Bir duygunun, tasarımın, estetiğin dışavurumunda kullanılan yöntemlerden birisi de fotoğraf sanatı… Bu sanatı icra eden sanatçı ise sadece görüntüyü kaydetmekle kalmayıp; kendi bakış açısı, yaratıcılığı ve ifade biçimiyle insanlığın sanatsal yolculuğuna bir tuğla ekleyebiliyor. Çekmiş olduğu sanat fotoğrafları ile bu misyona hizmet eden Fotoğraf Sanatçısı ve Eğitmeni Mustafa Bayram ile Başkent olarak konuştuk. Bayram, “Her kare bir hayat, her hikaye bir tecrübe” diyerek bu yolculuğu sadece bir meslek değil, anlamlı insan ilişkileri ve güçlü bağlar da kazandıran sonsuz bir okyanus gibi olduğunu söyledi. Fotoğraf ile foto dramanın birbirini tamamlayan bağlar taşıdığını belirten Bayram, “Fotoğraf, sadece bir anın kaydı değil; o anın duygusunu, hikayesini ve atmosferini içinde saklayan bir hazine. Foto drama ise bu hikayeyi daha derin bir şekilde çözümlemeye, fotoğrafın arkasındaki insana ve onun duygusal dünyasına ulaşmaya olanak sağlıyor” dedi.
· Sizi tanıyabilir miyiz?
1984 yılı Çorum Bayat Çerkeş mahallesinde dünyaya geldim. İlkokul 4’üncü sınıfa kadarki sürecimi burada tamamladım. Sonrasındaki yaşamım Ankara’da şekillendi. Eğitim yolculuğum, sanatı ve insanı anlamaya olan merakımla yeni bir yola girdi. Ankara Üniversitesi Diş Protez Teknolojileri bölümünden mezun olduktan sonra, bir süre mesleğimle ilgilendim. Ancak içimde her zaman daha fazlasını keşfetme ve ifade etme isteği vardı. Bu arayış beni görsel sanatlara yöneltti ve fotoğrafçılık ve kameramanlık eğitimi aldım. Fotoğraf, bana sadece bir meslek değil, aynı zamanda duygularımı ve düşüncelerimi ifade edebileceğim bir dil sundu. Şu an ise felsefe okuyorum. Çünkü fotoğraf gibi felsefe de bana derin düşünme, sorgulama ve hayata farklı açılardan bakma imkanı tanıyor. Eğitim hayatım, birbirinden farklı gibi görünen bu alanlarla geniş bir perspektif kazanmamı sağladı. Her biri, beni hem bir sanatçı hem de bir insan olarak daha da geliştirdi.
“BU YOLCULUK SADECE BİR MESLEK DEĞİL”
· Fotoğraf sanatçılığından, eğitmenliğe kadar uzanan yolculuğunuzu anlatır mısınız?
Fotoğrafçılıkla olan yolculuğum, bir bakıma kendi içime yaptığım bir yolculuktu. Başlangıçta, gördüğüm dünyayı anlamlandırmak ve içimde biriken duyguları ifade etmek için fotoğraf çekmeye başladım. Fotoğraf benim için sadece bir meslek değil; hislerimi, düşüncelerimi ve hayata dair sorularımı anlatabildiğim bir dil oldu. Eğitmenlik sürecim ise biraz daha farklı bir hikaye. Zamanla sadece kendi hikayelerimi anlatmanın yetmediğini fark ettim. Fotoğrafın gücünü keşfetmiş, bu yolda derinleşmiş birisi olarak, başkalarının da kendi hikayelerini keşfetmesine destek olma arzusu doğdu içimde. Eğitmenlik, bu anlamda benim için bir paylaşım alanı. Sadece teknik bilgi aktarmak değil, aynı zamanda öğrencilerimin fotoğraf aracılığıyla kendilerini bulmalarına tanıklık etmek beni her zaman çok heyecanlandırıyor. Onların gözlerindeki ışığı, yakaladıkları karelerdeki heyecanı görmek benim en büyük motivasyonum. Bu yolculuk bana sadece bir meslek değil, anlamlı insan ilişkileri ve güçlü bağlar da kazandırdı. Her kare bir hayat, her hikaye bir tecrübe. Eğitmenlik, bu hikayeleri paylaşma sanatıdır ve bu yolda yürümekten büyük mutluluk duyuyorum.
· Profesyonel anlamda fotoğraf çekmeden önce yapmış olduğunuz ön hazırlıklarınız neler?
Fotoğraf çekimi benim için yalnızca teknik bir süreç değil, aynı zamanda bir keşif yolculuğu. Bu nedenle çekim öncesinde mekanı, ışığı ve atmosferi anlamak adına detaylı bir ön hazırlık yaparım. Çekimin konusuna uygun olarak hikayeyi netleştirmek, gereken ekipmanları belirlemek ve ruh halimi çekime adapte etmek öncelikli adımlarım arasında. Bazen bir mekânda saatlerce sadece ışığın dansını izlerim; çünkü o anın büyüsünü yakalamak, her şeyden daha önemli.
