Bir önceki yazımızda Cumhuriyet döneminde deniz kuvvetlerini geliştirmek için başlatılan çabaların, 'Yavuz-Havuz davası' ve Denizcilik Bakanlığı'nın kapatılması nedeniyle duraklamasına karşın Türkiye'nin küçük de olsa bir donanma oluşturabildiğini belirtmiştik...

Atatürk, ömrünün sonuna kadar donanmanın güçlendirilmesini savundu... 1937 yılında hükümet programını açıklarken söylediği şu sözler adeta bir vasiyet niteliğindeydi:

'Denizcilik sadece ulaştırma işi değil, iktisadi iş olarak anlaşılacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler inşa edilecek, deniz sporları kulüpleri kurulacak ve korunup geliştirilecektir. Çünkü: Toprakların ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer. En uygun coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmasını bilmeliyiz. Denizciliği Türk'ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız...'

***

Bu konuda toplumsal bilincin gelişmesi ve önemli adımların atılması ise ne yazık ki uzun süre mümkün olamadı... Bu bilincin oluşması için 1960'lı yıllarda Kıbrıs'ta Rum yönetiminin Türk toplumuna karşı katliamlara girişmesi karşısında müdahale niyetimizin çıkarma gemilerimizin olmayışı nedeniyle gerçekleştirilememesi gibi acı olayların yaşanması gerekti...

Denizlerin ve denizciliğin geliştirilmesinin önemini anlamamızı sağlayan bir diğer etken de 'büyük devletler'in Türkiye'nin ve Türk toplumunun Ada ile ilgili haklı talepleri karşısında sergilediği vurdumduymazlık oldu...

Bu çabaların bir ürünü olarak kurulan Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, bu süreci kendi internet sitesinde yayınladığı 'Tarihçe'de şöyle anlatıyor: '1964 yılında yaşanan Kıbrıs bunalımı esnasında bazı müttefik ülkeler tarafından, kendilerinden alınan savunma teçhizatının Türkiye'nin ulusal çıkarları doğrultusunda kullanılması konusunda engeller çıkarılmıştır. Bu durum, savunma gereksinimlerinin karşılanması konusunda müttefik dahi olsa diğer ülkelere bağımlı hale gelinmesinin sakıncalarını ve savunma gereksinimlerinin yerli imkanlarla karşılanmasının önemini kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde gözler önüne sermiş, kendi kendine yeterli bir savunma sanayi altyapısının tesis edilmesine yönelik politikaların temelini oluşturmuştur.'

***

Günümüzde de 'büyük devletler'in tutumu değişmiş değildir. Dolayısıyla sözü edilen ihtiyaç daha da güçlenmiş olarak devam etmektedir...

Ancak konumuz açısından bugüne gelmeden önce Doğu Akdeniz'de Kıbrıs'ın önem kazanmasının ve Türkiye'nin Kıbrıs politikasının hala dış politikamızın en önemli sorunlarından biri olmaya devam etmesinin nedenleri üzerinde kısaca durmakta yarar var...

Bu kısa hatırlatmalar, günümüzde Doğu Akdeniz'de yürüttüğümüz sondaj faaliyetleri karşısında neden bir 'geniş cephe' oluşturulduğunu anlamamıza da yardımcı olacaktır.

***

Kıbrıs'ın Doğu Akdeniz üzerinde emelleri olan büyük devletler ve dünya ekonomisi açısından öneminin yeniden artması, esas olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında bölgede yaşanan değişimlerin bir sonucuydu...

O dönemde petrolün dünya ekonomisinde önem kazanmasına bağlı olarak Ortadoğu ve onun ayrılmaz bir parçası olan Doğu Akdeniz önem kazandı...

Batı cephesi'nin liderliğini üstlenen ABD kurduğu NATO ve CENTO gibi askeri paktlarla bölgede egemen askeri güç haline gelirken, o zamana kadar Akdeniz'de 'üstün güç' konumunda olan İngiltere, sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanması sonucu zayıfladı ve Mısır gibi çok önemli bir ülkeyi 'elinden kaçırdı'!

***

Mısır'ın bağımsızlığını kazanmasının ardından Nasır döneminde Süveyş Kanalı'nın millileştirilme kararının alınması, bölgede yeni kurulan İsrail devletinin yanı sıra İngiltere ve Fransa'nın 1956 yılında bölgeye ortak bir askeri harekat düzenlemesi sonucunu doğurdu...

Ancak bu müdahale ters tepti...

Sovyetler Birliği ve Birleşmiş Milletler müdahaleye karşı çıktı. ABD de İngiltere ve Fransa'nın bölgede güçlenmesini istemediği için çekimser bir tutum takındı. Bu durumda, yalnız kalan İsrail-İngiltere-Fransa ortak güçleri müdahaleye son vermek zorunda kaldı... Böylece Kıbrıs, İngiltere'nin elinde kalan tek sömürge, meşhur deyişle 'batmayan uçak gemisi' olarak büyük önem kazandı.

(Devam edecek)