Yayımlamış olduğu “Mavi Kelebek” polisiye romanıyla edebiyat dünyasında ses getiren Yazar Munise Demircioğlu, sanat yolculuğunu Başkent’e anlattı. Küçük yaşlardan itibaren edebiyata olan ilgisini ilk romanıyla profesyonel yazarlığa dönüştüren Demircioğlu, hayallerin ertelenmemesi gerektiğini vurguladı. Özellikle yazarlık hayali taşıyan kadınlara yönelik tavsiyelerini de aktaran Demircioğlu, “Asırlardan gelen cinsiyetçilik kavramı halen daha bazı kesimlerde süregeliyor. Yazarlık hayali taşıyan hemcinslerime ilk tavsiyem kendilerine güvenmeleridir. Ve bütün başarılar da bu noktadan sonra başlar. Şunu unutmayalım ki, kadınlarımız, inandıkları bir amaç uğruna yılmadan yürüdüklerinde, karşılarına çıkan her zorluk, yalnızca bir basamağa dönüşüyor. İşte bu noktada güçleri aslında vazgeçmemelerinde saklı” dedi. Yazar Munise Demircioğlu, sorularımıza samimi yanıtlar vererek, kısa bir süre sonra çıkacak olan “Mavi Kelebek 2” devam kitabı hakkında da ipuçları sundu.
· Sizi tanıyabilir miyiz?
İsmim Munise Demircioğlu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi mezunuyum. Fakat şu an okuduğum bölüm kapsamında bir meslek icra etmiyorum. Oldukça ilgili olduğum dijital pazarlama, sosyal medya danışmanlığı, web tasarım ve internet haber-içerik yazarlığı alanlarında home office şeklinde çalışmaktayım. Evliyim ve iki kız çocuğu annesiyim. Küçük yaşlardan itibaren roman yazarlığına da büyük bir ilgim vardı. Bu yüzden, fazla zaman kaybetmeden, bu hayalimi gerçekleştirmek üzere kolları sıvadım. Bana bu süreçte büyük destek sağlayan sanat editörüm İlknur Artuğ ile polisiye roman yazarlığı yolculuğuma 2024 yılında başlamış oldum.
“BİR ŞEYLERİN EKSİK OLDUĞUNU FARK ETTİM”
· Yazarlığa olan ilginiz hangi süreçten sonra profesyonelliğe dönüştü?
Aslında, roman yazarlığı benim çok küçük yaşlardan itibaren gerçekleştirmek istediğim bir hayaldi. Hayatın telaşına dalmıştım, iki küçük kız çocuğuna sahiptim. Ekonomik anlamda da beni tatmin edecek bir mesleğim vardı. Fakat şöyle hayatımın tümüne bir göz attığımda, bir şeylerin eksik olduğunu fark ettim. Asıl hayalim, roman yazarlığıydı. Ve ben bunun için hiçbir atılımda bulunmamıştım. Belki de cesaret edememiştim kim bilir? Ama bir sabah kalktım ve ani bir karar verdim. Halihazırda yazdığım bir dosyam vardı, tek eksik onun kitap haline getirilmesiydi. Hemen internete girip, bu konu ile ilgili araştırmaya başladım ve hayatın bana getirdiği bir tevafuk ile İlknur Artuğ hocamla tanışma fırsatı buldum. Derhal kendisiyle iletişime geçtim. Sonrasında süreç müthiş derecede hızlı bir şekilde ilerledi. İki ay sonra “Mavi Kelebek” isimli dosyam, artık bir esere dönüşmüştü.
· Sizi özellikle polisiye yazarlığına iten şey neydi?
Her okurun, kitaplarını seçerken mutlaka ki belli bir alanda ilgisi vardır. Benim de tercih ettiğim kitaplar genellikle polisiye türü olurdu. Hatta takip ettiğim ve feyiz aldığım birçok polisiye yazarı vardı. Eğer bir gün bu alanda bir girişimde bulunursam, mutlaka ki polisiye türünde eserler çıkarmayı hedefledim. İşte bu yüzden de bugün ilk eserim olan “Mavi Kelebek” ile sizlerin karşısındayım.
“OLUMSUZ ELEŞTİRİLER BANA YOL GÖSTEREN NÜKTELER OLDU”
· Edebiyat dünyasına kazandırdığınız “Mavi Kelebek” kitabınızın içeriğinden ve okuyucularınızdan aldığınız tepkilerden bahseder misiniz?
Mavi Kelebek, yetimhaneden evlat edinilmesiyle hayatı büyük bir anlamda değişen ve farklı bir çerçeveye açılan Mira karakterinin başına gelen olayları anlatıyor. Ana karakterimiz bir kadın ve zamanla devlet için çalışan, gizli ve zorlu görevlere gönderilen bir savaşçı konumunda… Hikayemizin içinde elbette ki bir sevgi hikayesi de var. Okuyucularımdan genellikle olumlu tepkiler geldi. Kitabımın çok sürükleyici ve heyecanlı olduğunu dile getirenler bir hayli fazlaydı. Ama az da olsa elbette ki olumsuz eleştiri de aldım. Bütün bunlar, bir sonraki eserimde bana yol gösteren nükteler oldu. Bence iyi ki olumsuz eleştiri de geliyor, çünkü insan kusursuz bir varlık değil. Bu sayede kendimi daha fazla açıdan geliştirme fırsatı buluyorum.
