Özel Haber

Kent Sıkıntısı'nın binbir yüzü sergilenecek

Yazar ve çizer Levent Gönenç’in Kent Sıkıntısı sergisi Ankaralıları bekliyor.

Biz onu yazar, çizer ve hukuk profesörü olarak tanıyoruz. Levent Gönenç’den söz ediyorum. Bir yazar, hukuk ve Anayasa Profesörü olan Gönenç, karikatür ve illüstrasyon eserlerinden oluşan Kent Sıkıntısı adlı sergisini Ankaralılarla buluşturmaya hazırlanıyor. Çocukluğundan beri çizgiyle bağını hiç koparmayan Gönenç, emekli olduktan sonra karikatür ve illüstrasyona daha fazla vakit ayırdığını belirterek yaptığı çizimleri 5 Ekim Cumartesi günü saat 15.00’de Mülkiyeliler Birliği’nde sanatseverlerle buluşturacak. Sergiye dair Başkent’in sorularını yanıtlayan Gönenç, “Bu sergide, eskiye özlem, kaybolan incelikler, yalnızlık, kariyer kaygıları, sokakta yaşayanlar, teknolojik esaret, iklim krizi gibi pek çok alt-tema birbirine bağlanıyor, yani sıkıntı binbir yüzüyle karşımıza çıkıyor.” dedi.

Yapay zekanın görsel sanatları da etkilediğini aktaran Gönenç, “Şu anda dünyada bir yapay zeka çılgınlığı var. Bu çılgınlık görsel sanatları da (bence olumsuz anlamda) etkilemiş durumda; yapay zekayla üretilen resimler, videolar, hatta logolar. Bunun sonu nereye varacak? Kağıt-kalem çiplere teslim mi olacak? Hiç zannetmiyorum. “Kent Sıkıntısı” sergisinde ben bu düşünceye yaslanıyorum.” diye konuştu.  

Levent Gönenç kimdir?

1968 Ankara doğumluyum, lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını hukuk alanında yaptım. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde akademik kariyerime devam ederek 2014 yılında Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’na “Profesör” olarak atandım ve 2021 yılında emekli olana kadar bu görevini sürdürdüm. Küçük yaşlardan beri karikatürle de ilgilendim, 1982-1990 yılları arasında Turkish Daily News gazetesinde günlük karikatürler çizdim. 1992 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından Zamanın Çizgili Tarihi ismiyle çizgili günlüklerim yayımlandı. 2003-2006 yılları arasında Hayvan dergisinde “Aile Çay Bahçesi” isimli köşesiyle karikatür çalışmalarımı sürdürdüm. Gösteri, Kitap-lık, Birikim gibi çeşitli dergiler için illüstrasyonlar yaptım, karikatür tarihi ve teorisiyle ilgili yazılar da yazdım. Bu yazıların bir kısmı Levent Cantek ile birlikte kaleme aldığımız Muhalefet Defteri, Türkiye’de Mizah Dergileri ve Karikatür (YKY, 2017) isimli kitapta toplandı. OT dergisi için “Göz Hakkı” isimli köşeyi hazırladım. Aynı isimli kitabım OT Kitap tarafından 2018 yılında basıldı. Son olarak Yekta Kopan’ın bir öyküsünden yola çıkarak çizdiğim Sarmaşık isimli grafik romanım 2020 yılında Can Yayınları tarafından yayımlandı.

Aslında sizi yazar olarak biliyoruz karikatüre ve illüstrasyona merakınız ne zaman ve nasıl başladı?

2021 yılında emekli olana kadar çalışmalarım ağırlıklı olarak bu alanda devam etti. Ancak çok küçük yaşlardan beri çizgi ile ilgileniyorum. Aslında çocukluktan beri en büyük hayalim çizer olmak hatta bir şekilde çizgi film endüstrisinin içinde yer almaktı. Hayat şartları buna izin vermedi. Ama çizgi ile bağımı hiç koparmadım. Emekli olduktan sonra çizgiye çok daha fazla zaman ayırabildim.

Çizimlerinizdeki temadan bahseder misiniz?

