Son yazımızda koronavirüs pandemisinin dünya ekonomisi üzerinde 1929-32 büyük buhranına benzer sonuçlar yaratabileceğini söylemiş ve bu buhran sonucunda yaşanacak değişimin ekonomik yönünün muhtemelen kamu müdahalelerinin artması ve daha fazla korumacılık yönünde olacağını sözlerimize eklemiştik...

Aynı yazıda 1929-32 buhranının sonuçları konusunda Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyeleri İbrahim Bakırtaş ve Ali Tekinşen tarafından yapılan bir araştırmaya atıfta bulunmuştuk...

Bu çalışmada, serbest ticaret ilkesinin korumacılık yönünde değişmesine ve tarım sektörünün desteklenmesine verilen önemin artmasına dikkat çekiliyordu.

***

O dönem, Sovyetler Birliği'nin kamu sektörüne dayalı ve planlı bir kalkınma deneyi yaşadığı yıllardı...

1925-1938 yılları arasında 'kapitalist dünya'da en yüksek büyüme hızları ABD ve Fransa'da yüzde 0,4 olurken Sovyetler Birliği, yüzde 5,4 gibi yüksek bir oranı yakalamış, bu durum kapitalist ülkelerde kamu sektörü ve planlamanın etkinliği yönündeki düşünceleri yaygınlaştırmıştı...

Bunun sonucunda Batılı ülkelerde ekonomistler arasında 'Keynescilik' akımı yaygınlaşmış ve sosyal demokrat partiler planlama anlayışı benimsemişlerdi...

Daha sonra bu akımlar yaygınlaşarak muhafazakar politikacılar tarafından da benimsenmiş, hatta Sovyetler Birliği'ni baş düşman olarak Hitler döneminde Nazi Almanya'sı dört yıllık bir plan hazırlayarak ekonomik durgunluğun üstesinden gelebilmişti.

***

Aynı dönemde Türkiye'de de benzer gelişmeler yaşandığını hatırlayalım...

1930 yılına kadar Cumhuriyet yönetimi esas olarak serbest piyasacı bir kalkınma anlayışını benimsemiş ve 'milli burjuva' yaratmak amacıyla kurulan İş Bankası kredileriyle özel sermayeyi desteklemişti... Ancak bu uygulamalardan beklenen sonuç elde edilememişti... Kredilerle desteklenen özel kuruluşlar, kısa yoldan dönemin önde gelen yabancı sanayi kuruluşlarının acenteliğini kapmak için yarışmışlar, ulusal bir sanayi beklentisi gerçekleşmemişti...

1930 buhranının yıkıcı etkileriyle karşılaşınca dönemin Başbakanı İsmet İnönü Sovyetler Birliği'ne yaklaşık bir ay süren bir inceleme gezisi yapmış ve hemen ardından 'devletçilik' adı verilen politikaların uygulamaya konulmasıyla 'karma ekonomi' adı verilen bir sisteme geçilmişti...

Türkiye'nin hemen tüm belli başlı işletmelerinin o dönem kamu kaynaklarıyla kurulduğu ve sanayileşmenin 'milli ekonominin temeli' olarak kabul edilen tarım sektörü ürünlerini işlemek amacıyla kurulan fabrikalardan başlatıldığı bilinmektedir.

***

1980'li yıllardan itibaren Çin, Küba ve Kuzey Kore gibi bir kaç istisna dışında adeta tüm ülkelerin uyguladığı tek reçete haline gelen neo-liberal iktisat politikalarının son yıllarda tüm dünya ekonomisini durgunluğa sürüklemesi, gelir dağılımını bozması, işsizliği artırması ve ülkelerin borç krizini derinleştirmesi son dönemde farklı arayışları gündeme getirmiş bulunmaktaydı...

Özellikle Çin'in uyguladığı kamu sektörü ve özel sektör işbirliğine dayalı 'karma ekonomi' anlayışının aynı dönemde bu ülkede yüksek gelişme oranları sağlaması dikkat çekmekteydi...

Koronavirüs salgını bu ülkede başlayınca Çin'in ihracat ürünlerine adeta boykot ilan edilmiş ve kısa sürede Çin ekonomisinin çökeceği yönünde beklentiler yaygınlaşmıştı...

Ne var ki, bu ülkenin kısa süre içinde hastalığı denetim altına alarak normal yaşantısına dönmeye başlaması ve ekonomisinin 2020 sonunda yüzde 4 civarında bir büyümeyi yakalayacağının anlaşılması, bu beklentileri tam tersine döndürdü...

Şu sıralar, tüm dünyada ekonomistler arasında neo-liberal politikalara karşı Çin'in savunduğu politikaların bir çare olup olmayacağı tartışılıyor...

Putin'in Rusya'da işbaşına gelmesinden sonra Rusya'da başlayan bu tür arayışlar ise günümüzde hızla devletin resmi politikasına dönüşme yolundadır.

(Devam edecek)