namet, Pınar, Unilever, TK Holding, Migros gibi büyük özel şirketlere ait olacağı ifade ediliyor. Diğer hisselerin yüzde 35'inin Milli Birlik Kooperatifi'nde, yüzde 15'inin ise (TMO, Çaykur, Türk Şeker vb.) tarımsal Kamu iktisadi Teşekkülleri'nde olacağı belirtiliyor.

Bu şemada yüzde 50'lik hisseye sahip özel sektör kuruluşlarının diğer kesimlerden alacağı en küçük bir destekle bile politika belirleme yetkisini elinde bulunduracağı açıkça görülüyor.

Holding'in görevi ise Makro Planlama (Tüketim, Lojistik ve Pazar Planlaması) olarak belirlenmiş.

***

Şemada piramidin en altında yer alan 'çiftçiler, ormancılar ve balıkçılar'ın ise hiçbir yetki ve söz hakkı yok...

Başka bir deyişle üretimin ikinci plana atıldığı ve üreticinin yok sayıldığı bir proje ile karşı karşıyayız...

Böyle bir yapının dünyada bir benzerinin bulunduğunu da zannetmiyoruz.

***

Neden mi?..

Çünkü tüm dünyada tarımsal yapıların oluşturulmasında en önem verilen konu üretimdir ve üretimi artırmanın bilinen en etkili yolu da üretici kooperatifleridir...

Burada bazı küçük hatırlatmalar yapmak istiyoruz...

Örneğin, Avrupa Birliğindeki (AB) 13 milyon çiftçinin 6,2 milyonunun 22.000 tarım kooperatifi altında örgütlenmiştir ve tarım sektörü toplam çıktısının yüzde 40'ı kooperatiflere aittir.

***

Bir diğer hatırlatma:

Tarım ürünlerinin fiyatlarının düzenlenmesinde üretim, dolayısıyla ihracat önemlidir... Eğer yeterince, hatta yeterinden fazla üretim yapıyorsanız hem ihracatı artırarak gelir elde edersiniz hem de iç piyasada fiyatların aşırı artmasını engellersiniz...

Unutmayalım, dünyanın en büyük gıda ihracatçıları listesinde ABD'nin ardından ikinci sırada gelen ve yılda yaklaşık 93 milyar dolarlık ihracat yapan Hollanda'da kooperatiflerin tarımsal ekonomi içindeki pazar payı yüzde 70'tir...

Ve süt ve süt ürünleri, şeker, patates, hayvan yemi, meyve-sebze ve çiçek başta olmak üzere neredeyse tüm tarım sektörlerinde kooperatifler üretim açısından birincil önemdedir.

***

Şunu da belirtelim: Hollanda'da çiftçiler ortaklaşa bir girişimde bulunmaya karar verdiklerinde kooperatif, birlik, vakıf, anonim şirket, kamu şirketi ya da diğer ortaklıklar arasında özgürce bir tercih yapabilirler... Buna rağmen en çok tercih edilen ortaklık sistemi hep kooperatif sistemi olmuştur...

Üstelik kooperatiflerin teşvik edilmesine yönelik herhangi bir devlet desteği de yoktur...

Bu yöndeki tek destek, kooperatiflerin, kurulması ve sürdürülmesinin maliyetinin yok denecek kadar düşürülmüş olmasıdır.

***

Bizde ise yıllardır tarımsal üretimin önemi küçümsenmiş, 'Paramız varsa daha ucuza dışarıdan alırız' zihniyeti benimsenmiştir...

Bunun sonucunda üretim ve onun temel unsuru üretici ihmal edilmiş, kendi ülkelerinde üretimi artırmak için kooperatifleri güçlendiren 'gelişmiş devletler' ise bu durumu fırsat bilerek hazırladıkları Dünya Bankası ve IMF 'markalı' reçetelerle Türkiye'nin en önemli kooperatifleri olan Tarım Satış Kooperatiflerini yok etmiş ya da üretimden koparmışlardır...

Kısacası, onlar Mersin'e giderken biz tam tersi bir yol izlemişizdir.

***

Bugün içinde bulunduğumuz olumsuz durumun ve tarım ürünlerinde durdurulamayan fiyat artışlarının altında yatan ana sebep yapılan bu yanlış tercihtir...

Bunun sonucunda alınan tüm önlemlere karşın Mart ayı enflasyon rakamlarına göre işlenmemiş gıda enflasyonu yüzde 41,71'e, taze meyve-sebze grubunda yıllık enflasyon ise yüzde 70,69'a ulaşmıştır...

Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi geçen yılın Mart ayına göre yüzde 27,33 oranında artmıştır.

***

Bu duruma yıllardan bu yana uygulanan 'sıfır gümrüklü ithalat' politikaları da çare olamamıştır...

Unutmayalım ki, bu artıştan zarar görenler en başta üretici ve vatandaş; yararlananlar ise sanayileşmiş büyük gıda şirketleridir...

Bu koşullarda fiyatları düşürmek amacıyla oluşturulan merkezi yapının dümeninin bu şirketlerin eline verilmesi düşüncesini anlamak ise mümkün değildir!