Serginin ana teması ya da konsepti kent sıkıntısı. Aslında bu tema etrafında dolaşırken hep şunu düşündüm. Günümüz kent yaşamında herkesin bir sıkıntısı var. Meşguliyete olanlar da, olmayanlar da sıkılıyor. Ev gençleri evde, beyaz yakalılar plazalarda, mavi yakalılar fabrikalarda, öğrenciler okullarda sıkılıyor. Peki neden sıkılıyor insanlar? Çünkü her şey çok hızlı ve radikal bir biçimde değişiyor. İnsanlar “eskisi”ne alışmaya fırsat bulamadan “yenisi” ile karşılaşıyor. Oysa insan alışkanlıklarının toplamıdır. Öngörülebilirlik huzur getirir. Yaşadığımız baş döndürücü değişim ve dönüşüm insanları huzursuz ediyor, canlarını sıkıyor. Bu sergide, eskiye özlem, kaybolan incelikler, yalnızlık, kariyer kaygıları, sokakta yaşayanlar, teknolojik esaret, iklim krizi gibi pek çok alt-tema birbirine bağlanıyor, yani sıkıntı binbir yüzüyle karşımıza çıkıyor.

“SAMİMİYET KAYBOLDU”

Kent Sıkıntısı adlı bir serginiz olacak, bu serginin oluşma süreci hakkında bilgi alabilir miyiz?

Bu sergide sergilenen eserler, son dönemde geleneksel malzemeler ve klasik tekniklerle ürettiklerimden yaptığım bir seçki. Dijital teknolojinin gelişmesiyle, birçok sanatçı çizimlerini dijital ortamda yapmaya yöneldi. Dijital ortamın, kağıt ve kaleme kıyasla belirli avantajları elbette vardır. Ancak dijital işlerde “sanatçı-sanat eseri-izleyici” üçgenindeki bazı unsurların, özellikle “samimiyet”in kaybolduğunu düşünüyorum. Oysa samimiyet, sanatın temel taşlarından biri. Bu nedenle, sergideki eserlerde fırçamı özgürce boyaya daldırdım ve insani hatalarımı kağıt üzerinde bıraktım. Yani bu çizimler “mükemmel” değil; çünkü insan mükemmel değil.

Sanıyorum ilk serginiz olacak bununla ilgili neler söylersiniz?

Evet, bu benim ilk kişisel sergim. Daha önce sergi açmamamın iki temel sebebi var: Birincisi, sergilenecek nitelikte olduğunu düşündüğüm çizimlerin çoğu dijital ortamda yapılmıştı. Biraz önce değindiğim gibi, ben dijital çizimleri sergileme düşüncesine çok sıcak bakmıyorum. İkincisi, çizimlerimin bir bütünlük taşımalarını, bir araya geldiklerinde bir anlam içermelerini istedim. Bu iki koşulu sağlayan çizimleri ancak son yıllarda biriktirebildim.

Karikatür ve illüstrasyon arasındaki farkları anlatır mısınız?

Karikatür çizgi yanında bir espri içerir. Espri illa ki komik olmak zorunda değildir. Özgün bir fikirden söz ediyorum. Espri ve çizgi bir arada bir mesele anlatır. Oysa illüstrasyon var olan bir düşünceyi veya bir hikayeyi görselleştirmekle, daha doğrusu görsel olarak yorumlamakla ilgilidir. Bu niteliğiyle illüstrasyon resmettiği konudan tamamen bağımsız olamaz. Kısaca illüstrasyonda konu çizimin çerçevesini belirler.

Çizim yaparken hissettikleriniz neler?

Aslında yaşam üzerine düşündüğüm kocaman bir karalama defterim var. Bazı yazarlar yaratıcılığı bir araya gelmesi mümkün olmayanları bir araya getirme kapasitesi ya da yeteneği olarak tanımlıyorlar. İşte karalama defterim benim bu imkansız ilişkileri araştırdığım bir laboratuvar. Her şeyin ötesinde; kağıda kaleme dokunmak, boyalarla oynamak, çizip bozup yeniden çizmek benim için bir tür terapi gibi.

“YAPAY ZEKA ÇILGINLIĞI”

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Şu anda dünyada bir yapay zeka çılgınlığı var. Bu çılgınlık görsel sanatları da (bence olumsuz anlamda) etkilemiş durumda; yapay zekayla üretilen resimler, videolar, hatta logolar. Bunun sonu nereye varacak? Kağıt-kalem çiplere teslim mi olacak? Hiç zannetmiyorum. Ben zamanla insanların köklerine döneceğine inanıyorum; müzikte, resimde, edebiyatta ve günlük yaşamın diğer alanlarında insanın yeniden “insani” olana yöneleceğini düşünüyorum. En azından “Kent Sıkıntısı” sergisinde ben bu düşünceye yaslanıyorum. Sergi için düşüncelerimi söyleme fırsatı verdiğiniz bu söyleşi için çok teşekkür ederim.