· Kitabınızda okuyucuyu, kitabın sonuna kadar “merak etmeye ve tahminlerde bulunmaya” teşvik ettiğiniz görülüyor. Bu anlatım tekniği, polisiyelerin temel kuralı mıdır? Yoksa bir tercih midir?
Polisiye romanlarda, genel olarak büyük bir gizem ve çözülmesi gereken bir olay örgüsü vardır. Katil kim? Sorusuna yanıt aranır ve yazar bu cevabı büyük olasılıkla kitabın son aşamasında okura söyler. Bence bir tercihtir. Çünkü itiraf etmeliyim ki ben “Mavi Kelebek” eserimde okuru “Katil kim?” sorusuna odaklamadım. Farklı bir perspektiften yakalamak istedim. Şöyle ki, bir süre sonra zaten katil veya katillerin kimler olduğunu tahmin edebiliyorsunuz. Ben bu eserimde katilden çok, “ortada büyük bir girdap var ve bu zorlu mücadeleden kahramanlar nasıl çıkacak?” sorusuna çanak tuttum diyebilirim. Zaten asıl heyecan bu noktada başlıyor. İkinci seride de, ilk eserde kafalarda oluşan soru işaretlerinin cevapları olacak. Şimdiden söylemek de fayda var.
“KÜLTÜREL SINIRLARI AŞIP EMPATİ KURMALIYIZ”
· Özellikle sanat eserlerinde evrensel dili yakalayabilmek adına sizce hangi prensipler uygulanmalı?
Çok güzel bir soru… Bana göre, evrensel dili yakalayabilmek, insanlığın ortak duygularını, değerlerini ve anlam dünyasını keşfetmekle mümkün olabilir. Sadelik ve doğallık, iletişimi herkes için çok daha anlaşılır bir hale getirecektir. Yine, kültürel sınırları aşabilmek için empati kurmak, farklı bakış açılarını anlamaya çalışmak da bu yönde uygulanabilecek prensipler arasında yer almalı. Duyguların evrenselliği, bağ kurmada en güçlü araçtır diye düşünüyorum. Zamanın ruhuna uyum sağlayarak teknolojiyi ve görsel dili etkili bir şekilde kullanmak oldukça önemli. Son olarak, en güçlü iletişim, samimi ve içten bir bağ kurabilmekten geçiyor.
· Dünya sinemasında polisiye romanlarından esinlenen birçok başarılı filmlerin olduğunu biliyoruz. Türkiye neden bu konuda ciddi bir atılım yapamıyor? Size göre polisiye romanlar mı uyarlama açısından yetersiz? Türkiye’deki sinema sektörü mü yetersiz?
Dünya sinemasını da Türk sinema sektörünü de vakit buldukça takip etmeye çalışıyorum. Evet, ne yazık ki ben de bu alanda ülkemizin biraz geri planda kaldığını düşünüyorum. Bu hususta romanlarımızın uyarlama açısından yetersiz olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Türkiye’de bilenen ve bilinmeyen birçok başarılı eser olduğunu biliyorum. Hatta bazılarını okuduğumda aklımdan, “bu hikayeyi nasıl film yapmazlar?” diye geçirdiğim de oldu. Yine de bu konuda ikilemdeyim açıkçası. Belki de her eser film olmamalı, çünkü “film mi kitap mı?” diye sorarsanız, kesinlikle kitabı tercih edenlerdenim. İnsanın kendi hayal dünyasında kurduğu film sahneleri bence çok daha heyecanlı.
“ASIL GÜÇ VAZGEÇMEMEKTE SAKLI”
· “Toplumdaki kadın” algısının hala tartışıldığı bu günlerde yazarlık hayali taşıyan kadınlara yönelik ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Ne yazık ki, sadece ülkemizde değil, bütün dünyada “kadın” konusu kanayan bir yara… Asırlardan gelen cinsiyetçilik kavramı halen daha bazı kesimlerde süregeliyor. Bu, elbette toplum açısından hoş görülebilecek bir durum değil. Ben, kadınlarımızın çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Sadece bazen, içimizdeki o toplum baskısına yenik düşüyoruz. Oysa ki gerçekten istediğimiz zaman başaramayacağımız hiçbir şey yok. Yazarlık hayali taşıyan hemcinslerime ilk tavsiyem kendilerine güvenmeleridir. Ve bütün başarılar da bu noktadan sonra başlar. Karşılarına birçok engel çıkacaktır orası kesin… Şunu unutmayalım ki, kadınlarımız, inandıkları bir amaç uğruna yılmadan yürüdüklerinde, karşılarına çıkan her zorluk, yalnızca bir basamağa dönüşüyor. İşte bu noktada güçleri aslında vazgeçmemelerinde saklı…
· Yakın gelecekte “Mavi Kelebek 2”yi yayımlayacaksınız. Okuyucularınıza bu devam kitabından bazı ipuçları verir misiniz?
Mavi Kelebek 2, ilk eserden çok daha heyecanlı ve sürükleyici olarak geliyor diyebilirim. İlk kitapta bazı konuları havada bırakmıştım ki okuyucular bu soruları kendi dünyalarında yanıtlamaya çalışsınlar istedim. Hatta bazı okuyucularımdan ikinci kitapla ilgili tahminler içeren mesajlar da geldi. Ama emin olsunlar, çok ters köşeden şaşırtacağım onları, sadece beklesinler…