Son yazımızda Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında toplanan Sivas Kongresi'nde oluşturulan Heyet-i Temsiliye'ye karşı bir alternatif olması için İstanbul'da yeniden açılan Meclis'in 20 Mart 1920'de İngilizler tarafından dağıtıldığını...

Osmanlı devlet yapısının dağıtılması anlamına gelen bu harekete karşılık Ankara'da Mustafa Kemal Paşa'nın başında bulunduğu Heyet-i Temsiliye'nin 'Büyük Millet Meclisi'ni topladığını...

Ve bu meclisin, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adıyla Osmanlı İmparatorluğunun yerini alacak yeni devletin meşru temelini oluşturacak yeni bir anayasa hazırladığını söylemiştik.

***

1921 Anayasası, güncel bir tartışma olan 'yeni Anayasa' meselesi ile yakından ilişkilidir...

Çünkü Adalet Bakanı Abdülhamid Gül, yeni anayasanın '1921 Anayasası ruhuyla' hazırlanacağını açıklamış ve 'Cumhuriyeti 1921 Anayasası ruhuyla taçlandıracağız' demiştir...

O nedenle bu anayasanın oluşumu ve niteliği üzerinde biraz durmamız gerekiyor.

***

1921 Anayasası, Abdülhamid tarafından rafa kaldırıldıktan sonra 1908 yılında yeniden yürürlüğe giren 1876 anayasısından farklı özellikler taşıyordu...

Bu farkların başında, Anayasanın saltanat ve mutlak monarşi ile bağdaşmayacak olan milli egemenlik ilkesi üzerine kurulmuş olması geliyordu...

Ancak Anayasa'nın kabul edildiği tarihte saltanat ve hilafet henüz sorgulanamadığı ve 'cumhuriyet' ilkesi henüz açıkça savunulamadığı için 1921 anayasası da 'eklektik' özellikler taşıyordu.

***

1921 Anayasası BMM tarafından kabul edildiğinde 1876 anayasası İstanbul'daki Osmanlı yönetimi tarafından yürürlükte kabul ediliyordu...

O nedenle, 1921 yılında ülkede iki farklı anayasaya dayanan ve birbiriyle mücadele eden iki farklı siyasi yönetim ortaya çıkmıştı...

İstanbul yönetiminin yürürlükte olduğunu savunduğu 1876 tarihli Kanun-u Esasi'nin ilk bölümü, padişahın haklarını sayan ve tanımlayan maddelerden oluşmaktaydı...

Buna göre, Osmanlı padişahı mutlak egemenliğinin yanı sıra halife unvanını koruyor ve kişisel mutlak dokunulmazlığa sahip olduğu için yaptıklarından ötürü kimseye karşı sorumlu tutulmuyordu...

Bakanların atanması ve azledilmesi, para bastırılması, hutbelerde adının söylenmesi, yabancı devletlerle antlaşma imzalanması, savaş ve barış ilanı, şeriat hükümleri uygulamalarının gözetilmesi, yasalar gereğince verilmiş cezaların hafifletilmesi ya da affedilmesi, parlamentoyu toplama ya da dağıtma ve temsilci seçimi için gerekli hazırlıkları yapma padişahın kutsal haklarıydı...

Gerçi aynı anayasada, parlamenter sistemle yönetilen ve güçler ayrılığı ilkesine göre hazırlanmış olan Avrupa ülkelerinin anayasalarından alınan ve 'kişi haklarının dokunulmazlığı' ilkesini esas alan maddeler de yer almaktaydı...

Ancak hiçbir zaman hakkıyla uygulanmayan bu maddeler fiiliyatta İstanbul'u işgal eden İngiliz yönetimi Meclis'dağıtıp mebusları tutukladığında kesin olarak ortadan kalkmıştı!

***

1921 anayasası ise 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.' İlkesini benimsemişti...

Millet bu yetkiyi Büyük millet Meclisi aracılığıyla kullanıyor, hükümeti oluşturan bakanları Meclis tek tek seçiyordu...

Dahası yasama, yürütme ve yargı gücü TBMM'nin elinde toplanıyordu ve 'güçler birliği' ilkesi uygulamaya konulmuştu. Hükümetin başkanı aynı zamanda meclisin başkanıydı.

(Devam edecek)