Akdeniz'i Türk gölüne çeviren Barbaros Hayreddin Paşa'nın nasıl yetişip kaptan-ı deryalığa geldiğinin hikayesini anlatmaya devam ediyoruz...

Barbaros ve kardeşleri Doğu Akdeniz'de Memluk Sultanı ve Şehzade Korkut'un hesabına korsanlık yaptıkları için Sultan Selim'in tahta geçmesinin ardından bu bölgeyi terk eder ve Tunus Beyi hesabına Batı Akdeniz'de korsanlığa başlarlar...

Kısa sürede ünleri yayılır ve büyük bir servete kavuşurlar... Bir ara 'Vatan sevgisi imandandır' diyerek Midilli'deki baba ocağına uğrayarak yedi gün yedi gece fakirleri yedirir, yetimleri sevindirir, sünnetsiz olanları sünnet ettirir, yetim gelinlik kızcağızlara çeyiz dizdirir, evleneceklere düğün kurarlar....

Daha sonra Şehzade Korkut'a hizmet ettikleri için kendilerine öfke duyan Yavuz Sultan Selim'e paha biçilmez 'hediyelerle' yüklü bir gemi donatıp 'arzname-i muhabbetlerini' sunar ve gönüllü olarak Osmanlı deniz seferlerine katılmaya başlarlar...

Osmanlı devletiyle bu şekilde başlayan ilişki, daha sonra Cezayir'in fethedilmesine (Oruç Reis bu sefer sırasında hayatını kaybeder) ve Barbaros'un Sultan Selim tarafından Cezayir Beylerbeyiliği'ne getirilmesine yol açar... Kanuni döneminde bu ilişki gelişecek, ünlü sadrazam Makbul (sonradan Maktul) İbrahim Paşa'nın önerisiyle Barbaros donanmayı yenilemek göreviyle kaptan-ı deryalığa getirilecektir.

***

İon Denizi kıyısındaki Parga'dan alınarak yeniçeri yapılmış, daha sonra Sadrazamlığa kadar yükselmiş İbrahim Paşa, o dönemde kara savaşına koşullanmış paşalar tarafından etkili bir donanma oluşturulamayacağını anlamış ve kaptan-ı deryalık tercihini Barbaros'tan yana yapmıştır... Seferde olduğu Halep'te Barbaros'la yaptığı görüşmeden sonra Padişaha gönderdiği şu mesaj, Barbaros'un bu göreve getirilmesinde İbrahim Paşa'nın ne kadar etkili olduğunu göstermektedir : 'Gerçek bir deniz adamı bulduk. Onu paşa, divan üyesi ve kaptan-ı derya yapmakta hiçbir mahsur yoktur.'

E. Bradford'un 'Akdeniz, Bir Denizin Portresi' adlı kitabında, o dönemde İstanbul'da Fransa'yı temsil eden Jean Chesneau'nun Fransa Kralı I. François'a gönderdiği bir rapordan söz edilir... O raporda da şu tespit yer alır: 'Barbaros görevi devralmadan önce Türkler, bazı korsanlar hariç, denizcilik sanatı hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı... Hatta denizde ayakta bile duramıyorlardı. Barbaros bütün sistemi değiştirdi.'

Barbaros ve arkadaşlarının bilgi ve tecrübesiyle Osmanlı'nın denizlerde güçlenmesinin en önemli sonuçlarından biri de o dönemde İspanya Kralı ve Kutsal Roma Germen İmparatoru olan Şarlken (V. Charles) ile rekabete giren Fransa Kralı'nın Osmanlı İmparatorluğu ile yakınlaşması ve Batı Avrupa'da kurulan haçlı ittifakının dağılması olmuştur.

***

Bir önceki yazımızda Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak dönemi olarak kabul edilen Kanuni Sultan Süleyman döneminde kazanılan tüm askeri başarılara karşın devletin büyük bir ekonomik kriz içine yuvarlandığını ve bu krizin daha sonraki 'gerileme dönemi'ni hazırladığını söylemiştik... Bu dönemde yeniçerilikten gelen iki sadrazam (Pargalı İbrahim Paşa ve Sokollu Mehmet Paşa) bu krizden çıkışın Doğu Akdeniz'e egemen olmaktan geçtiğini görmüş, Barbaros Hayreddin Paşa ise denizcilik bilgisi ve uyguladığı savaş taktikleriyle onların projelerini hayata geçirmiştir.

Ne yazık ki bu üç devlet adamının da sonu iyi olmamıştır...

Kanuni'nin ilk dönemlerinde fiilen devleti yöneten ve Barbaros'u kaptan-ı deryalığa öneren Pargalı İbrahim Paşa idam edilmiş... Don ve Volga nehirleri arasına bir kanal açarak Karadeniz ticaretini denetim altına alma projesini geliştiren ve Adriyatik'teki Ragusa (Dubrovnik) kentini Osmanlı'nın Hong Kong'u haline getiren Sokollu Mehmet Paşa türlü iftiralarla gözden düşürüldükten sonra şüpheli bir cinayete kurban gitmiş... Barbaros Hayreddin Paşa ise hatıralarını kaleme aldırttığı Seyyid Muradi Reis'in ifadesiyle, 'Devlet adamları zümresinde kendisini sevmeyip haset edenlerin devletin malını Cezayir ocağına peşkeş çektiği dedikoduları nedeniyle dil yaresi çekerek vefat etmiş'tir...

Bu devlet adamlarının sahneden çekilmesinden sonraki dönemin, ekonomik krizin derinleşmesi, askeri yenilgiler, seri sadrazam idamları, devlet kademelerinde yolsuzlukların yaygınlaşmasıyla karakterize olması ve ' gerileme devri' olarak adlandırılması boşuna değildir.

(Devam edecek)