Günümüzde hukuk ve siyaset arasındaki ilişkiler giderek karmaşık bir hal alıyor...

Bunun nedeni, son zamanlarda siyasetin hukuka müdahalesinin artması...

Bu da 'hukukun üstünlüğü' ve 'hukukun siyasete tabiliği' konusunda giderek kızışan bir tartışma ortamı yaratıyor.

***

'Hukukun üstünlüğü' görüşünü savunanlar, modern hukukun temelinde yatan 'eşit vatandaşlık ilkesi' ve hukukun 'evrensel' ilkeleri üzerinde duruyorlar...

Bunun tersine, siyasi iktidar, gerçek bir iktidar sahibi olabilmesi için hukuku da biçimlendirmesi gerektiğini savunuyor...

Bunun en kestirme yolu ise adalet mekanizmasını belirli bir siyasi görüşün yandaşlarının yönetimine vermek ve adalet kurumlarını merkezi hükümetin kararlarına bağımlı kılmaktan geçiyor.

***

Soruna genel bir açıdan bakılırsa, iki görüşün de siyasi yaklaşımlardan kaynaklandığı söylenebilir...

İktidarı elinde bulunduran siyasi güç, hedeflerini gerçekleştirmek için hukuku bir araç olarak görürken, 'muhalefet' kesiminde yer alanlar 'evrensel hukuk ilkelerinin' ve yargı bağımsızlığının savunuculuğunu yapıyor... Ancak tarih, bize kimi zaman rollerin ve görüşlerin değişebildiğini, muhalefetteyken 'evrensel hukuk ilkeleri'nin savunuculuğunu yapanların iktidara geldiklerinde tam tersi bir görüşü savunabildiklerini de gösteriyor...

Dolayısıyla genel bir bakış açısıyla, her iki görüşün savunucularının da kendi bakış açılarından 'haklı' olduğu yanlar olduğu söylenebilir.

***

Bu yazının girişinin biraz Nasrettin Hoca fıkrası gibi olduğunun farkındayız...

Hani, Hoca'yı kadı yapmışlar; adamın biri gelip davasını anlatmış, Hoca da adama 'haklısın' demiş. Ardından hakkında dava açılan kişi gelip o da olayı kendi bakış açısından anlatmış. Hoca, ona da hak vermiş... Mahkemede bulunanlar 'Hoca, bu nasıl iştir, aynı davada hem davalı hem davacı nasıl haklı olabilir?' diye itiraz edince, onlara hitaben 'Siz de haklısınız' demiş...

O nedenle, görüşümüzü biraz açalım.

***

Önce iki noktayı belirtelim:

Birincisi, her iktidar belirli toplum kesimlerinin iktidarı ve onların çıkarlarının gözeticisidir... Bu tarih boyunca hep böyle olmuştur, muhtemelen gelecekte de böyle olacaktır...

İki, insanlık (hatta karıncalar, arılar, kurtlar, maymunlar gibi tüm 'sosyal hayvanlar'), toplumsal yaşamlarını sürdürmek için genel bir takım 'genel'normlar koyarlar ve bunları uygulayabildikleri sürece hayatta kalabilirler.

***

Örneğin yarasalar topluluk halinde yaşamlarını sürdüren canlılardır... Gece beslendikten sonra sabah mağaralarına döndüklerinde iyi beslenmiş olanlar, beslenememiş olanları 'kusarak' beslerler... Arı ve karıncalar, buldukları besinleri yuvalarına taşır ve ortaklaşa tüketirler. Bu davranış, binlerce, belki milyonlarca yıllık deneyimin sonucudur. Çünkü 'dayanışma', sosyalleşmiş canlı topluluklarının devamını sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Bu davranış, canlıların sinir yollarında 'içgüdü' biçiminde kalıplaştıktan sonra genler aracılığıyla sonraki kuşaklara aktarılmıştır.

Ancak, yarasalarla yapılan deneyler bir şeyi daha göstermiştir: Eğer komşusunu besleyen yarasa mağarasına aç döndüğünde daha önce beslemiş olduğu yarasa tarafından beslenmezse, bir daha hiçbir yarasa onunla besinini paylaşmaz... Bir arı ya da karınca, topluluğun sağladığı imkanlardan yararlandığı halde karşılığını vermez ya da kendisine sağlanan imkanları gereği gibi kullanamazsa topluluk onu bir şekilde dışlar ve cezalandırır.

Bu, insan toplulukları için de geçerlidir ve 'adalet' dediğimiz kavramın kökleri buraya kadar uzanmaktadır!

***

Yani... Bizim hukuk, adalet, dayanışma olarak adlandırdığımız kavramlar, aslında çok uzun bir biyolojik ve tarihsel geçmişin mirasıdır... O nedenle, siyasi iktidarlar, konjonktürel koşullarda hukuku kendi amaçlarını gerçekleştirmek için kullanmak isteseler ve bu amaçla elinden geleni yapsalar da, bu işi yapmak her zaman göründüğü kadar kolay olmaz!

'Hukukun evrenselliği' kavramı da, her ne kadar tarihsel olarak şekillense ve belirli bir dönemin ürünü olsa da, dayandığı temel itibarıyla çok eskilere uzanır... 'Adaletin' temelini oluşturduğu düşünülen bazı değişmez 'ilkeler', kimi zaman 'dinsel emirler' kimi zaman 'evrensel hukuk ilkeleri' biçiminde ortaya çıksalar da, çok eski zamanlardan bu yana geçerliliklerini korumuşlardır...

Ve bu ilkeleri ihlal edenler 'vicdanları kanattıkları' için eninde sonunda topluluğun tepkisiyle karşılaşmışlardır.

(Devam edecek)