Bir önceki yazımızda koronavirüs salgınının geleceğin dünyası üzerindeki muhtemel etkilerini ele alırken, 'Koronavirüs, 1990'larda kurulan düzenin sonunu getiriyor' demiş, ama bu olgunun 'küreselleşmenin sona erdiğini değil, yeni bir aşamaya girdiğini gösterdiğini' sözlerimize eklemiştik...

Bu aşama yalnızca ABD'nin ekonomik üstünlüğünün değil onun siyasal ve ideolojik hegemonyasının sonuna gelindiğini göstermektedir...

Önümüzdeki dönem, ABD'nin yanı sıra Çin, Rusya, Almanya başta olmak üzere yeni figürlerin küreselleşme sürecine kendi çıkarları doğrultusunda müdahale ettikleri ve onu yeniden şekillendirdikleri bir dönem olacaktır.

***

Bu görüşümüzü açmak için bir noktayı hemen baştan belirtelim: 'Küreselleşme, ulusal devletlerin gelişip güçlenmesiyle çelişmez; aksine, küreselleşmeyi oluşturan ve güçlendiren süreç, ulusal devletlerin şekillenmesi ve küresel mücadelelere girişmesiyle başlamıştır...

ABD'nin soğuk savaş sonrasında geçici olarak iki pazar sistemine ayrılmış olan dünya ekonomisini birleştiren ana güç olması, 'küreselleşme' kavramının adeta ABD tarafından yaratılmış ve onun egemenliğinin sona ermesiyle sona erecek bir dönem gibi görülmesine neden olmuştur...

Trump da 'Küreselleşme dönemi sona erdi' derken durumu böyle göstermektedir, ama bu yanlıştır.

***

Burada Prof. Dr. Erol Manisalı'nın geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir yazısında aktardığı bir anısını hatırlatmanın yeridir... Prof. Manisalı, şöyle diyordu o yazısında:

'1999'da bir akademisyenler grubu olarak Çin'i ziyaretimizde Pekin'de Çin Komünist Partisi Genel Sekreter Yardımcısı'na şu soruyu sormuştum: 'içeride komünizmi, dışarıda ise liberal (ve küresel) kapitalist politikayı uygulamanız bir çelişki değil mi?' Bana şaşırtıcı bir yanıt vermişti: 'Biz içeride komünist, dış ilişkilerde ise liberal bir uygulamanın içindeyiz!' '.

Manisalı'nın, yazısının sonundaki satırları da ilginç: 'Bana 20 yıl önce Çin, dış ticaret politikasını özetleyen Çinlinin aklından, koronanın geçtiğini hiç sanmıyorum. Kazara, 'korona nedir' diye sormuş olsaydım bana herhalde, 'o da ne, yiyecek bir şey mi' derdi...' Gelin görün ki, küçücük bir virüs, geçmişte bir çok kez yaptığı gibi tarihin akışını bir kez daha etkiledi ve geleceğin dünyasının nasıl bir şey olacağını şimdilik hiç kimse tam olarak bilemiyor.'

***

Evet, küçük bir virüs, tıpkı geçmişte bir kaç kez olduğu gibi tarihin gelişmesi üzerinde şaşırtıcı bir etki yapmaktadır; ama geleceğin dünyasının nasıl bir şey olacağı üzerine bazı öngörülerde bulunmak yine de mümkündür...

Bu öngörülerin başında da önümüzdeki dönemde küresel çapta 'ulusal' çelişkilerin güçleneceği ve küresel ekonomi ağının üzerinde 'güneşte kendine bir yer edinmek isteyen' isteyen yeni devletlerin ABD ile giderek güçlenen bir rekabete gireceği öngörüsü gelmektedir...

Şiddetlenen bu rekabet hangi biçimleri alacaktır?...

Dünya yeni bir dünya savaşına doğru mu gitmektedir?...

Bu sorulara bugünden kesin bir cevap verilemez, ama bazılarına göre halen 'üçüncü dünya savaşı' başlamış bulunmaktadır ve bu savaş öncekilerden farklı olarak 'büyük devletler'in ellerindeki güçlü silahları birbirlerine karşı kullanmaları şeklinde değil, 'vekalet savaşları' şeklinde sürmektedir.

***

Bu 'kıssa'dan ülkemiz için de bir 'hisse' çıkarmak mümkündür...

Geçmişte İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya koşulları, Türkiye'yi ABD saflarında yer almaya ve soğuk savaşa katılmaya zorlamıştı... Daha sonra 'Doğu Bloku'nun çökmesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılması, ülkemiz üzerindeki ABD hegemonyasının daha da güçlenmesine ve 'neo-liberal/İslamist ideoloji'nin 'ulusal ideolojinin' yerini almasına yol açmıştı... Küreselleşmenin içine girdiğimiz yeni aşaması, koronavirüs salgınının yarattığı krizin de etkisiyle ülkemize yeniden kendi ulusal çıkarlarını ön plana alarak 'çok kutuplu' bir dünyada etkinliğini artırma imkanları sunmaktadır...

Eğer bu olanak gereği gibi değerlendirilebilirse, belki ileride ülkemiz tarihçileri koronavirüsün yol açtığı olumlu sonuçlar arasında bu gelişmeyi de yazacaktır.

(Bitti)