“FOTO DRAMA ANIN ALT METNİNİ ORTAYA ÇIKARIR”
· “Fotoğraflar Bize Ne Anlatır?” başlıklı düzenlemiş olduğunuz seminerlerde fotoğraf ile foto drama arasındaki bağları ele aldınız. Bu kavramlar, birbirini hangi noktalarda tamamlıyor?
“Fotoğraflar Bize Ne Anlatır?” başlığı aslında benim fotoğrafa olan bakış açımı özetliyor. Fotoğraf, sadece bir anın kaydı değil; o anın duygusunu, hikayesini ve atmosferini içinde saklayan bir hazine. Foto drama ise bu hikayeyi daha derin bir şekilde çözümlemeye, fotoğrafın arkasındaki insana ve onun duygusal dünyasına ulaşmaya olanak sağlıyor. Seminerlerimde, bir fotoğraf karesinin yalnızca gördüğümüz bir görüntüden ibaret olmadığını, o karenin arkasındaki hikayeye nasıl ulaşabileceğimizi anlatıyorum. Fotoğraf, bir anlık bir duruştur; foto drama ise o anın alt metnini, duygusunu ve yaşanmışlığını ortaya çıkarır. Bu iki kavram, bir araya geldiğinde sadece göze değil, kalbe de hitap eden bir bütünlük oluşturur. Mesela bir çocuğun gözlerindeki hüzün ya da bir eski kapının üzerindeki çatlaklar… Bunlar sadece görüntüden ibaret değildir. Foto drama, bu görüntüleri okuyarak onları insan ruhunun bir yansıması haline getirir. O çatlaklar, geçmişin izlerini; o gözler ise yaşamın sessiz tanıklığını anlatır. Bu nedenle fotoğraf ve foto drama, aslında birbirini tamamlayan iki kardeş gibidir. İnsan, hikayelerle var olur ve bu hikayeleri anlamlandırmanın yolu, onları derin bir şekilde okumaktan geçer.
· Altınkare Fotoğrafçılık ve Sinema Kulübü Derneği’nin kuruluş amacını ve yürütmüş olduğunuz çalışmaları anlatır mısınız?
Altınkare, sanatı ve sanatseverleri buluşturmak, fotoğraf ve sinema gibi güçlü anlatım araçlarını daha geniş kitlelere ulaştırmak amacıyla kuruldu. Dernek bünyesinde atölyeler, sergiler, söyleşiler ve saha etkinlikleri düzenliyoruz. Buradaki amacımız sadece teknik bilgi öğretmek değil, aynı zamanda katılımcıların sanat yoluyla kendilerini ifade etmelerine yardımcı olmak. Sanatın birleştirici gücüne inanıyor ve bu güçle anlamlı projelere imza atıyoruz.
· Türkiye’yi, hem profesyonel fotoğrafçılar hem de fotoğrafı çekilen görseller açısından diğer ülkeler ile kıyasladığımızda ne gibi farklılıklar sunarsınız?
Türkiye, kültürel ve doğal çeşitliliğiyle eşsiz bir fotoğraf potansiyeline sahip. Ancak, profesyonel fotoğrafçılık alanında bazı zorluklar ve eksiklikler de yok değil. Diğer ülkelerde fotoğrafçılık genellikle daha sistematik ve güçlü bir altyapıya sahip. Türkiye’de ise özgün hikayeler ve doğal güzellikler ön planda. Bu farklılık, bir yandan büyük bir avantaj, bir yandan da ciddi bir sorumluluk. Bizlere düşen, bu zenginliği daha bilinçli ve profesyonel bir yaklaşımla dünyaya tanıtmak.
“DUYGU VE HİKAYE EN ÖNEMLİ UNSUR”
· Teknolojik gelişmelere bağlı olarak gelişen dijitalleşmenin fotoğraf sanatına olan etkilerini anlatır mısınız? Gelecekte bu sanatı hangi noktada görüyorsunuz?
Dijitalleşme, fotoğraf sanatını demokratikleştirdi. Artık herkes bir hikaye anlatıcısı olabiliyor. Ancak bu kolaylık, bazen sanatsal derinliğin kaybolmasına da yol açabiliyor. Teknoloji, teknik anlamda sınırları zorlarken, yaratıcılığın ve insani dokunuşun değerini daha da artırıyor. Gelecekte fotoğrafın daha interaktif ve duyusal deneyimlere dönüşeceğini düşünüyorum. Ama her ne kadar teknoloji ilerlese de, sanatın özü olan duygu ve hikaye anlatımı her zaman en önemli unsur olacaktır.
· Bundan sonraki süreçte hayata geçireceğiniz plan ve projelerinizi anlatır mısınız?
Bundan sonraki süreçte hem eğitim hem de üretim odaklı projeler üzerinde çalışıyorum. Yeni bir fotoğraf kitabı hazırlığındayım; bu kitap, fotoğrafın psikoloji ve felsefe ile olan bağını ele alacak. Ayrıca, uluslararası sergiler ve sosyal sorumluluk projeleri kapsamında da çalışmalar yapmayı planlıyorum. Eğitmenlikte ise yeni nesil atölyeler ve içeriklerle katılımcılara ilham vermeye devam edeceğim. Hedefim, hem bireysel hem de kolektif anlamda anlamlı izler bırakmak