Bu köşede genellikle siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunlar üzerinde duruyoruz...

Zaman zaman değişik konulara da değinsek de...

Bunlar da temelde yukarıda saydığımız alanlarla ilişkili oluyor.

***

Örneğin futbol...

Daha önce bu köşede 'futbol yalnızca futbol değildir' başlığıyla özetlenebilecek yazılara yer verdik... Bu yazılarda futbolun savaştan siyasete kadar uzanan etkilerinden söz ettik...

Bugün de hem futbolun ekonomisinden hem de futbol ve ekonomi arasındaki ilişkiden söz edeceğiz.

***

Önce bir hatırlatma...

Eskiden futbol bir spor olarak yapılırdı...

Futbol oynayanlar eğer bu spora merak sarmış zengin çocukları değillerse genellikle 30'lu yaşlarda futbolu bıraktıktan sonra büyük maddi sıkıntılar içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışırdı.

***

Daha öncesindeyse, futbol oynamak bırakın para kazandırmayı cesaret isterdi...

Örneğin Abdülhamid döneminde futbol oynamak için bir araya gelenlerin yarattığı örgütlenme tehlikeli görüldüğü için futbol cemiyetleri kurmak ve futbol oynamak yasaklanmıştı...

İlk futbolcularımızdan paşa çocuğu Fuad Hüsnü (Kayacan) Bey bu hevesi nedeniyle yargılanmış ve futbol hayatını 'Bobby' takma adıyla İngiliz takımlarında oynayarak sürdürebilmişti.

***

Türkiye'de kurulan ilk futbol takımına ingilizce 'Black Stockings' (Siyah Çoraplar) adının verilmesi de bu tür kaygılardan kaynaklanmış, ancak bu önlem işe yaramadığı için takımın ömrü çok kısa olmuştu...

Neyse ki 1904 yılına gelindiğinde bu yasak sona erdi ve o tarihten başlayarak bir futbol ligi kuruldu...

1951 yılına kadar Türkiye'de futbol amatör bir spor dalıydı.

***

Peki, bu amatör takımlarda oynayanlar, eğer futbol dışında uğraşları yoksa geçimlerini nasıl sağlardı?..

Hatırlayalım, o yıllar 'devletçilik' itibardaydı...

Ülke ekonomisinin temelini oluşturan kamu iktisadi kuruluşlarının futbol kulüpleri vardı... Örneğin TCDD fabrikalarının bulunduğu illerde 'demirspor'lar, karayolları teşkilat merkezlerinin yerlerde 'yolspor'lar, çimento fabrikalarının ya da sümerbank fabrikalarının bulunduğu illerde 'sümerspor'lar, şeker fabrikalarının bulunduğu illerde 'şekersporlar', bunların yanı sıra PTT futbol kulüpleri, vb...

Bu kulüpler, bulundukları illerdeki yetenekli futbolcuları personel olarak kuruluşlarına alarak maaşa bağlar, onların futbol yaşantılarını sürdürmelerine olanak sağlardı...

Futbolcu, futbolu bırakma yaşına geldiği zaman fabrikada ya da işyerinde 'gerçek eleman' olarak çalışmaya devam ederdi.

***

'Profesyonel futbol'un kabul edilmesiyle, dünyada olduğu gibi ülkemizde de futbolun yapısı değişmeye başladı...

Ama o yılların profesyonelliği de bugünkünden başkaydı...

Geçmiş dönemin ünlü futbol yıldızlarından Can Bartu, kendisiyle yapılan bir TV söyleşisinde o dönemde futbolcuların son derece mütevazı bir yaşam sürdüklerini ve kazandıkları maçlardan sonra genellikle müteahhitlikten gelen kulüp başkanlarının kendi ceplerinden verdikleri primlerin en önemli gelirlerinden birini oluşturduğunu söylemişti... Bartu, 'profesyonel futbol'un ne olduğunu İtalya'nın ünlü kulüplerinde futbol oynarken öğrendiğini de sözlerine eklemişti.

Yurtdışında futbol oynama ayrıcalığına erişen bir başka yıldız olan Lefter de, bir çok röportajda yurtdışındaki kısa kariyeri sırasında elde ettiği kazancın ülkede elde ettiğiyle kıyaslanamayacak kadar yüksek olduğunu açıklamıştı.

***

Yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü o dönemlerde futbola heves eden çocuklar caydırılmaya çalışılır, üstüne üstlük bir de ayakkabılarını erken eskittikleri için aileleri tarafından azarlanırdı...

Buna karşılık bir çok çocuk, günü geldiğinde tuttuğu takımda oynayabilmeyi hayal eder, bunu başardığı zaman da 'renk aşkına' futbol hayatını sonuna kadar o kulüpte sürdürürdü...

Örneğin 60'lı yılların en büyük yıldızı Metin Oktay, Galatasaray'dan ayrılmamak için bir kulübün yaptığı büyük transfer teklifini reddetmiş, eşi teklifin kabul edilmesi için ısrar edince de kulübünden ayrılmak yerine eşinden ayrılmayı seçmişti.

(Devam edecek)